951 sene önce. Cihangir sultanlarımızdan Muhammed Alparslan, Anadolu’ya demir yumruğu ile mührünü öyle bir vurdu ki, Haçlılar, asırlardır seferler gerçekleştirdiler ise de hüsranla geri döndüler.
Fakat Haçlılar son kırk yıldır çok farklı bir metodun içerisindeler!.. Bu defa içten bitirmeyi düşündüler. Belki başarılı olamadılar ama şu anda ne hazindir ki bazı parti liderlerinin de desteğiyle tekrar sıkıntılı bir dönemece giriyoruz.
İnşallah uyanırız. Zira bu silahlarına karşı İHA, SİHA, AKINCI falan para etmez. Aksi hâlde uyandığımızda Afrikalılar gibi; elimizde İncil, boynumuzda Cevşen ve Haç kaldığını dehşetle görürüz.
Bu oyunları bozabilmek için tarih şuurunu gençlerimize tam vermek lazım. Kültür Bakanı’nın turizmden başını kaldırıp bunlarla ilgilenecek vakti maalesef hiç yok!
İmparator Romanos Diogenes’in Bizans’ın başına geçmesiyle birlikte ilk hedefi Türkler olacaktı. Anadolu’yu Türklerin baskısından kurtarma için harekete geçmişti. Anadolu’ya yaptığı ilk iki seferde istediği neticeyi alamadı. 1070 yılında Afşin Bey burnunun dibine kadar gelip meydan okuduğu hâlde kendisine karşı hiçbir şey yapılamadı. İmparator şayet Anadolu’daki Türk tehlikesini ortadan kaldıramazsa Bizans’ta elde etmiş olduğu şan ve şerefin yok olacağını düşünmeye başlamıştı.
Bu itibarla 1071 yılı için büyük hazırlıklar içerisine girdi. 1070-71 yılı kışı haberciler dört bir yana gidip geldi. Balkanlardaki Türk kökenli Peçenek, Uz, Kıpçak ve Hazar Türkleri orduya davet edildi. Slav, Got, Bulgar, Frank, Ermeni ve Gürcü birliklerine baharda hazır olmaları talimatı verildi.
Nihayet 13 Mart 1071’de İmparator bir kez daha İstanbul’dan ayrılıp doğuya doğru yol almaya başladı. Bu kez görülmemiş hazırlıklar yapıldığından İmparatorun hedefi büyüktü. Anadolu’ya yönelmiş olan Türkmen akınlarını tamamen durdurmak ve onları destekleyen Büyük Selçuklu ordularını mahvetmek niyetindeydi. Suriye, Filistin ve Mısır’a kadar hâkim olmanın yanında Irak ve İran’ı da işgal etmeyi planlıyordu…
Sivas’tan Erzurum’a gelen İmparator burada eksiklerini tamamlamak üzere karargâh kurdu. Orduda bilhassa iaşe sıkıntısı baş gösteriyordu. On iki bin kişilik bir birliği erzak temin etmek üzere Gürcistan’a gönderdi. Norman Roussel’in idaresinde otuz bin kişilik büyük bir kuvveti de Ahlat’ı ele geçirmek üzere görevlendirdi.
Çok geçmeden Sultan Alparslan’ın Ahlat bölgesine doğru hareket ettiği haberlerinin gelmesi üzerine Trakhoniates kumandasında bir birliği daha Ahlat üzerine gönderen İmparator, kendisi de vakit kaybetmeden Malazgirt üzerine hareket etti. Yolda eline geçen Türk esirlerini öldürtüyor ve böylece dehşet salarak müdafaa azmini kırmak istiyordu…
İmparator, Malazgirt kalesini kısa bir süre kuşattıktan sonra “aman” ile teslim aldı. Buna rağmen Selçuklu askerlerinin çoğunu öldürttü.
Öte yandan Ahlat üzerine sevk edilen Bizans kuvvetleri, hiç beklemedikleri bir anda Emîr Sunduk’un birlikleri tarafından baskına uğradılar. Bizans süvarilerinin Türkler tarafından pusuya düşürülerek bazılarının öldürüldüğü, bazılarının da esir alındıkları haberinin gelmesi üzerine İmparator, General Basilakis’e bu Türklerin kim olduklarını ve nereden geldiklerini sordu. O da onların Ahlat kalesindeki Türk garnizonundan olduklarını ve etrafı yağma etmek için dışarı çıkmış olacaklarını ifade ederek onları dağıtmak üzere izin istedi.
Hâlbuki Türk atlıları Bizanslıları savaşa çekmek ve zorlamak için onların yakınına kadar geliyorlar, sonra birdenbire kaçıyormuş gibi geri çekiliyorlardı. Hızla peşlerinden gelen Bizanslılar çok geçmeden sarıldıklarını dehşetle fark ediyorlardı. Artık onlar için ölüm muhakkaktı!..
“Yarabbi! İslam’ı aziz, şirki zelil kıl!..”
Sultan Alparslan ise, 7 Nisan 1071’de acele ile Fırat’ı geçmeye çalışırken büyük kayıplar verdi. Hayvanlarının önemli bir kısmı boğulmuştu.
Sultan, Musul’a geldiğinde Malazgirt’ten kaçarak gelen Müslümanlarla karşılaştı. Bunlar İmparatorun görülmemiş bir orduyla Malazgirt önüne yaklaştığını bildirip yardım talep ettiler. Bu haberler üzerine Azerbaycan’a dönen Alparslan, Hoy şehrini merkez yaparak hazırlıklara girişti.
Böylece tedbirlerini alan Alparslan, hiç vakit kaybetmeden yanında bulunan on beş bin kişilik ordusuyla Silvan, Erzen, Bitlis yoluyla Ahlat’a hareket etti.
Bu arada Ahlat üzerine yürüyen Emîr Sunduk çok seri hareket etmişti. Ahlat civarına kadar sokulmuş bulunan Bizans öncü kıtalarına üst üste ölümcül darbeler indirdi. Bir taraftan da Sultan’a, İmparatorun yeri hakkında malumatlar veriyordu.
Alparslan da kendisine katılan birliklerle Ahlat’ı ileri geçerek Malazgirt’e yakın Rahva sahrasına geldiğinde imparatorun birliklerinin yaklaştığını haber alarak yürüyüşünü durdurdu ve beklemeye başladı. Çok geçmeden de Bizans ordusu, karşısında yerini almış bulunuyordu. İmparatora anlaşma için teklifler yaptı ise de İmparator bunları mağrur bir eda ile reddetti…
Barış çabalarının boşa çıkması üzerine artık iş kılıçlara kalmıştı. Bu arada Abbasî halîfesi Kâim-Biemrillah da Ebû Saîd İbni Muslâyâ’dan Cuma günü İslâm dünyasında minberlerde okunmak üzere, sonu şöyle biten bir dua metni hazırlattı: “Ey Muhammed, onlara, dualarınız olmasa Rabbim size niçin değer versin, de’ (Furkan 77). Onun şan ve şerefle düşmanlarını yok etmesi, bayrağını yükseltip zaferlerin en son derecesine ulaştırması ve gayesine nail olması hususunda Allah’a yalvarınız! Yarabbi! Onun güçlüklerini gider ve şirki önünde zelil kıl.”
Halife Kaim Bi-Emrillâh’ın emri ile hazırlanan bu dua metni tüm İslâm ülkelerindeki hatiplere gönderilerek Cuma namazında minberlerde okutuldu (26 Ağustos 1071).
İmha muharebesi
26 Ağustos 1071… Tam 951 yıl önce bugün Cuma namazı gözyaşları ile kılındıktan sonra rüzgâr amansız bir biçimde Selçuklu askerlerine doğru esmeye başlamış, atların ayaklarından kalkan toz bulutunu üzerlerine doğru savuruyordu… Toz bulutu bilhassa hücum hâlindeki Selçuklu birliklerini o derece rahatsız etmişti ki, az daha gözleri kör olacak, hezimete uğrayacaklardı. Endişeye kapılan Sultan Alparslan, çatışmaların sürdüğü esnada atından inerek secdeye kapandı, yüzünü toprağa sürerek şöyle yalvardı:
“Yarabbi! Sana tevekkül ettim ve bu cihad sebebiyle sana yaklaştım. Senin azametinin önünde yüzümü topraklara sürdüm… Eğer kalbimdeki sözlerimi bu dilimle söylediğim sözlerime uygun bulursan, düşmanlara karşı yaptığım bu cihadda bana yardım et!.. Her müşkülü bana kolay yap?”
Sultan elini yüzüne sürerken rüzgâr da dinmiş bulunuyordu. Bizans ordusu hareket ederken Alparslan da planını uygulamaya koymuştu. Türk ordusu bir taraftan sert vuruşmalar yaparken bir taraftan da sistemli bir şekilde geri çekilmeye başlamıştı. Bu hâl Bizans birliklerine büyük cesaret verdi. Tedbirsiz bir şekilde ilerlediler.
Türk birlikleri çekilir gibi yapıyor, açılıyor dönüp vuruyor, tekrar dağılıyordu. Bu hareketleri o kadar seri yapıyorlardı ki düşman bazen bozulduğunu sandığı birliklerin nasıl toparlanıp tekrar hücum ettiğini bir türlü anlayamıyordu!..
Alparslan’ın pusu taktiğine ilk olarak Bizans’ın sağ kolu düştü. Kapadokyalı komutan Alyattes birliklerinin yandan ve arkadan sarılmakta olduğunu dehşet içerisinde gördü. Artık birliklerini idare etmeyi bırakmış canının derdine düşmüştü. Savaş meydanından sağ çıkmayı başarabilmek için çırpınmaya başlamıştı. Bu hâl Bizans sağ kolunun çökmesine yol açtı.
Tehlikeyi sezen imparator, bu durumda güçlerini sol kanatla birleştirmek arzusuna kapıldı. Ancak bu düşüncesini gerçekleştirme imkânı ortadan kalkmıştı. Zira sağ kanadın dağılmasıyla Türkler merkez kuvvetlerini sarmaya başlamış bulunuyorlardı.
İmparatorun ordugâhına ve hazinelerine doğru geri çekilme emrini vermesi Bizans ordusundaki kargaşayı iyice artırmıştı. Sol kol ile birleşme çabaları tamamen ortadan kalkmıştı. İhtiyat birlikleri çoktan kaçış yolunu tutmuştu…
Bizans ordusunun felâketi, anlatılacak gibi değildi. Bozgun umumileşmişti. Canını kurtarmak isteyen kurtuluşu kaçmakta buluyordu. Türk birlikleri Bizans ordusunu âdeta bir kıskaç içinde sıkıştırarak imhaya başlamışlardı. Cuma günü öğleden sonra başlayan savaş akşama kadar devam etmiş ve Selçukluların kesin zaferi ile neticelenmişti. Tam anlamıyla bir imha muharebesi vuku bulmuştu…
Ele geçirilen ganimetler muazzamdı. Meydanda, İmparatorun ve generallerin otağında bulunan hazineler sonsuzdu. Altın ve mücevher dışında toplanan kıymetli eşya ve gümüşler gazilere dağıtıldı. Malazgirt ve Ahlat bölgesi halkı ile gaziler servetlere boğuldu. Fakirler zengin oldu. Bizans birliklerine ait sayısız silah, at, malzeme ve eşyanın bolluğu sebebiyle üç zırh bir dinara, on iki miğfer iki dirheme kadar düşecektir…
Bizans askerlerinin büyük bölümü öldürülmüş başta Bizans İmparatoru olmak üzere birçok kumandan esir edilmişti. Askerlerden esir edilenler müstesna pek azı oraya buraya kaçarak canlarını kurtarabilmişti…
Sultan Alparslan dünyanın en büyük imparatorluk ordusunu mahvederken ilk defa bir Bizans İmparatorunu da esir almanın şerefine nail oluyordu. Anadolu’ya ise Türk mührünü kalıcı olarak vuruyordu…
TEFEKKÜR
Nağramızdır bugün gök gürültüsü,
Kanımızdır bugün yerin örtüsü
Gazi atlarımın nal parıltısı
Kılıçlarımızdır çakan şimşekler…
Ya Allah… Bismillah… Allahuekber!..
N.Y. Gençosmanoğlu
Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil
26.08.2022
Türkiye Gazetesi
https://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/prof-dr-ahmet-simsirgil/631563.aspx
Hocam çok teşekkür ediyorum. Tarihimizi bu kadar güzel anlatan sizden başkası olamazdı. Tarihimizi ve Milli ruhu şuuru gençlerimize okullarda anlatmak ve sevdirmek lazım. Sayın Cumhurbaşkanımız da bu konularda çok hassas. Böyle önemli günlerimize özen gösteriyor. Allah’ım başımızdan eksik etmesin İnşallah. Allaha emanet olunuz.