Şubatın ilk günlerinde Diyanet TV’de, DİYK üyesi bir ilahiyat profesörü sohbet ediyordu. Kendisini dinlerken dehşet içerisinde kaldım. İslam akaidine uygun düşmeyen sözleri, gayet rahat bir şekilde naklediyor ve savunuyordu. Şöyle konuşuyordu:
“Bazı âlimler Cehennem azabının sürekli olmadığı görüşündedirler. Bazılarına göre, Cehennem’e giren insan, biraz yandıktan sonra, uyuşacak baygın hâle gelecek ve artık azap hissetmeyecek. Yani, Cehennem azabı sürekli değildir. Cehennem azabının ebedî olması ilahi adalete aykırı. Zira ben dünyada 90 yıl yaşasam, bu ömrün her anını bile günahla isyanla geçirsem, 90 yıllık günah karşılığında ebedî Cehennem azabı çekmem, ilahi adalete sığmaz. Bu, insanın aklına ve adalet anlayışına aykırıdır. Beni yaratan Allah’ın adaleti benim adaletimden daha üstün olduğuna göre, Allah’ın adaleti de Cehennem’de ebedî azabı kabul etmez. Zira, sınırlı dünya hayatındaki kötü ahval dolayısıyla ebedî azap, Allah’ın adaletine terstir. Orada bir saat kalmak bile dehşet vericidir. Ben bu konuyu araştırdım; insan böyle düşünmekte de haklı! Nitekim, İbn Abbas dâhil sahabeden 8 kişiye göre de cehennem azabı sürekli değildir. Allahu a’lem…”
Evet bu sözleri söyleyen bir ilahiyat profesörü ve Din İşleri Yüksek Kurulu üyesi. Aynı zamanda bu konuşmayı Diyanet TV’de yüz binlere karşı yapıyor. Sonra YouTube gibi sosyal mecralarda da milyonlara eriştiriliyor…
Aslında bu adamlara cevap vermesi gereken kurum Diyanet’tir. Fakat Diyanet bu işin mihverindeyse ne olacak? Gerçekten vahim bir durum.
Ben bu profesöre yine Diyanet kanalıyla cevap vereceğim.
Bakınız Diyanet İşleri Başkanlığı Kur’ân-ı kerim mealinde (http://kuran.diyanet.gov.tr) takip edeceğiniz üzere pek çok âyet-i kerimede “kâfirlerin ebedî cehennemde kalacağı” haber verilmektedir.
Bakara suresi 39. âyetinde: “İnkâr eden ve âyetlerimizi yalan sayanlara gelince onlar cehennemliklerdir ve orada devamlı kalıcıdırlar.”
Maide suresi 37. âyet-i kerimesinde: “Onlar ateşten çıkmak isterler, fakat oradan çıkamayacaklardır. Onlar için sürekli bir azap vardır.”
A’raf suresi 36 âyetinde: “Âyetlerimizi asılsız sayan ve büyüklenip onlardan yüz çevirenlere gelince, işte onlar cehennemliklerdir. Onlar orada ebedî kalacaklardır.”
Casiye suresi 35. âyetinde: “Bu azap, âyetlerimizi alay konusu yapmış olmanız ve dünya hayatının sizi aldatmış olması yüzündendir. O gün artık oradan çıkarılmazlar, mazeretleri de kabul edilmez.”
Görüldüğü üzere bu âyetlerde ve daha birçok âyet-i kerimede kâfirlerin ebedî olarak Cehennem’de kalacakları çok açık bir şekilde belirtilmektedir.
Yine pek çok hadis-i şerifte de “kâfirlerin ebedî olarak cehennemde kalacakları” haber verilmiştir. Bunun zıddına bir söz, Allah muhafaza kişiyi imanından eder. Bu hüküm, İslam akaidine de aynen geçmiştir.
Diyanet mealinden habersiz DİYK üyesi!
Öte yandan, DİYK üyesinin “Cehennem’de biraz yandıktan sonra insanın vücudu uyuşacak ve artık azabı duymayacak, dolayısıyla azap son bulacak” gibi bir gerekçe ileri sürmesi, tam bir cehalettir!.. Böylesi bir sakat düşünce Allah’ın iradesi ve her şeye kadir olduğu inancını da yıkar. İnsanı yoktan var eden ve öldükten sonra diriltecek olan Allahü teâlâ, yanan derileri mi yenisiyle değiştiremeyecek, hâşâ! Kur’ân’dan azıcık haberi olan bir kimse bunu nasıl söyler?
Nitekim Allahü teâlâ, Nisa suresi 56. âyet-i kerimesinde; “Şüphesiz ki âyetlerimizi inkâr edenleri gün gelecek bir ateşe sokacağız. Onların derileri pişip acı duymaz hâle geldikçe derilerini başka deriler ile değiştiririz ki acıyı duysunlar. Allah daima üstündür ve hikmet sahibidir” buyurmakla, mutlak iradesini ve gücünü ilan ederek, bu sakat gerekçenin hükümsüz olduğunu açıkça belirtmiştir.
Diyanet tefsirinde bu âyet-i kerimeye şöyle bir açıklama da getirilmiştir: “İnsan bedeniyle ilgili bilgiler arttıkça acıyı beyne ulaştıran sinirlerin iç organlarda değil, zarlarda ve deride olduğu anlaşılmıştır. Uzun zaman veya ebediyen yanacak olan bir bedenin derisi yok olsaydı sahibi yanma acısını duyamaz hâle gelirdi. Böyle bir kurtuluşun bile mümkün olmayacağı (Onların derileri pişip acı duymaz hâle geldikçe derilerini başka deriler ile değiştiririz) buyurulmak suretiyle ifade edilmiştir.”
Demek ki Allahü teala, azabını sürekli tattırmaya kadirdir, o her şeye güç yetirir ve dilediği şekilde hükmeder!
DİYK üyesi profesör bu âyet-i kerimeleri hiç mi okumadı? Peki diğer üyeler ve yetkililer de uyuyorlar mı? İslâm itikadını temelden sarsan bu ifadeleri duymuyorlar mı, yoksa aldırış mı etmiyorlar?
Zira bu inanış, insanın dünyaya gönderiliş gayesini de Allah’ın inananla inanmayan kişi arasındaki adaletini de kökünden yok eder. Hak edene hak ettiğini vermek Allah’ın adaletinin gereğidir.
DİYK üyesini dinleyenler bu durumda; “madem Cehennem azabı sürekli değil ve günahkâr müminler bile cehennemde günahlarının cezasını çektikten sonra cennete gireceklerse, o hâlde ben neden dünyada hem zevklerimden mahrum kalayım hem de zahmetlere katlanayım” diye fasit mantık yürüterek dünyada iman ve teslimiyetin lüzumsuzluğuna inanabilirler. Dolayısıyla -hâşâ- imanın ve imtihanın gereği de ortadan kalkar.
Saçma kıyaslar ve haddi aşmak!
Sapkın görüş sahipleri ve oryantalizm, İslam itikadı hakkındaki kendi safsatalarına güvenilir âlimlerden daima destekçi ararlar ve onlara yalan isnat etmek suretiyle batıl tezlerini güçlendirmek isterler. Bu surette ilimsiz saf beyinleri de kandırarak itikatlarını bozmak isterler.
DİYK üyesi zat da, bu pek çok bozuk itikat sahibinin yaptığı gibi öncelikle bu fasit görüşüne herkesin kafasını karıştıracak şekilde “Eshabdan bazıları ve bazı âlimler bu görüşte!” diyerek bulandırmaya çalışıyor.
Sahabeden bazılarının o görüşte olduğu iddiası tam bir saçmalık ve güzide sahabeye iftiradır. “Cehennem azabı ebedî değil diyen âlimler var”, diyerek bahsettiği kimseler ise Ehl-i sünnet âlimi değildir. Bunlar bazı bidat fırkalarının temsilcileridir. Nitekim Cehm b. Safvân, Hişâm b. el-Hakem ve İbn-i Teymiyye bunlardandır. Esasen böyle sakat görüşlerin, görüş olarak bile halka arz edilmesi son derece yanlıştır.
Genelde müsteşriklerden nakledilen böyle İslam itikadına ters görüşlerin, direkt değil de bir görüş olarak sunulması, muhatabın bu görüşlere ısındırılması yönünde ayrı bir tuzaktır.
Öte yandan insanın Allah’la pazarlık yapma hakkı olmadığı gibi, onun adalet ve merhametini de kendi sınırlı aklıyla değerlendiremez. İnsanın aklı ve ilmiyle Allah’ın ilmi, kudreti, hikmeti aynı düzeyde midir ki, zavallı insan Allah’la boy ölçüşsün ve onu -hâşâ- sigaya çeksin!
İşbu durumda -hâşâ- “Allah böyle yaparsa adaletsiz davranmış olur”; ya da “Ebedî azap etmek onun merhametine sığmaz” gibi söylemler de iman sınırında haddi aşan laflardır!..
Allahü teâla Kur’ân-ı kerimde bize hem âdil-i mutlak olduğunu bildirirken hem de alîm ve hakîm sıfatıyla hükümlerini yerli yerinde koyduğunu ilan ederken, haber verdiğinin aksine -hâşâ- “Allah’ın adaleti ve merhameti gereği cehennem azabı ebedi olamaz” demek ne demektir?!.. Allah’ın nerede adaletli ve -hâşâ- nerede adaletsiz olduğunu aciz kullar mı belirleyecek acaba?
Dolayısıyla; aciz, muhtaç ve mahkûm insan, “Ben 90 yıl günah işlediğim hâlde sen beni niye ebedî cehennem azabında yakıyorsun?” diyemez. Yoksa, “Kim dedi de sana günah işledin?” derler adama!
İşi akla vursanız bile, “kâfirlerin ebediyen Cehennem’de kalmalarının, dünya ömrü açısından Allah’ın adaletiyle bağdaşmayacağı” iddiasının batıl olduğunu anlayabilirsiniz. Nitekim böyle bir iddia, bir “câni”nin, “ben bir saniyede tetiğe basarak bir adam öldürdüm, siz bana neden 50 yıl ya da müebbet hapis cezası veriyorsunuz?” demesine benzer. Bu kıyasın saçmalığı ortadadır.
Üstelik dini ya da dinî ahkamı inkâr edene “ebedî azap” olduğu hususu, önceden gönderilen peygamberler ve kitaplar vasıtasıyla Allahü teâlâ tarafından kullara bildirilmiştir. Amel ise imandan bir parça değildir. Ebedî azap imansız olarak ölen kimseleredir. Günahkârlar ise günahları kadar yandıktan sonra zaten Cennet’e gireceklerdir. Şefaat ve tövbenin kurtuluş kapısı olduğunu da unutmamalıdır. Kitapların yazmadığı peygamberlerin bildirmediği bir azaptan bahsedilmiyor ki adaletsiz bir durum olsun! Dahası; kullar da “Elest Bezmi”nde, kulluğa söz vermekle ve dünyada iman etmekle, bunu kabul etmişlerdir.
Allahü teala bizleri iman ve İslam ile yaşatıp, hüsnü hâtime ile kendine kavuştursun; hesapsız ve azapsız, cennetine girmeyi nasip eylesin. Âmin!
TEFEKKÜR
Dünyayı muhkem tutarlar
Dini yabana satarlar
Cenneti yoğa satarlar
Nic’olur bizim hâlimiz
Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil
23.02.2024
Türkiye Gazetesi
Şimşirgil Hoca’dan Allah razı olsun, ömrüne bereket versin. Bilimsellik adına münafıklık yapanları da Mevla kahretsin; şerlerinden Ümmet-i İslam’ı korusun.