Edep iledir nizâm-ı âlem
Edep iledir kemâl-i âdem
Osmanlı kültürünü takip ederken aslında nakış nakış bir edep ve ahlak numunelerini görüyor ve yaşıyor gibi olmaktayız.
Zira devletin temelinde bu anlayış ve yaşayış hâkimdi. Osman Gazi‘nin şu hadisesi devletin temelinde edep mayası ile karıldığını göstermektedir…
O, bir gece dostlarından birine misafir olmuştu. Geç vakte kadar sohbet ettiler. Arkadaşı yatağını hazırlayıp iyi geceler dileyip odasına çekildi.
Osman Gâzi tam yatacaktı ki özel muhafaza içindeki Kur’ân-ı kerim gözüne ilişti. Kelam-ı kadim odada dururken ayaklarını uzatıp yatamadı. Mushaftan yana müteveccihen (dönerek) diz çöküp sabaha kadar huşu ve edep ile oturdu.
Ev halkının uyanma vakti gelirken, benim bu hâlime şahit olmasınlar düşüncesiyle ayaklarını uzatmadan başını yatağa doğru şöyle bir korken gözleri dalıverdi. İşte o anda Cenab-ı Hak tarafından bir ses gelerek:
“Ey Osman! Çün sen benim kelamıma hürmet ü ta’zim idüb izzet ü ikram eyledin. Ben dahi seni ve evladını ve etbaını ve eşyaını âlemde ebedi muazzez ve mükerrem ve muhterem kıldım…”
İlk dönem Osmanlı kaynaklarının hemen tamamında yer alan bu menkıbenin yazıldığı günlerde devlet henüz üç kıta yedi iklime hükmetmiyordu.
O edep zihniyeti, anlayışı ve yaşayışı devam ettikçe devlet güçlendi, büyüdü ve ebed-müddet denilen hâle geldi.
Evlatları aziz oldular. Cenab-ı Hakk hiçbir hanedana bahşetmediği devlet ve saltanatı Osman Gazi’nin ahfadına lütfetti.
Etbaı yani tabileri aziz oldu. Osmanlı devletine bağlananlar huzur ve saadet içerisinde ömür sürdüler. “Filistin’i on iki Osmanlı çavuşu idare ediyordu” sözü meşhurdur. Osmanlı Filistin’i ile son yüzyıldaki Filistin halkının durumunu mukayese edenler bu ifadedeki manayı -şayet bakar kör değil iseler- anlarlar.
Eşyaları da aziz oldu. Günümüzde Osmanlıdan kalma camiler, medreseler, her türlü binalar, çarşılar, yazılı eserler, arşiv belgeleri, evler, ev araç ve gereçleri, hat yazıları, yazılı levhaları, halılar, kilimler hülasa her ne var ise değeri yine erbabınca malumdur…
Osmanlı evinde, ailesinde, mahallesinde köyünde ülfet muhabbet, birlik ve beraberlik yardımlaşma şefkat ve merhamet her türlü güzelliklerin kaynağı buradan belli olmuyor mu? Bu güzellikleri yıkmak yok etmek isteyenlerin dizilerle vermek istedikleri mesajlara ve hangi duyguları yok etmeye çalıştıklarına dikkat etmeleri gerekir.
İlim meclislerinde aradım kıldım talep
İlim geride kaldı illâ edep illâ edep
Edep olmadan hiçbir şeyin kıymeti olmayacağını ifade eden pek hoş bir beyit. Gerçekten de anne veya babasının isteğini ekşi bir surat ifadesi ile yerine getiren evladın hizmeti ne kadar makbuldür. Hocasına saygısız bir talebenin ne elde edebileceği malumdur. Talebesini aşağılayan bir hoca ise ona ne verebilir.
Bazı şehirlerde iç ve dış surlar vardır. Dış surun fethinden sonra iç surların fethedilmediği neredeyse hiç görülmez. İşte dış sur edeptir. Edep kalesi yıkıldıktan sonra o kimsede hiçbir değerin yaşayamayacağı buradan anlaşılmalıdır.
Bu itibarla Osmanlı dergâhlarının giriş kapısında ve ilim mahfillerinin başköşesinde şu ibare yer alırdı:
“Edep yâhu!”
Ya şimdi!..
Dinleyen olmuyor “edep yâhu”yu!
Geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanımız video konferans yöntemiyle düzenlenen 138. AK Parti Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı’nda katılımcılara bir konuşmada çok önemli bir mevzuya daha değindi.
Erdoğan, sosyal medya mecralarını kontrol eden küresel firmaların Batılı ülkelerdeki temsilcilikleriyle içerikle ilgili her türlü hukuki ve mali sorumluluğu üstlendiğinin ama Türkiye’nin de aralarında olduğu bazı ülkelerde bu sorumluluktan ısrarla kaçındığının altını çizerken şöyle dedi:
“İnternet mecralarını kullananlar suç işleme konusunda layüsel değildir. Cinsel istismar, müstehcenlik, kumar, dolandırıcılık, suça teşvik, terör propagandası, hakaret başta olmak üzere kanunların suç saydığı her konuda hak arama ve önleme yolları açık olmalıdır. Milletimize karşı sorumluluklarımız bu doğrultuda gereken mekanizmaları kurmayı ve işletmeyi gerektiriyor. Amerikalısı Avrupalısı, Çinlisi bu imkâna sahipken, 83 milyon Türk vatandaşının sosyal medya terörü karşısında eli kolu bağlı kalmasını kabul edemeyiz…”
Sayın Cumhurbaşkanımızın tavrı bu kadar net ve açıkken bazıları konuyu “sosyal medyaya sansür” diyerek nitelediler!
Maalesef bunu bazıları TV’lerde dahi dile getirdiler.
Bunlar sosyal medyada önüne gelene küfreden ahlaksızların, edepsizlerin sözcülüklerini yapmaktan sıkılmıyor ve utanmıyorlar.
Açıkça onların bu faaliyetlerini devam ettirmesini istiyorlar. Onlardan daha fazla aşağılıklar.
Onların zaman zaman bu nevi tavır ve davranışları kınaması ise suret-i haktan görünmekten başka bir şey değildir.
Zira kesin olan bir husus var ki yapılacak olan sadece sosyal medyanın düzenlenmesidir. Netflix, Facebook, Instagram, Youtube ve Twitter yetkililerinden belli şartların istenecek olmasıdır. Alçak ve aşağı insanların faaliyetlerinin durdurulmasına yöneliktir. Kişisel verilerin korunmasının sağlanmasıdır.
Avrupa bu konuda son derece sert tedbirler almaktadır. Nitekim Fransa ve Almanya’da zararlı bir paylaşımı 24 saatte kaldırmayana çok ağır para cezaları verilebilmektedir.
Dikkat ediniz! Türkiye, sahte habere en çok maruz kalan ülkeler kategorisinde yüzde 49 ile ilk sırada yer almaktadır! Facebook’tan yapılan açıklamada; 2018’in ilk 3 ayında dünya genelinde 1,2 milyar sahte hesap silinirken, 2019’un aynı döneminde 2,2 milyar sahte hesabın silindiği belirtilmiştir.
Bu sahte hesapların hangi konularda nasıl bir algı meydana getirdiği artık herkesin malumudur. Adaletin kararlarına kadar etkili bir konuma gelmiştir. Sosyal medyada öne çıkan bir husus o gece bütün TV kanallarına haber olabilmektedir.
Peki Türkiye sahte hesaplarla yönetilen bir ülke olmaya doğru mu gitmektedir?
Kaldı ki bu sahte hesaplar, yüzde doksan ülkenin bütünlüğünü, geleceğini, ahlaki değerlerini, güvenliğini tehdit edenlerden oluşuyorsa bin kez düşünmek gerekir.
Kangren olmadan bu meselenin derhâl çözümlenmesi gerekir.
Aksi hâlde devletçilik oynamayalım!
TEFEKKÜR
Edep bir tâc imiş nûr-ı Hüdâdan
Giy ol tâcı emin ol her belâdan
Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil
10.07.2020
Türkiye Gazetesi