Endülüs denildiğinde onun ilk fatihlerinden Târık bin Ziyad’ın adı akla gelmemek olmaz. Bu şanlı komutanın sözleri, icraatları, tavırları ve hâlleri Müslümanlar için her zaman ibret numunesidir.
Miladi 670 (hicri 50) yılında doğan Târık bin Ziyad, Berberî asıllı Nefzâve veya Zenâte kabilesine mensuptur. Hemedan kökenli olup Kuzey Afrika’ya göç etmiş bir kabileden geldiği veya Arap asıllı olduğuna dair görüşler de vardır. Mağrib fetihleri sırasında esir alındığı bilinmektedir. Târık, kabiliyetiyle Emevîler’in Kuzey Afrika Valisi Mûsâ b. Nusayr’ın dikkatini çekti. Müslüman olduktan bir süre sonra Mûsâ b. Nusayr tarafından âzat edildi.
Kuzey Afrika’da gerçekleştirilen fetihlerde öncü birliklerin kumandanı sıfatıyla önemli hizmetlerde bulundu. Mûsâ b. Nusayr’ın Tanca’yı fetheden ordularından birinin kumandanı olarak görev aldı. Fethi müteakip Musa bin Nusayr kendisini Tanca’nın valiliğine getirdi.
Büyük Fatih Mûsâ bin Nusayr bu sırada İspanya’nın fethini düşünüyor ve bu kıtaya keşif birlikleri gönderiyordu. Sonunda Avrupa kıtasında kalıcı bir fetih için kararını verdi.
Azatlısı Târık bin Ziyad’ı Endülüs’e gidecek birliklerin kumandanlığına tayin etti. Yedi bin kişiden oluşan ordunun büyük çoğunluğu Berberîler’den meydana geliyordu. Sebte’den gemilerle İspanya’nın en güneyindeki Calpe bölgesine ulaşan Târık, fetihten sonra kendi adıyla anılacak olan Cebelitârık’ta (Gibraltar) karargâhını kurdu (5 Receb 92/28 Nisan 711).
Târık bin Ziyâd, önünde zorlu bir mücadelenin kendilerini beklediğini biliyordu. O zaman İspanya’ya Batı Gotları da denilen Vizigotlar hâkimdi. Vizigot Kralı Rodrigo güçlü bir düşmandı. O sırada Kuzey İspanya’daki bazı şehirlere saldıran Franklarla mücadele hâlindeydi.
Tarık bin Ziyad, Rodrigo’nun derhâl kendi üzerine yöneleceğini tahmin ediyordu. Bu itibarla bu büyük kıtada nasıl bir zorlukla karşılaşacağını henüz kestiremiyordu.
Yanındaki mücahidlerin zorda kaldığında geriye dönmesini önleyip onları cihada teşvik etmek amacıyla ilk iş olarak gemilerini yaktırdı.
Şöyle ki:
Karaya çıkar çıkmaz
Bütün gemileri yaktı Târık.
Askerleri eyvah dediler:
“Çılgınlık bu! Darda kalsak,
Nasıl geri döneriz şimdi?
Yaktın bütün gemileri
Çaresiz bıraktın bizi!” dediler.
Gülümsedi Târık! Kılıcını kavradı ve:
“Ne demekmiş geri dönmek,
Yeryüzüdür bizim ülkemiz!
Ve bütün ülkeler
Mülküdür Rabbimizin!”
Târık bin Ziyad ve Kral Rodrigo!
Târık bin Ziyad’ın bu hareketi bir kısım kaynaklarda yer aldığı hâlde bazı kaynaklarda bulunmaması sebebiyle ihtilaflı olarak görülmüştür. Hâlbuki bazı kaynakların yazmaması, olmamasını ve zayıf olmasını göstermez. Sembolik olarak iki üç gemiyi yaktığını belirtmek ise tamamen uydurma ve hiçbir kaynakta olmayan bir tezdir.
Çıkarmayı yapan Târık bin Ziyad’ın ilk hedefi Kurtuba (Cordoba) şehri idi. Târık kuzeye doğru Kurtuba’ya yöneldiğinde Kral Rodrigo, Arbune (Narbonne) şehrinde bulunuyordu. Burası Kurtuba’dan 1000 mil kadar uzaklıkta idi.
Bu itibarla muzaffer serdar Târık ilk anda önemli bir direnişle karşılaşmadan yoluna devam etti. Birkaç defa önüne çıkan Rodrigo’nun yeğeni Bencio’yu mağlûp etti. İspanyollar dehşet içerisinde kalmışlardı. Kuzeyde Franklarla mücadele ederken darbeyi hiç beklemedikleri ve en güvende hissettikleri güneyden yemişlerdi. Kaleleri birer birer düşüyordu.
Kral Rodrigo, derhâl Franklarla anlaşma yaparak geri döndü. Büyük bir ordu ile Târık bin Ziyad’ı karşılamak için harekete geçti. Ordusunun 60 bin ila 100 bin kişi arasında olduğu söylenmektedir.
Târık bin Ziyad yedi bin kişiyle böyle bir orduya karşı durmanın zorluğunun farkındaydı. Mûsâ b. Nusayr’a mektup yazarak yardım istedi. Mûsâ da 5.000 kişilik bir yardım birliği daha gönderdi. Böylece Târık bin Ziyad’ın ordusu 12.000 kişiye ulaşmıştı. Yine de arada korkunç bir fark vardı.
Nihayet iki ordu Şezûne (Sedona) şehri yakınlarındaki Lekke vadisinde (Rio Guadalete) karşı karşıya geldiler. Şanlı komutan Târık bin Ziyad burada orduya karşı son derece etkili bir konuşma yaptı. Bu konuşma onun hitabet alanında da üstün yeteneğini ortaya koyuyordu.
Şöyle ki:
“Kurtlar sofrasındaki yetimler gibisiniz!”
“Allahü teâlâya hamd ü senalar olsun.
Şehadet ederim ki, Allah’tan başka ilah yoktur. Ve O’nun eşi ve benzeri de yoktur, O’ndan başka ibadet edilmeyi hak eden de yoktur. Yine şehadet ederim ki, Hazreti Muhammed O’nun kulu ve resulü ve peygamberlerin en şereflisidir. Allah’ın salât ve selamı O’nun ve sünnetine tabi olan hidayet ehlinin üzerine olsun.
Ey İnsanlar!
Söyleyin çıkış nerede? Arkanız deniz, önünüz düşman… Allah’a yemin olsun ki, sizler için doğruluk ve sabırdan başka çıkış yolu yok. Zira ancak bu ikisi yenilmez askerlerdir. Sabır ve gayretle karşı koymaya devam ettiğiniz sürece sayıca azlığınızın bir zararı yoktur. Tembellik, başarısızlık, çekişme ve kibir olduğu sürece de sayıca çok olmak size fayda vermez.
Bilesiniz ki, sizler bu adada, kurtlar sofrasındaki yetimlerden beter durumdasınız! Düşmanınız sizi ordusu, cephanesi ve bol silahlarıyla karşıladı. Sizin ise, düşmanınızın elinden aşıracaklarınız ve taşıdığınız kılıçlarınızdan başka bir şeyiniz yok. Eğer, yerinizden yurdunuzdan ayrılışınızın üzerinden günler geçtiği hâlde bir başarı elde edemezseniz, gücünüz gider; düşmanınızın sizden korkusu dağılır ve yerini aleyhinize dönecek bir cesaret alır.
Ben, sizleri uyarmakta olduğum bu hususlardan kendimi azade tutmadım. Sizleri yönlendirdiğim, nefislerin en ucuz meta olduğu her bir planda öncelikle buna kendim başlamaktayım. Bilesiniz ki, zorluklara birazcık sabrederseniz, huzur ve refahın uzun süren tadını çıkarırsınız. Benim, kendim için arzuladığımdan, sizler yüz çevirmeyin. Ölmek veya öldürülmek konusunda birbirimizden farkımız yoktur.
Müminlerin emiri (Velid b. Abdülmelik) sizleri ‘kahramanlar’ olarak seçti. Kılıcınızın gücüne ve birer kahraman süvariler olduğunuza güvendiği için sizleri tercih etti. Sizlerden tek beklentisi, bu adada Allah’ın adını yüceltmeniz ve O’nun dinini açığa çıkarmanız sebebiyle alacağı sevaptır. Sizleri; kendisi ve sizden başka müminlere tercih ederek elde edilecek ganimetlerin sadece size özel olmasını diledi. Allah, dünya ve ahirette sizlerin yardımcısı olacak şanınızı yüceltecektir.
Nitekim ben de bu adanın zalim kralını yakalayıp öldürmek veya bu uğurda şehit olmak üzere yola çıkmış bulunuyorum. Eğer şehit düşersem, sakın ola ki, zaafa kapılıp dağılmayın. Böylece gücünüz kırılıp, gerisin geriye kaçmak zorunda kalmayasınız. Aksi hâlde, kiminiz öldürülür, kiminiz de esir düşersiniz. Sakın ha sakın, zillete razı olmayınız. Aşağılık ve zillet yerine sizi bekleyen haysiyet ve izzeti isteyin.
Bilesiniz ki, size direktif verdiğim hususlarda ilk önde olacak olan benim. İki ordu karşılaştığı anda, ilk öne atılacak olan ben olacağım ve inşaallah bu kavmin zalim komutanı ile çarpışacağım. Sizler de benimle beraber olunuz. Eğer, ondan sonraya kalırsam, sizi onun şerrinden kurtarmış olurum. Eğer ona ulaşamadan ölürsem, benim bu arzumu sürdürünüz ve onun üzerine sizler yürüyünüz. Bu adayı fethiniz onu öldürmekle son bulsun. Zira bunun akabinde onlar yenilmeye mahkûm olacaklardır.
Allah’ım! Senin rızanı kazanmak için senin yolunda cihada çıkan bu gençler; gariban, meçhul, kalplerinde gizledikleri ve açığa vurdukları şeyleri senin zatından başkasının bilmediği insanlardır. Onlara bahşetmiş olduğun ulvi arzular sayesinde; tümüyle senin hükmünle hükmedecekleri ve orada yalnızca senin emirlerini icra edecekleri dünyanın efendisi olmaktan başka bir şeye razı olmazlar. Onlar, nazarlarında ‘yüce’ olanın zat-ı ilahin olduğu, heybetlerinden denizlerin ikiye ayrıldığı, cesaretlerinden dağların titrediği kahraman mücahidlerdir.
Allah’ım bizi izzetli eyle! Bize güç ver! Senin ve bizim düşmanlarımıza karşı bize yardım et! Bize Halifelerin izzetini, büyüklerin hikmetini, muttakilerin himmetini bahşeyle… Ülkelerimizi yemyeşil cennet bahçelerine dönüştür. Akrabalar, kardeşler arasında ülfet nasip eyle, bizlere göklerin kapılarını açıver…
Ve son duamız, her türlü̈ övgüye layık âlemlerin rabbi Allah’adır.”
Mektup hakkıyla değerlendirildiğinde güçlü bir iman, ihlas, samimiyet, cesaret, gaza ve cihad aşkı gibi bütün unsurları beraberinde bulundurduğu görülecektir.
Böyle olduğunda başarı da beraberinde gelecektir. Bu büyük komutanın hayatını yazmaya devam edeceğiz…
TEFEKKÜR
Ben ki ser-bâzân-ı râh-ı aşkta serdârım bugün
Düşman ne denlü olsa, ser-fürû etmem yine
(Ben aşk yolu yiğitlerinin serdarıyım bugün,
Düşman ne kadar çok olsa asla başımı eğmem.)
Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil
10.05.2024
Türkiye Gazetesi
https://www.turkiyegazetesi.com.tr/kose-yazilari/prof-dr-ahmet-simsirgil/efsane-komutan-643183