TAKDİM
Mülk-i dünya padişahı ahiret sultanısın
On sekiz bin âlemin bir şah-ı alişânısın
O, Mahbûb-ı Hüda, Sultan-ı Enbiya, Burhân-ı Asfiyâ, Hayru’l-Verâ, Şefî-i Rûz-i Cezâ, Habîb-i Hak, Şâh-ı Levlâk, Fahr-i Kâinat, Mefhar-ı Mevcûdât, Resûlü’s-Sakaleyn, Şems-i Kevneyn, Şefîü’l-Müznibîn, Seyyidü’l-Evvelîn ve’l Ahirîn, Rahmeten lil âlemin, Hatemü’l-Enbiya, Muallim-i Kur’ân, Hazine-i İrfan, Şah-ı Rusûl Şanlı Peygamberimiz Hazreti Muhammed Mustafa sallallahü aleyhi vesellem Efendimiz’dir.
O’nu sevmek ibadettir.
O’nu sevmek saadettir.
O’nu sevmek devlettir.
O’nu sevmek iki cihanda izzettir!
Âdem Aleyhisselâm’dan itibaren O’na gelinceye kadar gelen bütün peygamberler O’ndan haber verdiler. O’nun geleceğini müjdelediler.
O dünyayı teşrif eylediğinde âlem zulmet içerisindeydi.
İlim ve edebiyat en yüksek seviyesinde olsa da “Cahiliye Dönemi” olarak tarihe geçti. Zira O’nu tanımayan cehaletten kurtulamaz. En büyük cehil, O’nu tanımamaktır.
Lakabı Ebü’l-Hakem (Hikmet babası) olan Amr bin Hişam’ın adı, O’nu reddettiği için o günden bugüne kadar Ebû Cehil (cehaletin babası) olarak geldi. Kıyamete kadar da öyle anılacaktır.
Peygamberler dahi O’nun ümmetinden olabilmek için can attılar. Bu büyük saadet İsa Aleyhisselâm’a nasip olacaktır.
Bu mevzuya işaret olması bakımından şu nükte ne kadar hoştur.
Bir mecliste âlimler Ahmed Paşa ile Necati’nin şiirdeki üstünlüğü konusunu tartışmakta idiler. Bazıları Ahmed Paşa’yı üstün tutarken bir kısmı da Necati’nin tarafındaydı. Bu sırada meclise Necati geliverdi.
Durum kendisine arz edildi. Meclistekilerin meraklı bekleyişleri arasında Necati büyük bir tevazu ile ve irticalen şöyle söyledi:
Necati’nin dirisinden ölüsü Ahmed’in yeğdür
Ki İsa göklere ağsa yine dem urur Ahmed’den
O bu beyti ile bir taraftan Ahmed Paşa’nın ölüsü bile benim diri halimden üstündür derken diğer taraftan Peygamber Efendimiz ile İsa Aleyhisselâm’a telmihte bulunuyordu. Zira Necati’nin bir ismi de İsa idi.
Necati böylece hem İsa Aleyhisselâm’ın göğe çekilmesine işaret ediyor hem de ahir zamanda tekrar dünyaya gelerek, âşık ve meftun olduğu Muhammed Aleyhisselâm’ın ümmeti olma bahtiyarlığına erişeceğini büyük bir ustalıkla göstermiş oluyordu.
Bir kişi kimi severse ismini çok yâd eder
Yârini yâd etmeyen battalı gam kasvet yıkar
Türkler de, İslâm dairesine girmeleri ile birlikte O’nun sevgisi ile coştular. O’nu sevmeyi, övmeyi, O’nun gibi yaşamayı en büyük nimet ve bahtiyarlık bildiler.
Söze O’nunla başladılar, O’nunla bitirdiler. Dualarında hep O vardı. Hayatları O’nunla şekillendi.
Evlerinde O’nun Hilye-i Şerifleri, duvarlarında O’nun isimleri vardı. Çocuklarına en fazla O’nun ve O’nun sevdiklerinin ismini veriyorlardı. Dolayısıyla akıllarına hatırlarına hep O geliyordu.
Daha dünyaya geldiklerinde sağ ve sol kulaklarına ezan ve kamet söylenirken O’nun ismi kalplerine mühür gibi işleniyordu. Beş vakit namazlarında tahiyyat okunurken O’na, âline ve ashabına selat ü selam söyleniyordu.
Onun için aziz idiler, devletli idiler, mürüvvetli idiler, saltanatlı idiler, kudretli idiler, haşmetli ve mehabetli idiler.
Türklere galebe çalmak isteyenler O’nu hayatlarından çıkarabilmek ve unutturabilmek için asırlarca çırpındılar. Türlü türlü projeler geliştirdiler. Başarılı da oldular.
O’nu unuttukça Türk’ün izzeti ve şerefi de düşmeye başladı!
Arif Nihat Asya Bey, kaleme aldığı mükemmel na’t-ı şerifinde, unutulan bu en büyük kıymeti ve ibadeti, Türk Milleti için bahtsızlık ve felaket olarak telakki ederken üzüntüsünü şöyle dile getirmişti:
“Ne adlar ezberledi ey Nebi
Adına alışkın dudaklarımız
Artık yolunu bilmiyor
Artık yolunu unuttu
Ayaklarımız.”..
Dudaklarımız O’nun adını anmaya başladığı, gönüllerimizde O’nun sevgisi yer ettiği ve ayaklarımız O’nun yolunda gittiği müddetçe iki cihanda aziz olmaya devam edeceğiz.
Asırlardır her mütefekkirimiz, eline kalem alan her edibimiz mutlaka O’nun adına bir beyit yazar veya bir eser verirdi.
Muhammed Aleyhisselâm’ı medh edemiyorum,
Onunla, yazılarımı kıymetlendiriyorum.
Dizesine uygun olarak bunu saadetlerinin sermayesi olarak görürlerdi.
Biz de bu eseri bir anlamda o sevgiden bir demet olarak derledik. Şanlı Peygamber Efendimiz’in ciltlere sığmayacak örnek hayatı, güzel ahlakı, latif ve mübârek sözleri, mucizeleri ve nihâyet ümmetinin O’na duyduğu derin iştiyak ve muhabbetinden bir zerresini sunmaya çalıştık.
O’nun sonsuz rahmet ve merhamet deryasından bir damla ümidiyle acizliğimize bakmadan, milletimizin temiz ve asil evlatlarında O’nun sevgisini işlemek dileğiyle bu işe tevessül ettik.
Eltâf-i İlahi bize ümmetliğin fahrını bahşeyledi
Sen ezelden ebede mefhar-ı ümmetsin efendim.
(Allahü Teâlâ lütfu ihsanı ile bize, sana ümmet olma şerefini nasip eyledi. Sen ezelden ebede ümmetlerin kıyamete kadar övüncüsün efendim.)
Ya İlahi! Yazanı, okuyanı, seveni iki cihanda Habibi’nin şefaatine nail eyle! Âmin!
Ahmet Şimşirgil
Nisan 2020
Sipariş vermek için: https://www.ktbkitap.com/urun/en-sevgili-efendimiz-ve-sevdalilari-ahmet-simsirgil