Son günlerde sosyal medyanın birtakım etkili hesaplarında, eski bakanlardan Hüseyin Çelik’in II. Abdülhamid Han hakkında yaptığı kısa değerlendirme paylaşılıp durmaktadır. Onlarca takipçim buna bir açıklama yapınız hocam diyerek bana göndermektedir.
Zira bu tip yazılar ortak gruplarda da paylaşılıp duruyor. İnsanlar bunlara açıklama yapamayınca bizlerden bir cevap bekliyorlar. Aslında Hüseyin Çelik’in II. Abdülhamid Han konusunda yaptığı birçok iftirasına evvelce cevap vermiştim. Sosyal medyada kullanılan son açıklaması şu şekilde idi:
“Hızlı bir İslamcı olarak doktora tezimi Abdülhamid üzerine yapmaya karar verdim. Kahramanlıklarını araştırıp herkese anlatmak için kitap yazacaktım. Ama araştırdıkça şoklara girdim hayal kırıklığına uğradım. Necip Fazıl ve Kadir Mısıroğlu’nun anlattığı Abdülhamid, Osmanlı belgelerinde yoktu. Ne vardı peki? Avrupai hayat tarzına meraklı ama Avrupa’dan korkan bir adam, etrafındaki tüm adamları, vezirleri Ermeni, Rum veya Yahudi. Yabancı devletler tehdit edince toprak verip sulh sağlayan bir padişah çıktı karşıma. Ali Suavi’nin Çırağan Sarayı baskınından sonra beni ve ailemi, bunlar Topkapı’nın zindanlarında öldürecekler korkusu ile İngiliz elçisini çağırıp Kraliçe beni korur mu diye söylüyor. İki gün sonra Elçi, Kraliçe seni ve aileni koruyacağını söylüyor ama bir şartı var Ruslara karşı Malta’da ve Girit’te bulunan askerlerimiz savaşırken sevkiyat zorluğu çekiyor… Kıbrıs’ı vermenizi istiyor diyor, 4 gün sonra Kıbrıs’ı İngilizlere veriyor.”
İfadelerini değerlendirmeye girmeden önce Hüseyin Çelik’in eğitimi hakkında kısa bir malumat vereyim. Kendisi İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden 1983 yılında mezun oldu. Aynı yıl Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’ne araştırma görevlisi olarak başladı. 1987 yılında İstanbul Üniversitesi’nin kadrosuna geçti. “Genç Kalemler Mecmuası’nın Sistematik Tetkiki” konulu yüksek lisans tezini verdikten sonra aynı yıl, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde doktora öğrenimine başladı. 1991 yılında “Ali Suavi Hayatı ve Eserleri” isimli teziyle Yeni Türk Edebiyatı alanında doktor unvanını aldı. 1992’de Yrd. Doçent, 1997’de Doçent oldu…
Sonra siyasi hayata atıldı. 1999 Milletvekili Genel Seçimlerinde Doğru Yol Partisi’nden Van Milletvekili oldu. 2001 yılında AK Parti’nin kurucuları arasında bulunmak üzere DYP’den istifa etti. 3 Kasım 2002 seçimlerinde ikinci kez Van’dan milletvekili seçildi.
Abdullah Gül’ün Başbakan olduğu 58. Cumhuriyet Hükûmeti’nde Kültür Bakanlığı yaptı. Erdoğan’ın Başbakan olduğu 59. ve 60. Cumhuriyet Hükûmetlerinde Millî Eğitim Bakanı olarak görev aldı. Böylece 6,5 yıla yakın bakanlık yaptıktan sonra, AK Parti’nin 3. Olağan Büyük Kongresi’nde MKYK üyeliğine seçildi. AK Parti Genel Başkan Yardımcısı, Tanıtım ve Medya Başkanlığı görevini üstlendi. 2016 yılında ise AK Parti ile yollarını ayırdı.
Hüseyin Çelik bundan sonra neredeyse kalan ömrünü II. Abdülhamid Han’a düşmanlık üzerine kurdu denilse yeridir. Yazıları ile konferansları ile her fırsatta Sultan II. Abdülhamid Han’a saldırmaktadır.
Geçtiğimiz iki haftadır AK Parti’nin neden son seçimde büyük kayıp yaşadığını incelerken ilk başta yıllardır gelen bir ihmalle gençleri kaybettiğini belirtmiştim. 2016 yılına kadar Kültür ve Millî Eğitim Bakanlığının kimlerin elinde ve uhdesinde olduğunu düşünürlerse benim bu görüşümün ne manaya geldiğini de anlarlar.
Darbeci Ali Suavi’nin izinde!
Hüseyin Çelik, 2016 yılından sonra birdenbire, rüyasında ilham alarak mı Abdülhamid Han düşmanı kesildi. Padişahın hatalarını bu sırada mı gördü! Elbette ki hayır. Şimdi düşünelim. Acaba II. Abdülhamid Han’a ölümüne husumet besleyen ve düşmanlık tohumları eken bu adam, 14 yıl boyunca gençleri nasıl yetiştirmeyi planlamıştı. Nasıl bir ekip oluşturmuştu ve nasıl bir gençlik özlemekteydi, varın siz düşünün.
Kültür, Millî Eğitim, Aile ve Gençlik Spor bakanlıklarında millî ve dinî değerlere bağlı hamleleri bir türlü başaramayan AK Parti ne yazık ki sonunda çözülmenin eşiğine gelmiştir. Bugün de AK Parti neden kaybetti konusu üzerinde değerlendirmeleri duydukça dehşete kapılmaktan kendimi alamıyorum. Zira Cumhurbaşkanımızın tamamen yanlış mecralara doğru yönlendirilmek istendiğini görüyorum.
Oysa geldiğimiz nokta Hüseyin Çelik ve onun gibilerin tutumları örnek ve ibret alınarak tahlil edilmelidir.
Şimdi Çelik’in yazısını değerlendirelim. “Hızlı bir İslamcı olarak Abdülhamid Han’ı araştırmaya karar vermiştim” diyor. Oysa benim bildiğim hızlı İslamcı tipler genelde Efgani, Abduh ve Seyit Kutup çizgisinde olurlar. Bunlar Osmanlıyı ve Abdülhamid Han’ı sevmezler. Seviyor görünmeleri suret-i haktandır, aldanmayın. Abdülhamid Han düşmanlarını (dış değil iç) anlatmaya başladığınızda hemen içlerindeki gizli husumet dışarı taşmaya başlar.
Doktora tezine, “Abdülhamid Han’ın kahramanlıklarını araştırıp herkese anlatmak için kitap yazacaktım” diye başlamak kendisinin ilim zihniyetini ve tarih metodolojisinden ne anladığını ortaya koymaktadır. Böylelerini, Akademia da “kralın soytarısı mısın?” derler ve kapının dışına korlar!
Öte yandan Çelik, akademik hayatında tarih eğitimi almamıştır. Edebiyatçıdır. Yüksek lisans ve Doktorasını da aynı minval üzere devam ettirmiştir. Nitekim Doktora tezini de yine bir edebiyatçı olan Birol Emil Bey ile çalışmıştır.
Açıklamasında, “Doktora tezimi Abdülhamid üzerine yapmaya karar verdim”, diyor. Hâlbuki bir numaralı Abdülhamid Han düşmanı olup ona darbe girişiminde de bulunan Ali Suavi üzerinde çalışıyor. Yani yalan konuşuyor. Yeni Osmanlılar Cemiyeti’nin saltanat ve II. Abdülhamid Han düşmanı şahısları, onun ilham kaynağı oluyor.
Keza Abdülhamid Han’ı sevenler için, “istibdadı arzulayanlar yarın keşke toprak olsaydık âyetinin sırrına mazhar olacaklardır” diyerek onları küfürle itham edecek kadar ileri giden ittihatçı bir zat, Çelik’in dinî noktada en büyük fikir babasıdır. Aynı zat Ali Suavi’nin de meddahı ve takipçisidir.
Belli ki Çelik, akademiye Abdülhamid Han’ı kahraman yapmak değil, hocalarının yolundan giderek onu sağ ve Müslüman kitlenin gözünden düşürmek için girmiştir.
Diğer taraftan II. Abdülhamid Han’ın kahraman yapılmak gibi bir girişime ihtiyacı yoktur. Yaptıkları veya yapamadıkları meydandadır. Tarih bunları yazmaktadır.
On cümlede on yanlış!
Fransız, İngiliz, Ermeni, Yahudi, Rum ve daha nice Türk ve İslam düşmanlarının yalan ve iftiralarına aldanarak padişahı kötüleyenlerin, aşağılayanların kimlik ve kişilikleri artık bellidir. Yerli ve yabancı yüzlerce ilim ve fikir adamı yaptıkları araştırmalarda bu yüce hakanın devlet adamlığını, usta siyasetini, müthiş denge politikasını, Türk ve İslam birliğini yürütmekteki maharetini ve medeniyet hamlelerini anlata anlata bitiremezler.
Konuyu hâlâ yok Necip Fazıl, yok Kadir Mısıroğlu üzerinden yürütmek kurnazlıktan öte fikir fukaralığıdır.
Kıbrıs konusu ise Çelik’in bambaşka bir hezeyanıdır. Adanın idaresinin İngilizlere verilmesi 93 Harbi’nin sonuçlarından iken ve şayet padişah o adımı atmasa tamamen el konulacağını dünya âlem bilirken, bunu şahsını ve ailesini korumak için peşkeş çekti demek düşmanların bile aklına gelmeyen bir iftiradır!..
Gelelim padişahın etrafındaki tüm devlet adamlarının ve vezirlerin, Ermeni, Rum veya Yahudi olduğu hususuna. Soralım şimdi:
-Ey Çelik! Padişahın 33 yıl saltanatı boyunca bir tane gayr-i müslim sadrazamını söyle bakalım!
Ben sana 1900 yılındaki kabineyi sayayım şimdi. Adliye nazırı, vezir Abdurrahman Paşa, serasker müşiri Mehmed Rıza Paşa, Bahriye nazırı Hasan Hüsnü Paşa, Şûra-yı Devlet reisi vezir Mehmed Said Paşa, Hariciye nazırı vezir Ahmed Tevfik Paşa, Dahiliye nazırı vezir Mehmed Memduh Paşa, Maarif nazırı Ahmed Zühdi Paşa, Maliye nazırı Reşad Bey, Ticaret ve Nafia nazırı Mustafa Zihni Paşa, Evkaf nazırı Abdullah Galib Paşa, Tophane-i Amire müşiri Mustafa Zeki Paşa… Sen bunlardan bî-haber misin? 1905, 1907 yılları kabinelerini de sayayım mı ey zavallı!
Bu isimler sana Rum, Ermeni ve Yahudileri mi hatırlatıyor!
Sosyal medya şarlatanlarının belge diye sundukları paçavralardan mı okuyorsun tarihi!
Yarabbi! Kültür ve eğitimimiz bir dönem kimlerin elinde kalmış!
Gençlere en büyük tavsiyem her yazılanı doğru diye kabul etmemeleri, araştırmaları ve okumalarıdır. Üç dönem bakanlık yapmış, Doç. Dr. diye meydanda gezen bir adamın on cümlesinde neredeyse on yalan ve iftira sıralanmaktadır.
Bu noktada Osmanlı tarihi ile ilgili “Kayı” serisini gençlere bilhassa tavsiye ederim.
TEFEKKÜR
Susmakta da bir başka belâgat vardır,
Hakkı bilmezsen susmayı öğren bâri!
Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil
19.04.2024
Türkiye Gazetesi
https://www.turkiyegazetesi.com.tr/kose-yazilari/prof-dr-ahmet-simsirgil/hizli-islamciya-bak-642890