Dört büyük halîfe. Peygamber efendimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” vefâtından sonra sırasıyla halîfe olan hazret-i Ebû Bekr, hazret-i Ömer, hazret-i Osman ve hazret-i Ali “radıyallahü anhüm ecmain” olmak üzere ilk dört halîfeye verilen isim. Ehl-i sünnet îtikâdında dört halîfenin üstünlük sırası, halîfelik sırasına göredir.
Hazret-i Ebû Bekr, Peygamber efendimizin vefât ettiği gün, Eshâb-ı kirâm tarafından 632 senesinde halîfe seçildi. İki sene üç ay on gün halîfelik yaptı. Peygamberlerden sonra Eshâb-ı kirâmın ve insanların en üstünüdür. Peygamber efendimiz ne söylerse hemen kabul ve tasdik ederdi. Bu sebeple Peygamber efendimiz (ona) Sıddîk lakabını vermiştir. Hicrette Resûlullah ile berâber idi.
Hazret-i Ömer, hazret-i Ebû Bekr tarafından halîfe seçildi. 634 senesinde halîfe olup, on sene iki ay on bir gün halîfelik yaptı. Hazret-i Ebû Bekr’ den sonra Eshâb-ı kirâmın en üstünüdür. Benzeri görülmemiş derecede üstün adâleti sebebiyle Ömer-ül-Âdil ve hak ile bâtılı birbirinden ayıran mânâsında “Fârûk” lakabı ile meşhur olmuştur.
Hazret-i Osman, hazret-i Ömer’in tâyin ettiği bir heyet tarafından 644’te halîfe seçildi. On bir sene altı ay on dört gün halîfelik yaptı. Peygamber efendimize iki defâ dâmât olmakla şereflendiği için iki nûr sahibi mânâsına “Zinnûreyn” lakabıyla meşhur olmuştur. O derece hâyâ sahibiydi ki, melekler dahi ondan hâyâ ederdi.
Hazret-i Ali, 656 senesinde Eshâb-ı kirâmın ittifakıyla halîfe seçildi. Dört sene sekiz ay on bir gün halîfelik yaptı. Eshâb-ı kirâmın büyüklerinden ve Peygamber efendimizin dâmâdı olup, hiç puta tapmadan Müslüman olduğu için “Kerremallahü vecheh”; kahramanlığı ve çok cesur olması sebebiyle “Kerrâr” ve “Esedullah-il-Gâlib” lakaplarını almıştır. Ayrıca takdiri ilâhiyyeye, gösterdiği rızâdan dolayı da “Murtezâ” lakabı verilmiştir.
Peygamber efendimiz Muhammed aleyhisselâmın; Allahü teâlânın emir ve yasaklarını öğretmek, din ve dünyâ işlerini dînin gâyesini yerine getirecek şekilde yürütmek ve mürşid (rehber) olarak insanları terbiye edip, kemâle ulaştırmak gibi başlıca üç vazîfesi vardı. Hulefâ-i Râşidîn bu üç vazîfeyi birlikte yaptı. Sonra gelenler yalnız saltanat vasîfesini yaptı. İlim öğretmek vazîfesi mezheb imâmlarına, insanları terbiye edip kemale ulaştırmak vazîfesi de tasavvuf büyüklerine, evliyâya verildi.
Kaynak: Yeni Rehber Ansiklopedisi cilt 9