Avusturya ve İran cephelerinde başarı kazanmak için çareler araştıran III. Mehmed Han, üzüntüsünden rahatsızlanmıştı.
27 Ekim 1603 tarihini gösteren gün türbelere yaptığı ziyaretlerden sonra, üzüntülü olarak saraya giderken arkasından dervişin birini bağırdığını duydu. Derviş, elli altı gün sonra büyük bir olay olacağını, gafil bulunmaması gerektiğini bildirerek:
“Günlerini durma say, ecel pek yakın” demişti. 18 Aralık’ta padişahın hastalığı iyice artmıştır. Ölüm hastalığının dört beş gün sürdüğü hakkında birtakım rivayetler olmakla birlikte hastalığının sebebi tam olarak bilinmemektedir. Fakat en büyük üzüntüyü oğlu Mahmud’un âkıbeti sonucu yaşamıştır. Mehmed bin Mehmed er-Rûmî onun şişmanlıktan kaynaklanan mide rahatsızlığından muzdarip olduğunu belirtir. Bazı kaynaklarda da kalp krizi sonucu öldüğü kaydedilir Elli altı gün sonra dervişin sözleri gerçek olmuş ve III. Mehmed Han otuz yedi yaşında iken vefat etmiştir (21 Aralık 1603).
Genç yaşında vefatında muhtemelen on dokuz kardeşinin katlinin verdiği üzüntüyü saltanatı süresince üzerinden atamamış olmasını da payı vardır. Ayrıca ömrünün sonlarına geldiğinde büyük oğlunun da aynı âkıbete uğraması onun daha fazla içine kapanmasına neden olmuştu.
III. Mehmed’in cenaze namazı, 22 Aralık günü Şeyhülislam Mustafa Efendi tarafından kılındıktan sonra, Ayasofya Camii avlusunda babası III. Murad Han’ın yanına defnedildi.
III. Mehmed, 26 Mayıs 1566 yılında Manisa’nın Sart ovasında Safiye Sultan’dan dünyaya gelmişti. Bir rivayete göre Şehzade Murad, Sigetvar seferine çıkmış bulunan babası Kanunî Sultan Süleyman’dan yeni doğan torununa isim vermesini rica etmişti. Tatarpazarcığı menziline geldiğinde bu kutlu haberi alan Kanunî de, II. Murad Han’ın oğlu Fatih Sultan Mehmed’i düşünerek Mehmed adını koymuştu.
Aynı yıl büyük dedesi Kanunî Sultan Süleyman, Sigetvar önünde hayatını kaybetmiş ve dedesi II. Selim Han Osmanlı tahtına çıkmıştı. Dolayısı ile Mehmed, babasının cülusuna kadar zamanını Manisa’da geçirdi (1574). Çok kuvvetli bir tahsil gördü. Manisa’da bulunduğu dönem süresince ilk hocası Manisalı İbrahim Cafer Efendi’dir. Şehzade sekiz yaşına geldiğinde Cafer Efendi vefat etti. Bundan sonra kazasker Pir Mehmed Azmi Efendi’den derslere devam etti.
Dedesi II. Selim’in padişahlığı döneminde babasının veliaht olması dolayısıyla Şehzade Mehmed’in eğitimi rahat ve huzurlu bir ortamda geçmişti. Çocukluk yıllarını burada geçiren şehzade, babasının cülusundan yaklaşık bir yıl sonra Manisa’dan İstanbul’a getirildi. III. Mehmed bu sırada dokuz yaşlarında bulunuyordu. Şehzadelerin büyüğü ve Safiye Sultan’ın oğlu olması sebebiyle daha fazla ilgi görmekteydi. Nitekim III. Murad Han’ın, onu eğlendirmek için iki-üç yüz top attırması şehzadeye olan sevgisinin bir göstergesidir.
Yine sünnet düğünü de babası nezdindeki kıymetine büyük bir işaret olmuştur. Elli yedi gün devam eden gösterişli bir düğün yapılmış ve sünneti Dördüncü Vezir Cerrah Mehmed Paşa gerçekleştirmiştir. Düğüne devlet yönetiminin üst kademelerinde görev almış İstanbul ve taşradaki zevâtın yanı sıra Mekke şerifi, Kırım hanı, Türkistan ve Hindistan hükümdarları da çağırılmıştı. Hatta Avusturya İmparatoru II. Rudolf ile Venedik dükü dahi davet edilmişti.
Şehzade Mehmed, sünnet düğününden bir yıl sonra Saruhan sancakbeyiliği ile Manisa’ya gönderildi. Annesi Safiye Sultan kendisini Manisa’ya uğurlarken küçük bir gümüş tas göstererek:
“Oğlum, bu tası görmeyince, benim ağzımdan da gelmiş olsa babanın ölüm haberine inanma, Manisa’dan çıkmayıp uyanık dur” demiştir. Böylece herhangi bir komploya karşı dikkatli olmasını bildirmişti.
Manisa’ya hareket eden Sultan Selim, müderrisi Nevali Nasuh Efendi, lalası Ali Bey, nişancısı Tekeli Mehmed Çavuş, baş ruznamçecisi Hüsambeyzâde ve ayrıca birçok görevli ve hizmetli grubu, mevsimin kış olması sebebiyle ancak 14 Ocak 1584’te Manisa’ya varabilmişti. Böylece on iki yıl sürecek idarecilik görevine başlayan III. Mehmed, bölgede asayişi sağlamaya çalışmış, reayaya kendisini sevdirmiştir. Bu arada bir taraftan da eğitimine devam etmiştir. Müderris Haydar Efendi ile yine meşhur müderris, mütercim ve şâir Nevalî Nasuh Akhisarî’nin Şehzade Mehmed üzerinde tesiri büyük olmuştur. Haydar Efendi 1590 yılında vefatına kadar şehzadeye eğitim vermeye devam etmiştir. Nasuh Efendi ise iki ay daha yaşasaydı talebesinin padişahlığını görecek ve hâce-i sultanî payesini alacaktı.
III. Mehmed Han babasının vefatı üzerine Manisa’dan gelerek 27 Ocak 1595 tarihinde Osmanlı tahtına çıkarak sekiz sene devleti idare edecektir.
Sultan III. Mehmed Han, çok nâzik, halim, selim, vakur, kerîm, edip, sâlih ve âbid (çok ibadet eden) bir şahsiyete sahipti. Sancak beyliğinden saltanata gelen son Osmanlı padişahıdır. Beş vakit namazını cemaatle kılardı. Devrin kaynakları; dindarlığını, Hazret-i Muhammed, dört halife, Ashâb-ı kiram ve âlimlere hürmetini yazar. Bunların adı bahsedildiği an hürmeten ayağa kalkardı.
III. Mehmed Han’ı tasvir eden bir Venedik raporunda padişah, akıllı, yiğit, avdan hoşlanan, ok yapımında usta, daima kılıç ve yay ile gezen biri olarak belirtilmiştir.
Şehzadelik dönemindeki tecrübeyi saltanatı döneminde tam olarak yansıtamamakla birlikte babası dönemindeki uygulamalardan rahatsızlık duyarak halkla daha fazla irtibat kurmuştu. Ayrıca III. Mehmed, dedesi II. Selim ve babası III. Murad gibi saltanat devrini sarayında geçirmeyip Eğri seferinde bizzat ordunun başında bulundu. Bu atalarının geleneğini sürdürerek gazâ için sefere çıkması mecbur bırakılmaktan çok kendi isteğinin bir sonucudur.
III. Mehmed, Hıristiyanlara karşı hoşgörülü olması sebebiyle bazı esirleri serbest bıraktığı belirtilir. Avrupa’da meydana gelen gelişmelere ilgisiz kalmamış, İngiltere ve Fransa ile olan diplomatik münasebetlere önem verdi. Hatta İngiltere Kraliçesi I. Elizabeth’in göndermiş olduğu üzerinde saat bulunan orgu sarayda kurdurarak dinlemiştir. Batıda uzun süren savaş ortamı, Anadolu’da meydana gelen Celâlî hareketleri ve doğu cephesindeki kayıplar, devletinin ekonomisinin bozulması huzursuzluğun çıkmasına ve aleyhinde kanaatlerin oluşmasına sebep oldu.
Devlet işleri düzgün gitmediği zamanlarda kolayca üzüntüye kapılır, yemekten-içmekten kesilirdi. Celâlî isyanları ile İran savaşlarının uzun sürmesi onu büyük üzüntü içinde bıraktı. İçkiyi sıkı bir şekilde yasaklayıp, bütün meyhaneleri kapattı. Sultan III. Mehmed Han’ın, Handan Sultan’dan; Mahmud, Ahmed, Cihangir, Mustafa ve Selim isimli oğullarıyla, iki kızı olmuştur. Vefatından az önce saltanat için harekete geçeceği hakkında şayialar çıkan henüz on dokuz yaşındaki Şehzade Mahmud’u öldürtmüştü. Cihangir ve Selim ise sağlığında vefat etmişlerdi.
III. Mehmed Han entelektüel bir kişiliğe sahipti. Âlimlere karşı cömert olup, kendisine sunulmuş olan edebî eserleri ilgiyle karşılardı. Hasan Kâfî Akhisârî, devletin içinde bulunduğu durum hakkında yazmış olduğu risalesini İbrahim Paşa’nın vasıtasıyla padişaha sunmuş ve onun takdirini kazanmıştır. Tâlikîzâde Fetihnâme-i Eğri’yi onun adına kaleme almıştır. Yine Selânikî, Âlî Mustafa, Hoca Sâdedin Efendi gibi tarihçiler yanında Nev’î ve Şâir Baki de onun saltanatı onun döneminin önemli simalarıdır.
Bütün Osmanlı padişahları gibi hassas bir şâir olan III. Mehmed Han’ın şiirde hocaları Nevalî ve Nevî’dir. Şiirlerinde Adlî mahlasını kullanmıştır.
Bir şiiri şöyledir:
Yoktur zulme rızamız, adle biz mâilleriz
Gözleriz Hakk’ın rızasın emrine kâilleriz
Ârifiz, âyîne-i âlem-nümâdır gönlümüz
Rûzigârun cünbişinden sanmanuz gâfilleriz
Hükm-i Mevlâ’ya mutîiz fâriğuz tedbîrden
Biz tevekkül ehliyiz takdîrine kâilleriz
Gönlümüz kuhl-i Sıfahân-ı alır mı aynına
Tûtiyâ-yı gerd-i râh-ı dilbere mâilleriz
Pûte-i aşk içre Adnî kâl ezelden kalbimiz
Gıll u gışdan hâliyiz âlemde sâfî-dilleriz
III. Mehmed, dindar ve tasavvufa meraklı bir kimse idi. Şiirlerinde sade ve tatlı bir dil kullanmıştır. Buna örnek şu şiiri gösterilebilir:
Zülfünün zincirine kul eyledin cânâ beni
Kulluğundan kılmasun âzâd Allahım beni
Cevr-i dilber ta’n-ı duman suz-ı firkat za’f-ı dil
Türlü türlü dert için yaratmış Allahım beni
Ey sevgili beni zülfünün zincirine bağlayıp esir ettin. Rabbim, beni senin esirin olmaktan azad etmesin. Dilberin eziyeti, rakibin düşmanlığı, ayrılığın ateşi ve gönlün zafiyeti: Meğer Allah beni bunca türlü dert için yaratmış.
Sultan III. Mehmed Han şehzadeliği döneminde devrin ileri gelen âlim ve şairlerinden tahsil gördüğü için iyi bir şâirdir. Şiirlerinde “Adlî” ve “Muhammed” mahlasını kullandığı bilinmektedir. Fakat bir divanına rastlanmamıştır. Bir mecmuadan alınmış olan gazeli ise şöyledir:
Günbegün sevdan ile huşum perişan olmada
Hâl-i canân arzu-yı vaslımla isyan olmada
Ben dökem dersem, dü çeşmimden yaşım bârân gibi
Benden evvel çeşm-i canân durma giryân olmada
Vasl-ı canândan, meşamm-ı câna lezzet gelmiyor
Çün ezelden ruz-i maksum bize hicrân olmada
Yok rakibimden rahat, bâri hayal etsem biraz
Dûşta, çeşmimde câri yaş değil, kan olmada
Mâl-i hülya gibi Adnî’nin de var sermayesi
Nakd-i câna karşılık hep kârı hüsran olmada