AK Parti hükûmeti yirmi yılı aşkın süredir iktidarda bulunuyor. İç ve dış siyasette gerçekten çok önemli hizmetler yaptı. Sağlıkta, imarda, silah sanayiinde, ekonomide, ihracatta, sanayide ve hatta devlet idaresinde dev adımlar attı ve devrim niteliğinde kararlar aldı ve uyguladı.
2016 yılından itibaren karşı karşıya kaldığı badireleri soğukkanlılıkla atlattı.
Türkiye Cumhuriyeti’nin çok partili hayatta görmediği bu uzun süreli iktidar kâh rehavete kâh mental yorgunluğa neden oldu. Öyle oldu ki bazı üst düzey görevliler halktan koptu, bazıları menfaatini düşünür bir konuma düştü. Eğitimde ve kültürde istenilen hedeflere bir türlü doğru rota çizilemedi. Hatta çoğu zaman yanlış hedefler tutturuldu.
Son yıllarda ise özellikle ekonomi dengesi ciddi manada bozuldu. Halkın alım gücü önemli ölçüde sarsıldı. Millet yine de AK Parti’den ümidini kesmedi ve bu partiden ümitvâr olarak atılım bekledi. Bu konuda Sayın Cumhurbaşkanımızın içten ve samimi tavrı, kararlılığı, milletinin yanında duruşu, dış politikada ezberleri bozan millîliği elbette çok büyük rol oynadı.
Muhalefetin hâli ise içler acısı. Muhalefet, bilhassa son yıllarda yaşanan ekonomideki kötü gidişatı büyük bir fırsat olarak gördü. Altı görünen ve bir de görünmeyen yedi partilik güç bir araya geldi. İktidarı düşürecek bir rüzgâr yakaladıklarına fazlasıyla inandılar. Bunun rehaveti içerisinde girdikleri son seçimde yine büyük bir hüsran yaşadılar.
Beklemedikleri yenilgi kendilerini adamakıllı şaşırttı. Hâlâ da onun şokundan kurtulabilmiş değiller.
Muhalefetin iktidar olma niyeti yok mu?
2004-2005 yılları arasında yayımlanan “Sayın Bakanım” dizisinde Ali Sunal, Haluk Bilginer ve Haldun Dormen’in arasında çok çarpıcı bir sahne vardı. Konuşmalar şöyle geçiyordu:
“Ali Sunal: Muhalefetin istediği iktidarı devirmek değil midir?
Bilginer: Hehehehe, canım benim. Başka ülkelerde dediğin olabilir belki Sayın Kalem ama Türkiye’de muhalefetin amacı iktidarda olmak değildir!
Ali Sunal: Nedir?
Bilginer: Muhalefetten düşmemektir!
Dormen: Çünkü muhalefette olmak iktidarda olmaktan çok daha iyidir. Aynı maaşı alırsın, bol çene yaparsın, hiçbir sorumluluk altına girmezsin…”
Gerçekten çok yerinde tespitlerdi bunlar. 2004’ten 2023’e kadar bu konuda ne değişti derseniz kocaman bir sıfır.
Zira muhalefetin yıpranan iktidar karşısında fikirleri olur, projeleri olur, yerinde tenkitleri olur, hatta yol göstermesi olur. Milletin dikkatini, ilgisini ve güvenini üzerine çeker. Alternatif hâle gelir.
Şunların hiçbirini bugünün muhalefet partilerinde görmek mümkün değildir.
Yirmi sene sonunda iktidara aday olacak partilerin başkanlarından, iktidardaki lider için “aman başımızdan gitsin”, “diktatör”, “yeter artık”, “istemiyoruz” yaygarasından başka ne işitiyorsunuz?
Hatta ben şuna şaşıyorum. Güya iktidar taraflısı vekiller, yazarlar, düşünürler sabah akşam ana muhalefet partisi liderine neden çekilmiyorsun diye bağırıyorlar. Yahu bundan âlâ rakip mi bulunur? Ne güzel işte iktidar hevesi yok, arzusu yok ve gayesi yok. Alsın maaşını gevezelik yapsın. Onun gidip gitmemesini de kendi taraftarları düşünsün!
Parti içi muhalefeti işletelim!
Öte yandan böyle acınası bir muhalefetin varlığı iktidarı başka türlü alternatiflere yönlendirmelidir. Zira içinde bulunduğumuz bu hâl, ülke için çıkmaz ve gelecek adına tehlikeli bir durumdur.
Zira demokrasilerde muhalefet güçlü olmalıdır. Eksikleri göstermelidir. Yanlışlara karşı uyarı vazifesini yerine getirmelidir. Yeni seçimlerde milletin karşısına dolu dolu çıkmalıdır.
Güçlü bir muhalefetin olmaması iktidar partisini de aşağıya doğru çekmektedir. Sayın Cumhurbaşkanımızın, “En çok hayıflandığım konulardan biri, dişime göre ana muhalefet bulamayışımdır” sözü de bunu en güzel bir biçimde ortaya koymaktadır.
Öyleyse bu durumun giderilmesi de bence AK Parti tarafından sağlanmalıdır.
Muhalefet güçlü değilse parti içi muhalefet sistemi hakkıyla yaşatılmalıdır. Parti içi muhalefet yıkıcı değil yapıcıdır. Yol göstericidir. Acı da olsa eksiklerini dile getirmektir. Bakanların dikkatini çekmek veya eksik noktalarda başkana bilgi aktarmaktır. Milletin derdini dile getirmektir.
Bakınız bizim eski devletlerimizde bu durumu yani muhalefeti özellikle âlimler, şairler, edipler yapardı. Zulüm artar, pahalılık ülkeyi sarar, istikrar ve güvenlik sarsılırsa bir şekilde sultanları uyarırlardı.
Hatta bu uyarı yeri gelir cuma hutbelerine konu olurdu. Cuma selamlıklarında dilekçelerle padişaha ulaştırılırdı.
Şayet AK Parti bu gidişata çözüm bulamazsa bir şekilde milletin umudu ilk defa belki onarılmaz bir şekilde kırılacaktır.
Zira milletin derdi olan konular ne yazık ki hep sümen altı yapılmaktadır.
Süresiz nafakaya defalarca söz verildi. Köpek vakaları sıradan hâle geldi. 6284 no.lu kanunla aileler parçalanmaya devam ediyor. Bilhassa emeklilere yapıldı denilen ancak yapılmayan zam gerçekten mağdur bir kitle meydana getirdi. Fiyat artışlarının bir türlü önüne geçilemedi. Kiralar milletin belini büktü.
Muhalefet bunları ne hakkıyla gündeme getiriyor ne de bir yol gösteriyor.
Yerel seçimlerde ittifak olacak mı olmayacak mı tartışmaları ile havanda su dövüyor. Türkiye’de öyle bir basın var ki son üç senedir seçim konuşuluyor. Ortada on adam var. Kanallarda sırayla topaç gibi dönüyorlar. İki taraf olup horozvari kapışıyorlar. Yerel seçimlere kim hangi adayla girecek? Hangi adayla girerse kazanacak? O aday mı olsun bu mu olsun? İttifaklar olacak mı, olmayacak mı? Konuşulan bütün konular bunlar.
Allah için milletin derdi bu mudur? Konuşulacak konular bunlar mıdır? Milletten toplumdan, meydandan, pazardan, sokaktan bu kadar mı kopuksunuz?
Neden bu ısrar?
Basında adı geçen adaylara bakıyorum gerçekten artık bıkkınlık veren isimler. Millette karşılığı olmayan isimler.
AK Parti iktidara geldiğinde bunların hangisi tanınıyordu? Hangisi siyasette boy göstermişti? Atandılar, hizmet ettiler veya etmediler. Millet bunların takdirini yapar. Fakat bensiz olmaz dercesine hep aynı isimlerde ısrar nedir?
AK Parti’nin en ağır topları olan Abdullah Gül, Ahmet Davutoğlu, Ali Babacan, Bülent Arınç gibi isimler seçmenin yüzde kaçını götürdü söyler misiniz?
İstanbul’u silip süpürür denilen Binali Yıldırım kaybetti neden? Hiç ismi bilinmeyen Ekrem İmamoğlu ise Beylikdüzü Belediyesinden bir anda İBB’ye geçiverdi. Bunların değerlendirilmesi gerek!
Zira bakıyorum AK Parti yine bildik, tanıdık fakat halktan kopmuş isimlerle devam etmekte ısrar ediyor. Şunu bilin ki bir görevde başarılı olmak her nereye koysan kazanır manasına gelmiyor. Tanınmış olmak her zaman millette karşılığı olmak hükmünü taşımıyor. Adaylar siyasi partilerin ve parti liderinin rüzgârını arkasına alarak başarılı olur. Millette karşılığı bulmanın ise prensipleri vardır.
Öyle adaylar bulacaksınız ki seçime menfaat devşirmek için girmeyecek yani ihtiyaçsız olacak! Yıllardır o görev bu görev derken yanına yaklaşılmaz bir hâl alan bir anlamda kibrinden yanına yaklaşılmayan birileri olmayacak!
Ehliyetli, liyakatli, dürüst, şehircilik ve planlamadan anlayan, eğitime kültüre değer veren dünyayı, ülkeyi tanıyan adamlar olacak.
Hizmete talip, başarıya aç olacak!
20 yılın sonunda böyle adaylar bulmak zor mudur? Türkiye, sürekli 15-20 ismin etrafında dönmeye mahkûm bir ülke olmaktan kurtulmalıdır.
Şu anda bunu yapabilirse yine AK Parti yapacaktır. Aksi hâlde milletin umudu olumsuz yönde son noktaya doğru hızla gitmektedir.
Yazık etmeyin ülkeye!
TEFEKKÜR
Cehd it ki hayr-ile analar halk adını
Âlemde adıdır kalan âdem gelir gider
Kemalpaşazâde
Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil
08.09.2023
Türkiye Gazetesi
https://www.turkiyegazetesi.com.tr/kose-yazilari/prof-dr-ahmet-simsirgil/iktidar-ve-muhalefet-639767
Bu yazınızı okurken aklımda bazı isimler cagristirdi. Kesinlikle her tespinizde haklı oldugunuzu düşünüyorum. Muhalefetin içler acısı durumunu fırsata çevirmenin zamanı geldi… Sanki bir boks macinin son vuruşu gibi… İyi düşünmek doğru hareket etmek lazım… Kaleminize sağlık Sayın Hocam…