aÖNSÖZ
İnsanın hatalarıyla yüzleşmesi, araştırma ve sorgulama yapabilmesi, doğru hükme varma yolunda çok önemlidir.
Bazıları hata yaptıklarını asla kabullenemezler, kendileri ile de yüzleşemezler. Acaba hatasız olduklarını mı kabul etmektedirler? Oysa hatasız kul olmaz deyimi dilimize pelesenk olmuş bir deyimdir.
Yoksa kendilerine vahiy mi geldiğine inanmaktadırlar?
Hemen herkes bilmektedir ki son peygamber Muhammed aleyhisselamdan sonra bu yol kapanmıştır. Artık O’na uyan, O’nun yolunda giden kurtulacaktır. Öyleyse kimse kendisini peygamber yerine koymamalıdır.
Şayet aksini düşünüyor ve kendileri ile de olsa yüzleşmekten korkuyorlarsa bu kitabı okumasınlar! Çünkü derhal reddedeceklerdir.
İnsan çoğu kez yıllardır doğru diyerek kabul ettiği ve uygulayageldiği yanlıştan vazgeçmek istemez.
Nitekim şeytanın hilelerinden biri de bunu kullanmasıdır.
“Kırk yıldır böyle yapıyordun, ne olacak bu ibadetlerin?”
yine, “Kırk yıldır böyle inanıyordun, öyleyse ne olacak bunca senen, bunca hizmetin?” diyerek yanlışından geri döndürmek istemez.
Sanki bir yanlışa yüz yıl inanıldığında doğruya dönüşüyor gibi ve sanki bir ibadeti elli yıl yanlış yapınca kabul ediliyor gibi. Oysa unutulan bir gerçek var. Tövbe yolu. Cenab-ı Hakk bu kapıyı yanlış yapanlar için açtı. Doksan sene küfür üzere yaşayanlar dahi doğruyu görüp kabul ederek tövbe ettiklerinde hiç günahsız olmuyorlar mı?
Cenab-ı Hakk’ın rahmetinden şüphe mi duyuluyor?
Öyleyse şeytanın bu hilesine de kapılmamalıdır.
Diğer taraftan insanlar sık sık çok önemli bir ölçü yanlışlığına düşerler.
Bazıları sevdiği insanı peygamberden öte sever. Bu hal, hadiselere doğru ölçülerle bakamadıklarını göstermektedir.
Peygamberleri istediğin kadar yücelt ve öv, ancak onlara ulûhiyet sıfatları yükleme. Zira o sıfatlar Cenab-ı Hakk’a mahsustur.
Sahabe-i kiramı istediğin kadar öv fakat peygamberlik sıfatlarını onlara verme.
Sevdiğin âlimleri de istediğin kadar yücelt fakat onları da, sahabe derecesine çıkarma!
İşte şu pek basit ölçünün dışına çıkanlar İslam’ı bilmeyen veya ölçüsü bozuk olan kişilerdir.
Hazreti Ömer efendimiz halife seçildiği zaman, “Hata yaparsam ne yapacaksınız” diye sorduğunda, “Kılıçlarımızla düzeltiriz” cevabını almış ve bunun üzerine “Elhamdülillah şimdi bu görevi kabul edebilirim” demişti.
Şayet, “Sen ümmetin önderisin, sahabenin en ileri gelenlerindensin, adalet timsalisin, sen asla hata yapmazsın” deselerdi belki de kabul etmeyecekti.
Hazreti Ömer efendimiz bu sözüyle şunu ifade ediyordu:
“Artık peygamberlik bitti. Ben peygamber değilim. Vahiy kesildi. Beni uyarın ikaz edin. Hata yaparsam Allah için söyleyin”, diyordu.
Bu büyük sahabenin şu mühim ikazı anlayana tam bir mesajdı.
Evet, sevdiği bir kimsenin hatasını belirttiğimizde, hiç düşünmeden, araştırmadan İslami ölçü ve prensiplere vurmadan, “hadi canım sen de”, diyecek olanlar bu kitabı okumasınlar!
Sorgulama nedir bilmeyenler bu kitabı okumasınlar!
Putları olanlar da bu kitabı okumasınlar!
Sevdiği adamı hatasız bilenler ona sanki vahiy geldiğini düşünenler de okumasınlar!
Zira bunlar her an mankurt olmaya, kullanılmaya namzet adamlardır.
Gerçeklerin üstünün kapatılması için son iki asırdır bu ülkede çok kahramanlar çıkarıldı. Hatasız kahramanlar(!)
Peygamber yerine geçen hocalar (!) ve Peygamber efendimizi -haşa- postacı gibi gören düzenbazlar bu millete yutturuldu.
Bu millet sahte kahramanlardan çok çekti. Onlar her yerde yaldızlı ifadelerle övüldüler! Toz kondurulmadılar.
Bu ülkede peygamberler tartışmaya açıldı, fakat onlara dokunulamadı.
Bu itibarla millet, üzerinde oynanan oyunları bir türlü sezemedi. Oysa hatasıyla sevabıyla normal olarak değerlendirilebilseydiler belki nice hatalar işlenmeyecekti.
Kaldı ki bu hata insanı dinden, imandan vatandan edecekse, yine mi susmak lazımdı?
İşte bu noktada sevdiklerinin hatalarının söylenmesine tahammül edemeyenler her zaman uşak kalmaya namzettirler.
Elinizdeki eser, bu yönüyle bir uyarı kitabıdır.
Batılıların son iki asırda İslam dünyası üzerindeki büyük oyunlarına, projelerine dikkat çekmektedir.
Müslümanların bu hile ve tuzaklara kolaylıkla nasıl düştüklerini göstermesi yanında vahim sonuçlarını işaret etmektedir.
Teberri olmadan tevelli olmaz. İslam düşmanlarından uzaklaşmadıkça Hakk’a hakikate kavuşulamaz.
Bunun için insanın doğru ölçülere sahip olması gerekecektir.
Aslında bu hiç de zor olmayan bir meseledir.
Meseleyi çözmek için önce Ehl-i sünnet ölçülerine değineceğiz.
Sonra II. Abdülhamid Han zamanında İslam dünyasını karıştıran şahsiyetleri ele alacağız. Bunlardan etkilenenlerin nelere sebep olduklarını göreceğiz. Bunlardan etkilenmelerin devamında milletimizi ve dinimizi daha ne gibi felaketlerin beklediğine şahit olacağız.
Eserin basımını gerçekleştiren KTB Yayınları’na ve Tarih editörleri Hamza Umut Albayrak ile Ahmet Mercan’a şükranlarımı sunuyorum. Ayrıca kapak ve iç tasarımlarını yapan Ahmet Düzelten, Aytekin Yörük ve Adem Şenel’e teşekkürü bir borç bilirim.
Necip ve asil milletimizin temiz evlatlarının düşmanlarını tanıması, hilelerini bilmesi ve tuzaklarına düşmemesi dileğiyle…
Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil
Ekim 2020