Şanlı Peygamber Efendimizin Eshabını öven sözleri pek çoktur. O, “Eshabım gökteki yıldızlar gibidir. Onlara uyarsanız doğru yolu bulursunuz”, buyurdu.
İmran bin Husayn’in (radıyallahü anh) haber verdiği başka bir hadis-i şerifte ise Resûlullah efendimiz “Ümmetimin en hayırlıları, benim asrımda yaşayanlardır. Sonra onların peşinden gelenlerdir. Sonra onların peşinden gelenlerdir” buyurdu.
Eshab-ı kiram efendilerimiz bu büyük müjdelere hangi amelleri ile kavuştular? Bu, amelle, ibadetle kavuşulacak bir şey değildi. Resullullah efendimizi, ona tabi olarak görmekten geçiyordu.
Onlar şanlı Resulü severek, kabul ederek gördüler, sohbetine erdiler. Sadece bu, onlara büyüklük olarak yetti. Çünkü onu gören onun sohbetine eren hikmet ile dolar taşardı.
Dolayısıyla sohbet ve muhabbet bu yolun en önemli şiarı oldu. Onun bu sünnetine uygun olarak onun yolunu anlatan nakleden büyüklerle birlikte olmak da çok mühimdir. Bu bakımdan iyi kimselerin sohbeti ile hemdem olmak lazımdır.
Bu yönüyle sohbetler, Cenâb-ı Hakk’ın; “Ey îmân edenler! Allah’tan korkun ve sâdıklarla beraber olun.” (et-Tevbe, 119) emrine uymanın feyiz ve bereketini de içinde barındırır.
Nitekim İmam-ı Rabbani hazretleri “Sohbetin fazileti, bütün faziletlerin üstündedir. Büyüklerin sohbetini ganimet bilmelidir” derken, Behaeddin Buhari hazretleri de, “Bizim yolumuzun temeli sohbettir” buyurdu.
Sohbet, birlikte bulunmaktır. İlla konuşmak değildir. Salih kimseler, bir araya gelip hiç konuşmadan otursalar dahi, sohbet etmiş olurlar. “Mine’l-kalbi ile’l-kalbi sebilâ” buyurulduğu gibi kalblerinden birbirine sevgi akımı başlar.
Taberâni’nin bildirdiği hadis-i şerifte Sevgili Peygamber Efendimiz; “Âlimlerin sohbetine katılın, onlara yakın oturun! Çünkü Allahü teâlâ, yağmurla ölü toprağı dirilttiği gibi, ölü kalpleri de hikmet nûru ile diriltir” buyurmuştur.
Peki ya böyle âlimler bulunamazsa ne olacak? İnsanlar ruhlarını nasıl güzelleştirecekler?
Yusuf-i Hemedani hazretlerine talebeleri bir gün, “Mürşid-i kâmil bulunamadığı zaman ne yapmalı” diye sormuşlardı. “Her gün onların kitaplarını bir parça okuyun” buyurdu.
“El mükâtebe, nısf-ı mükâleme” buyurulmuştur. Yani okumak, konuşmanın yarısı kadardır. Mesela, bir mübarek zat ile bir saat sohbet etmek isteyen, iki saat onun kitabını okumalıdır. Böylece sohbetin nimetlerine erişmiş olur.
Kıtmir’in şerefi!
Salih ve sadık müminlerle bir arada olmanın büyük rahmet ve bereketlere vesile olması gibi bid’at ehli bozuk kimselerle olmak da aynı derecede tehlikeleri barındırır.
İmâm-ı Gazâlî Hazretleri bu gerçeği ifade etmek üzere, sadece hastalık ve mikropların değil, ahlâk ve huyların da sirâyetine işaret etmiştir. İyilerle beraber olana iyilik, kötülerle beraber olana da kötülük yansır.
Fâsıklar ve gâfillerle zâhirî beraberlik, zamanla zihnî ve fikrî birlikteliğe dönüşür. Zihnî beraberlik de bir müddet sonra kalbî beraberliğe yol açar. Bu ise insanın adım adım helâke sürüklenmesine sebep olur.
Dolayısıyla din düşmanları ve bid’at ehli ile sohbetten kaçınılmalıdır. Rüzgâr geçtiği yerlerin kokusunu sana getirir. Rüzgârın ulaştırdığı kokudan nerelerden geçtiğini tahmin edersin. Şeyh Sâdî bu hususa şöyle dikkat çeker:
“Eshâb-ı Kehf’in köpeği Kıtmîr, sâdıklarla beraber olup onlara sadâkat gösterdiği için büyük bir şeref kazandı, nâmı Kur’ân-ı Kerîm’e geçti. Nûh ve Lût aleyhisselâm’ın hanımları ise, fâsıklarla beraber oldukları için Cehennemʼe dûçâr oldular.”
Bid’at ehlinin kitapları da aynı şekilde insanı doğru itikattan ayırıp felaketlere sürükler. Bunun için dostu seçer gibi kitapları da seçmelidir.
Bir kitabı, tenkitten geçirmeden ısrarla tavsiye etmek, onu ve yazarını beğendiğini ortaya koymaktır. Onu takdir ettiğini ve istifade edileceğini bildirmek sevenlerini ona yöneltmektir.
Tavsiye edilen kitap şayet dinî bir eser ise çok daha mühimdir. Zira bu, spor veya ekonomi kitabı değildir. Onlarda hata olsa da dine taalluk etmez. Sahibini sıkıntıya sokmaz.
Diğer taraftan dinî bir eseri tavsiye eden şayet DİB Başkanlığı yapmış biri ise çok daha önemlidir. Zira devletin din adına konuşmaya salahiyetli en büyük otoritesi söylemektedir. O zaman insanlar tavsiye edilen kitabı daha bir güvenle okurlar.
Görmez’in son limanı!
Geçtiğimiz Kurban Bayramında eski Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, moderatör ve onun şahsında cümle dinleyenlerine Soren Kierkegaard’ın “Korku ve Titreme” isimli kitabını tavsiye etmişti. Fakat tavsiye ederken kullandığı cümleler ibretlikti. Şöyle ki:
“Kierkegaard, ‘Korku ve Titreme’ kitabında İbrahim aleyhisselâmın oğlunu kurbân etme meselesini anlattığı gibi hiçbir çağdaş Müslüman filozof açıklayamamış, buna çok üzülüyorum, sen mutlaka o kitabı oku!” demişti.
Görmez’in programda ‘Kurban’ı anlatırken kullandığı ibareler çok büyük tepki meydana getirmişti. Zira o konuşmasında İsmail aleyhisselamın kurban edilme hadisesini anlatan âyet-i kerimelerden İbrahim aleyhisselamın öyle bir çıkarımda bulunduğunu kendisinin ise ona katılmadığını belirterek farklı bir çıkarımda bulunduğunu söylemişti. İmani açıdan son derece tehlikeli olan bu ifadeler kendisini peygamberin üstünde görmesine götürecek söylemlerdi.
Öte yandan Görmez ‘kurban’ meselesinde kimi örnek aldığını da o söyleşide ortaya koydu. Bu kişi Soren Kierkegaard idi. Görmez bunu ortaya korken bütün ehl-i sünnet ulemayı da suçladı. Onlar böyle bakamadılar, yorumlayamadılar dedi.
Demek ki Görmez İbrahim aleyhisselamın kıssasını müfessirlerden ve muhaddislerden okumak yerine batılı bir felsefeciyi tercih etmektedir!
Bu meseleyi hiçbir çağdaş filozof açıklayamamış derken âyetleri filozofların mı yazmasını yorumlamasını beklemektedir. Ayrıca asırlardır peygamberler tarihinde bu hadiseyi en geniş hâliyle anlatan İslam tarihçilerine de itibar etmediği anlaşılmaktadır.
Görmez’in bilhassa Soren Kierkegaard’ı seçmesindeki sebep nedir?
Bilindiği kadar yazarın Hıristiyanlığa karşı da tenkitleri bulunmaktadır. Yani o bir felsefecidir. “Tanrı” inancı tartışmalıdır!
İbrahim ve Kurban meselesini anlattığı kitabı, bir defa İslam’a ve Kur’ân-ı kerime göre ele alınmadığı için İslami bilgilere tamamen zıttır. Neticede Diyanet İşleri Başkanlığı yapmış birinin, dinî bir konuda Müslümanlara tavsiye edeceği bir eser değildir.
İkincisi kitap baştan sona kadar okuyucuyu şüpheler içinde kıvrandırmaktadır. Cevaplarında ise İbrahim aleyhisselamı haklı çıkarmaya çalışmakta ise de onlar da yeni şüpheler doğurmaktan uzak değildir.
Görmez’in programda ısrarla okunmasını tavsiye ettiği kitabın içeriğine gelince, şirk de dâhil pek çok küfür ifadeler bulunmaktadır.
Mesela o eserinde bir şahsa kurban hadisesini şöyle düşündürmektedir:
“İbrahim, Moriah Dağına tırmandı; ancak İshak onu anlamadı. Sonra bir an için başını başka yöne çevirdi, İshak babasının yüzünü tekrar gördüğünde o yüz değişmişti, bakışı vahşiceydi, edası dehşet vericiydi. İshak’ı göğsünden yakaladı, onu yere fırlattı ve dedi ki: ‘Aptal çocuk, benim senin baban olduğuma inanıyor musun? Ben bir putperestim. Bunun Tanrı’nın emri olduğuna mı inanıyorsun? Hayır, bu benim arzum…’ Sonra İshak titredi ve ıstırap içinde inledi.”
Yazar eserinde yeri geliyor İbrahim aleyhisselamı zayıf ve kendisini daha fazla cesur ve yeri geliyor İbrahim’i çaresiz kendisini ise fedakâr gösteriyor.
Kendisinin böyle bir imtihan karşısında neler yapacağını bir kahramanlık destanı gibi uzun uzun anlattıktan sonra İbrahim aleyhisselama gelmekte ve onun yaptığını şöyle nakletmektedir:
“Fakat İbrahim ne yaptı? Ne çok erken geldi ne de çok geç. Eşeğe bindi, patikadan aşağı yavaşça sürdü. Bütün yol boyunca imanını korudu, hâlâ istenenin gerçekten bu olması hâlinde İshak’ı teklif etmeye istekli olmasına rağmen, Tanrı’nın İshak’ı ondan istemeyeceğine inandı. İnsanî bir hesaplamanın söz konusu olamayacağı absürdün gücüne inandı ve aslında bunu ondan isteyen Tanrı’nın bir sonraki anda talebini geri çekmesi absürddü.”
Fazlurrahman, Ali Şeriati, Musa Bigiyef ve sonunda Soren Kierkegaard… Kaynaklarına bak kişiyi anla!
TEFEKKÜR
Sohbetle parlar iman, talip kazanır irfan.
İnsanı arif yapan, fesi, hırkası değil.
Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil
04.08.2023
Türkiye Gazetesi
Ne güzel ifade etmişsiniz hocam kaleminize sağlık ellerinizden öperim . Hayırlı Cumalar????
Hayırlı Cumalar
Kaleminze sağlık hocam