Üst üste iki kez yapılan son İstanbul yerel seçimleri tarihe geçti. Herhâlde uzun yıllar hatırlanacak ve değerlendirilecektir. Önceki seçimleri unutturması bir yana çok ders çıkarmalara vesile olacak bir seçim oldu.
İstanbul’un son 25 senesine Recep Tayyip Erdoğan Bey damgasını vurdu. Onun İstanbul’a karşı özel bir sevgisi ve aşkı vardı. İstanbullu da bu sevgisine ve aşkına karşılık verdi. O da İstanbul’un hemen her köşesinde iz bıraktı.
31 Mart seçimlerinden hemen sonra Maraş’tan iş adamı bir dostum aramıştı. Söz elbette hemen İstanbul seçimlerine geldiğinde dostum şöyle konuşmuştu:
“Hocam bizim bir dünya harikası havalimanımız yok. Avrasya’mız yok. Marmaray bizim buraya gelmedi. Yavuz Sultan Selim Köprüsü, metrolar, metrobüsler, tüneller, stadyumlar, camiler, kongre salonları, su şebekeleri bizim Maraş’a yapılmadı. Size hizmet fazla geldi galiba!..”
Gerçekten İstanbul’a son 25 senede yapılanları saysak, açıkçası sütunlar yetmez.
Peki, 25 sene öncesine gittiğimizde ne hatırlarsanız diye sorsak; çöp dağları, susuzluk ve yolsuzluk ilk sırada konuşulacak konular olacaktır.
Hâl böyle iken neden bu sonuç sorusunun cevabı elbette ki kolay değildir. Yorumu zordur. Tek bir sebebi yoktur. Hemen herkes bir tarafından alıp sonuca varmak istemektedir. O da kimseyi ikna etmemektedir.
Siyasette geriye takılıp kalmak da doğru değildir. Ancak her yönüyle değerlendirilmezse, hatalar bütün olarak alınıp gözden geçirilmezse ileriye doğru atılacak adımlar sakil kalır.
Bu itibarla tenkitten korkmamak, alınmamak tenkit edeni derhal küstürmemek esas olmalıdır. Maalesef günümüz insanının tenkide tahammüllü yönü yok. Oysa kişiyi geliştiren güzelleştiren doğruya sevk eden yanlıştan uzaklaştıran hep yapıcı tenkitlerdir. Buna en çok ihtiyacı olanların da icraat sahipleri ve siyaset ehlinin olduğunu düşünürüm. Maalesef günümüzde siyasetçiler kulaklarına pamuk tıkayıp geziyorlar. Hiçbir kimseyi dinlemiyorlar.
Şunu ifade edeyim ki; dinleyen kazanır…
Rüzgârı yakalamak!
Şurası bir gerçek ki 31 Mart seçimlerinin iptali büyük oranda İmamoğlu’na yaradı. Ben iptalin ertesi günü en az yüzde beş öne geçti demiştim. Şimdi anlıyorum ki bu fark daha da fazla imiş. Bunu mağduriyet olarak da düşünmüyorum. Seçmenin genel manada seçimlerden bıktığını düşünüyorum. Yani seçmen 31 Mart seçimleri sonrası, “Tamam kardeşim şaibe, hırsızlık, oy kaydırma var veya yok. Öyle veya böyle kazanmış işte, yapsın onları da görelim bakalım” düşüncesinde idi. Zira millet artık son üç yıldır durgun seyreden ekonomiye odaklanmayı ve işine yönelmeyi arzuluyordu. Kolay değil bir yıl içinde üçüncü seçimdi bu. Dördüncü seçimi kaldıracak vaziyette değildi. AK Parti’ye yakın bazı kanalların ülkeyi velveleye boğan hayalî evler, olmayan mahalleler vs. çığırtkanlıklarından gün geçtikçe net bir sonuç da ortaya çıkmadı. Yani sayılan oylar sonunda Binali Bey öne geçemedi. Sayılamayanlar da dikkate alınarak ve farklı şikâyetlerle bir kez daha seçim kararı alındı.
Ancak rüzgâr bir kez İmamoğlu tarafına esmeye başlamıştı. Geri çevirmek mümkün olmadı ve bu kez beklenmeyen bir farkla seçimi aldı. Buradan net çıkan bir sonuç da; şu saatten sonra erken seçim diyen de perişan olur…
Vaki olanda hayır var, demişler. İmamoğlu birinci seçim sonucu ile başkan olmuş olsaydı İstanbullu hep tartışmaların odağında ve stres içerisinde yaşayacak ve bunalacaktı. Şimdi ise icraatlara odaklanacak ve İmamoğlu daha rahat değerlendirilebilecek. Nitekim seçim akşamı hem Binali Bey’in hem de Sayın Cumhurbaşkanımızın İmamoğlu’nu tebrik ve başarı mesajları bunun en büyük göstergesidir ve milleti rahatlatmıştır.
Bence İstanbul’un bu dönemine İmamoğlu kadar Cumhur İttifakı’na mensup meclis üyeleri de damga vuracaktır. Zira hâkimiyet onlardadır. Onlar isterse başkanın elini kolunu bağlayabilir. Böyle bir durumda kazanan yine İmamoğlu olacaktır. İmamoğlu da bunu çok iyi kullanabilecek bir yapıdadır.
Zira AK Parti bir ideoloji hareketinden ziyade icraat ve hizmet hareketi olduğunu unutmamalıdır. AK Parti’yi 17 yıldır iktidarda tutan tılsımın bu olduğu asla hatırdan çıkarılmamalıdır.
Onun için AK Parti meclis üyeleri gayet açık ve şeffaf bir şekilde başkanın millet nezdinde faydalı olacak hizmetlerine, rakibim puan kazanır düşüncesine kapılmadan yeşil ışık yakmalı, milletin hoşuna gitmeyen meselelerde ise karşı durmalıdır. Bir anlamda her icraatını millete anlatabilecek durumda bulunmalıdır. Yoksa yarınlarda İmamoğlu’nun en büyük kozunun bu olacağını, “beni çalıştırmadılar” tezine yapışacağını bilmelidir. Öyle intiba vermelidir ki millet, “Hayır kardeşim! Kimse senin elini kolunu bağlamadı, bilakis her türlü rahatlığı da verdi. Beş yılda ne yaptın bakalım onu anlat” noktasına gelmiş olmalıdır.
Bir misal vermek gerekirse İmamoğlu suya belli oranda indirim yapacağını istediğinde daha fazlasını teklif etmek açıkçası hiç şık olmamıştı. Zira millet “O zaman, madem öyle sen neden yapmadın” diye düşündü ve dillendirdi. Böyle ucuz hesaplara da düşmemelidir.
AK Parti için İstanbul konusunda yeni bir siyaset tarzı şimdi başlamaktadır. Bunu Türk siyasetinin en büyük hastalığı olan, “çalıştırmama ve rakibim başarısız olsun” tarzıyla asla yürütmemeli milletin takdirini alacak bir tarzla sürdürmelidir…
Bundan böyle İstanbul’u kazanmak!
Diğer taraftan İmamoğlu İstanbul seçimlerinin her ikisinde de farklı bir üslup, alışık olmadığımız bir tarz ve siyaset uyguladı. Bunları da değerlendirmek gerekir. CHP, İYİ Parti ve diğer kendini destekleyenleri tamamen devre dışı bıraktı. Sahada neredeyse sadece kendisi vardı. Çok gezdi, sahayı dolaştı, yerine göre miting yaptı, yaşlıların elini öptü, camiye girdi dua etti, her kesimden insanı kucakladı, 16 milyon mesajıyla kitleleri selamladı ve hatta AK Parti hizmetlerini yerine göre överek yol aldı…
Bunları ister samimi ister siyaseten yapmış olsun, neticede böyle yaptı. AK Parti’ye yakın kanallar ise gece gündüz bunları samimiyetsiz diyerek karalama metoduyla verdi. Bir taraftan rakibinin reklamını yapmış oldu bir taraftan da hep yanlış niyet okuma yoluyla milletin tepkisine sebep oldu. Onun bu konularda niyetinin samimi olup olmadığını da artık millet değerlendirecektir. Fakat her işinde ve her hareketinde yanlış arama ve yanlış göstermeye çalışma gayreti AK Parti siyaseti olmamalıdır. Bazı hükümleri millete bırakma yolu daha etkilidir. Zira millet kör veya şaşı değildir. Dolayısıyla ben AK Parti kurmaylarından ziyade bazı basın yayın kuruluşları başta olmak üzere AK Parti’ye iyilik yaptığını zannedenlerin kendine çekidüzen vermesi lazım diye de düşünüyorum.
Aslında bu seçim göstermiştir ki artık İstanbul’u Türkiye’nin orta ölçekte bir ilçesi gibi değerlendirmelidir. Nasıl ki o ilçeye parti liderleri gidip konuşma yapmıyorsa sadece o ilçenin parti başkanları, milletvekilleri, teşkilatları, adayları mücadele veriyorsa İstanbul da artık böyle olmalıdır ve böyle olması gerektiği görülmüştür.
Böylece sorumluluk ve yetki sahibi olup bunda başarılı olamayan seçimi kaybeden teşkilatlar da yenilenmelidir. Millet yarın beraber olacağı kendisinin hizmetinde bulunanları görmeli tanımalıdır. İstanbul kendi başkanını bilmelidir.
Nitekim AK Parti teşkilatı, nasıl olsa Binali Bey kazanır ve nasıl olsa Tayyip Bey bir şekilde bu işi kotarır ucuzluğundan, yan gelip yatmaktan, vatandaşa tepeden bakmaktan kurtulur ve gereğini yapmaya gayret eder.
İnanın, bundan sonra İstanbul seçimlerini, böyle hazırlananlar, çalışanlar ve yürütenler kazanacaktır.
TEFEKKÜR
Her zilletin elbette bir izzet var içinde
Seyret çeh-i Ken’ân’ı ne devlet var içinde
Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil
28.06.2019
Türkiye Gazetesi
https://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/prof-dr-ahmet-simsirgil/608637.aspx