Ünlü amirallerimizden Cezayirli Gazi Hasan Paşa’nın vefatının 233. yıl dönümü. O azmin, cesaretin, yiğitliğin, gaza aşkının, idareciliğin vücut bulmuş hâli gibiydi. Bu vesile ile kendisini ve icraatlarını tanımak veya hatırlamak yerinde olacaktır.
“Palabıyık” lakabı ile bilenen Hasan Paşa, aslen Kafkasyalıdır. Rusya ve Avusturya ile harplerin devam ettiği 1738 senesinde Yeniçeri Ocağı’na kaydolmuştu. Belgrad’ın kuşatılması sırasındaki gayret ve cesaretiyle kendini ispatlamıştır.
Hasan Paşa yiğitlerinin şöhretini duyduğu Cezayir’e gitmek için yola çıktığında, gemisini yabancı bir gemiye rampa ederek ele geçirdi ve bu gemiyle Cezayir’e vardı. Cesareti Cezayir dayısı tarafından takdir edildiğinden, zapt ettiği gemi kendisine bırakıldığı gibi işletmek üzere bir kahvehane verildi. Bir süre sonra da Tilimsan sancakbeyliğine getirildi…
1761 Nisan ayında kalyon kaptanı olarak Osmanlı donanmasına giren Hasan Paşa 1762’de riyale, 1766’da patrona ve bir sene sonra da kapudan rütbesine kadar yükseldi.
1768-1774 Osmanlı-Rus Harbi sırasında Koyun Adaları mevkiinde cereyan eden muharebede Hasan Paşa ile ünlü Rus Amirali Spiridof karşı karşıya geldi.
Buradaki şiddetli çarpışmalar sonunda her ikisinin de kalyonları battı. İşte bu heyecanlı ve tehlikeli anda Hasan Bey, yatağan bıçağını ağzına alarak, denize atladı ve bir tahta parçası yakalayıp, onunla selamete çıkmak istedi.
Almış olduğu yara sebebi ile, ıstırabı fazla idi. Sahilden görülüp hemen bir kayık gönderilmek sureti ile, kurtarıldı.
Bu sırada her iki tarafın donanması geri çekilmişti. Ancak Osmanlı donanması hatalı olarak manevraya müsait olmayan Çeşme Limanı’na girdi. Ruslar ise bu fırsatı kaçırmayarak ateş gemileriyle 6 Temmuz 1770’te Osmanlı donanmasını yakarak imha ettiler.
Donanmamızın tamamen yanması sonucu Akdeniz adaları, bütün sahiller ve Çanakkale Boğazı’nda durum oldukça tehlikeli bir vaziyet almıştı.
Bunun üzerine Çanakkale Boğazı’na kadar gelerek durumu hükûmete bildiren Hasan Paşa Beylerbeyi rütbesiyle mükâfatlandırıldı.
Ruslar, Çeşme’de Osmanlı donanmasını yaktıktan sonra 10 Temmuz 1770’te Limni’yi işgal etmek üzere kaleyi tazyike ve adaya çıkarma yapmaya başladılar. Hasan Paşa derhal harekete geçilmesini istedi. Bunun üzerine üç bin kişiyle yardıma gidilmesi kararlaştırıldıysa da gereken kuvvet sağlanamadı.
Bunun üzerine kendisi kısa sürede yedi yüz kişilik bir fedai grubu oluşturdu. Ufak kayıklarla gelerek gizlice adaya çıktı. Şiddetli vuruşmalar sonunda ağır kayıplar verdirdiği Rusları adadan atmaya muvaffak oldu.
Bu başarısından dolayı 1770 Kasım’ında “Gazi” unvanı verildiği gibi vezirlik rütbesiyle de Kaptan-ı derya tayin edildi. Bu arada Boğaz Seraskerliği de kendisine verildi. Ancak III. Mustafa Han’ın vefatını müteakip görevinden alınarak Anadolu Valiliği payesiyle Rusçuk Seraskerliğine tayin edildi.
1774 yılında ikinci defa Kaptan-ı deryalığa getirilen Hasan Paşa, on beş yıl gibi uzun bir süre bu mevkide kalmasının yanı sıra Sultan I. Abdülhamid üzerindeki tesiri sebebiyle devlet idaresinde de nüfuz sahibi oldu.
Bu dönemde donanmanın ıslahı için büyük gayret gösterdi. Bunun için yalnız gemi yapmak değil aynı zamanda yeni tarzda gemici yetiştirilmesi de gerekiyordu. Bu iki noksanı bir dereceye kadar telafi etmek maksadıyla işe girişti.
Yeni gemileri İngiliz ve Fransız sistemine göre planladı.
Gemiler daha hafif, topların taksimi daha mütenasipti. Bu yeni inşaat İngiltere ve Fransa’dan getirilen gemi ustaları vasıtasıyla bu iki devlet donanması usulüne göre tertip edildi. Ege, Marmara, Karadeniz ve bilhassa İstanbul tersanelerinde bu tarzda gemiler yapıldı.
Donanmanın ikinci meselesi gemi elemanın yetiştirilmesi idi. Çünkü gemiciler daimî olarak denizci olmayıp toplama fertlerden mürekkep idiler. Donanma kışlamaya gelir gelmez altı ay müddetle hizmete alınanlar memleketlerine giderler ve İstanbul’a gelen kalyoncular da Kasımpaşa ve Galata’daki bekâr odalarında işsiz güçsüz yatıp kalkarlar hatta birtakım huzursuzluklara da sebep olurlardı.
Bundan dolayı Gazi Hasan Paşa Ege Denizi’nde Midilli veya İstanköy adalarından birinde ve Karadeniz’de Sinop Limanı’nda ve bir de İstanbul tersanesinde kışlalar yaparak bir visamiralin nezareti altında bunları gemici olarak talim ve terbiye etmek istedi. Aleyhtarlarının muhalefetleri üzerine bu arzusunu tam olarak tatbik edemese de tersanede ambarlar yakınında bir kalyoncu kışlası yaptırmaya muvaffak oldu.
Sizi yoldaş bilirim!
Diğer taraftan Ruslar Azak Denizi’ni ve Kırım’ı ele geçirdikten sonra Karadeniz’de mühim bir donanma vücuda getirmişlerdi. Evvelce Osmanlı gölü hâlinde bulunan Karadeniz’de Osmanlı sahil ve şehirlerini tehdit eden bir vaziyet almışlardı. Bundan dolayı bu seferki muharebede Osmanlı donanması Karadeniz’de Ruslarla çarpışmak zorunda kalacaktı.
Donanma, Kaptan-ı Derya Cezayirli Gazi Hasan Paşa kumandasında Karadeniz’e açıldı. Hasan Paşa, emrindeki komutanlarına;
“Benim nereden geldiğim ve ne yaptığım hepinizin malumudur. Lakin nam alacak, din ü devlet uğruna can verecek vakit şimdidir. Niyetim din düşmanlarını perişan etmek yahut bu yolda şehit düşmektir. Bunun için bütün cariye ve kölelerimi azat edip, her birine hizmetlerine göre mükâfatlar verdim ve borçlarımın hepsini ödedim. Ev halkıma dahi bir daha göremeyeceğimi kabul ederek veda edip gidiyorum. Eğer sağ kalıp da dönersem, bu dahi Allah’ın bir inayetidir. Sizi öteden beri yoldaş bilirim. Bu defa hepinizi yanıma çağırmaktaki gayem, bu niyetimi söylemektir. İçinizde, cesaret edemeyip de ölümden korkup kaçacak varsa, şimdiden söylesin ki, kendisine derhal izin vereyim. Yok, eğer muharebe hâlinde gayretsizlik edip de, hava muhalif idi, askere söz dinletemedim gibi bahanelerle emri dinlemeyene padişah başı için aman etmem. Ama gayret ve hizmet edenlere, ziyade mükâfat verilecektir. Bu şartlarla gitmeye razı olan, donanmada kalsın ve sadakatle hizmet edeceğine yemin etsin” dedi.
Bu sözler karşısında fevkalade duygulanan leventler büyük bir coşku ile, “Emrinden ayrılmayız, Paşa Baba!” dediler.
Gazi Hasan Paşa böylece İstanbul’dan hareket ederek Rusların muhasara etmek istedikleri Özü Kalesi önüne geldi (1788).
1787 Ağustos’unda Osmanlı Devleti ile Rusya ve Avusturya arasında başlayan muharebelerde Rus cephesine memur edilen Hasan Paşa muhasara altına alınan Özü Kalesi’ne yardım maksadıyla harekete geçti. Güçlü Rus donanmasıyla büyük bir mücadeleye atıldı. Kale önlerinde Rus ince donanması daha güçlü olduğundan ağır kayıplar verdi. Burada büyük gemiler işe yaramıyordu. Bunun üzerine asıl Rus donanmasının üzerine vardı. Ağustos 1788’de yapılan Yılan Adası Muharebesi’nde Rus donanmasını mağlûp ederek çekilmesini sağladı. Fakat Özü Kalesi’nin düşmesine engel olamadı.
Seksen yaşında cephede!
Özü’nün düşmesi üzerine I. Abdülhamid Han üzüntüsünden vefat edince yerine geçen III. Selim Han, Hasan Paşa’yı Anadolu Valiliği ve İsmail Kalesi Seraskerliğiyle görevlendirerek 20 Nisan 1789’da Kaptan-ı deryalıktan uzaklaştırdı.
Serasker olarak çıktığı seferde Rusları İsmail Kalesi önünde ağır bir şekilde bozguna uğrattı. Ruslar perişan bir şekilde kuşatmayı kaldırdılar.
Ancak Sadrazam Cenaze Hasan Paşa’nın bulunduğu mevkide işler iyi gitmiyordu. Rusya cephesinden sonra Avusturya hattında da çözülmeler ve büyük kayıplar ortaya çıkmaya başlatmıştı. Foşan ve Boza bozgunları (1 Ağustos ve 22 Eylül 1789) sonunda Sadrazam Cenaze Hasan Paşa azledildi.
Yerine sadrazam ve serdar-ı ekrem olarak, İsmail Kalesi kuşatması sırasında Rusları mağlup eden efsanevî şöhrete sahip Gazi Hasan Paşa tayin edildi (3 Aralık 1789).
III. Selim Han, Hasan Paşa’ya gizlice gönderdiği bir yazı ile harbin cereyanı üzerinde tam bir serbestliğe sahip olduğunu ve kendisine hiçbir şekilde müdahale edilmeyeceğini bildirmişti.
Gazi Hasan Paşa, İsmail Kalesi’nden ordu merkezi Şumnu karargâhına gelir gelmez önce inzibatı temin için, Akkerman Kalesi’ni savaşmadan Ruslara veren Tayfur Paşa’yı idam ettirdi. Savaşlarda ihmali görülenleri şiddetle cezalandırdı. Askerî disiplin altına alarak Rusları sıkıştırmaya başladı.
Ancak devletine çok kıymetli hizmetleri dokunan bu gazi paşanın son görevi fazla uzun sürmedi. Üç ay yirmi sekiz gün süren sadrazamlığı 30 Mart 1790’da Şumnu’da Ruslarla mücadele ederken son buldu. Seksen yaşını geçmiş̧ olarak vefat etti.
Ömrü cephelerde geçen Hasan Paşa devletine sadık, gayretli ve sözünü esirgemeyen bir devlet adamı idi. Denizde ve karada pek çok başarılar elde etti. Tarihimizin efsanevi isimlerinden biri oldu.
Çeşme faciasından sonra yok olan Osmanlı donanmasını yeniden teşkil etmeyi başarmış ve bu konuda büyük fedakârlık göstermiştir. Bilhassa bütün masraflarını kendisi karşılayarak Tersane Meydanı’nda bir kışla inşa ettirmiş ve neferatı devamlı hazır hâlde bulundurmuştur.
I. Abdülhamid Han devri âlimlerinden Çâkeri-i Yemeni, Hasan Paşa’nın savaşları ve bazı isyanları bastırmasıyla ilgili olarak “Gazavât-ı Gazi Hasan Paşa”adıyla bir eser kaleme almıştır. Gençlerimizin bu yetenekli, cesur ve yiğitlik abidesi amirali tanıması gerekir.
TEFEKKÜR
Sanır mısın arzulara temenniyle varırsın,
Şu dünyayı ancak kavga-dövüş alırsın.
Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil
31.03.2023
Türkiye Gazetesi
https://www.turkiyegazetesi.com.tr/kose-yazilari/prof-dr-ahmet-simsirgil/unlu-gazi-amiralimiz-637514