7 Ekim Cumartesi sabahı dünya bir şokla sarsıldı!..
Filistin ile İsrail arasındaki mücadele farklı bir boyuta taşınıyordu.
Filistin’in Kassam Tugayları yirmi bir farklı noktadan İsrail’in övgüyle anlatılan demir kubbesini aşarak İsraillilere büyük bir kâbus yaşatmışlardı. Hiçbir uyarı yapılmadan başlatılan saldırı, nihayetinde İsrailliler ve Filistinliler arasında on yıllardır süregelen hararetin kaynama noktası gibiydi. Kassam Tugayları bu beklenmedik saldırı ile aralarında üst düzey komutanların da olduğu İsrail’in birçok askerini esir almış, yüzlercesini de öldürmüş veya yaralamıştı.
Neler oluyordu? İsrail’in askerî sistemi istihbaratı çökmüş müydü? Herkes bu baskının nasıl gerçekleştirildiğini ve İsrail’in nasıl böyle bir gaflete düştüğünü anlamaya çalışıyordu.
Ardından İsrail’in, dünyaya bölgede yaşananlar konusunda bilgi akışı başladı. Kassam Tugaylarının bir kısım sivillere uyguladığı şiddetin görüntüleri de dolaşıma sokuldu. Kamuoyunu bu ilk bilgilendirmede İsrail’in herhangi bir hareketi yoktu. Sanki ölüm uykusuna yatmışlardı. Birileri de onları gelmiş boğazlıyordu. Toplumları galeyana getirecek birkaç fotoğraf karesi ile istediğini elde etmişlerdi.
Dünya bu haberlerle çalkalandı. Derhal İsrail’e destek mesajları yağmaya başladı. Batı âlemi bir anda İsrail’in yanında kenetlenmeyi başarmıştı.
İsrail’in safına kaymak!
İlk şokun etkisiyle ve güya “hazırlıksız yakalanan” mağdur görüntüsüyle İsrail, Batı âlemini yekvücut hâlinde tarafına çekmeyi başarmıştı. Türkiye’de ise sosyal medya kullanıcıları ciddi bir bölünme içine girdiler. Daha önceleri bölgeden gelen her haberde İsrail’in savunmasız sivillere uyguladığı şiddete ve baskıya rağmen yarım ağızla İsrail’in böyle davranmaya mecbur olduğunu söyleyenler, bu kez ilk darbe Filistin tarafından gelince “Gördünüz mü? İşte bu yüzden İsrail’i savunuyorduk!” diye cesurca savunmaya geçtiler. Böylelikle meselenin ne olduğu dahi anlaşılmadan sosyal medya kullanıcısı önemli bir kitle İsrail’in tarafında safını tutmuştu bile. Bu durum gençlerimizin içinde bulunduğu derin bir fikrî çözülmeyi ortaya koymaktadır.
Sosyal medyada yıllardır Filistinlilerin kanlı gözyaşlarına, acılarına, yaşadıkları korkunç felaketlere şahitlik eden bir kesim bütün bunların sevkitabiisiyle gelişmeden memnun görünürken diğer bir kesim ise İsrail’in yanında saf tuttuğunu açıkça deklare etmeye başladı. Servis edilen fotoğraflardan ve görüntülerden hareketle Filistin’e kin kusan ifadelerle saldırdı. Hâlbuki bu görüntülerin önemli bir kısmının eski elim hadiselerden kopyalanmış yalan haberler olduğu da ortaya çıkmaya başladı. İsrail ve Batı medyası bu konuda fazlasıyla üstatlar. Bizim bunlara karşı gezi olaylarından itibaren dikkatli olmamız lazımdı.
İsrail’e neredeyse kayıtsız şartsız destek veren kesimin, kendilerini haklı çıkarmak için kullandıkları argümanlar ise maalesef İngilizlerin Müslümanları birbirine düşürmek için yüzyıl öncesinden pompaladıkları klişe ifadelerden başka bir şey değildi.
Aslında bu ifadeler bizim eğitim sistemimizde bir arpa boyu dahi ilerlemediğimizi gözler önüne sermektedir. Gençlerimiz, hâlen İngiliz propagandasından kurtulamadı ise bunu neyle açıklayacağız?
Nitekim Filistinlilere lanet okuyan gençlerin iki söylemi; “Araplar bizi arkadan vurdu” ve “Filistinliler İsrail’e toprak sattı” cümlelerinden başka bir şey değildi. Bu durumun pervasız ve kinle dile getirilmesi gerçekten enteresandır. Bunlar tarih okumalarında, ideolojiden ve yıkıcı propagandaya dayalı uydurma klişe ifadelerden kurtulamıyor.
Filistinlilerin 1917 yılına kadar ne kadar toprak sattıklarından haberleri dahi yok. 1917’de Filistin’de sadece 60 bin Yahudi olduğunu belli ki duymamışlar. Filistin bölgesi İngiliz işgali altına düştükten sonra yaşananlar onlar için bir kara delik. 1948 ve sonrasında yaşanan savaşlar ve kanla, zorbalıkla ülkesinden sürülen Filistinliler onların defterinde yazmıyor.
Onlar papağan gibi kendilerine ezberletilen iki deyimi okumaya devam ediyorlar.
Filistin denildiğinde Arapların anlaşılması ve arkadan hançerlenme söylemleri ise ahmaklığın bir başka daniskası!..
İsrail gücü göçtü mü?
Hamas’ın saldırı başlattığı ilk saatlerde İsrail’in bitkinliği konusunu dile getiren uzmanlar meselesi de bir başka garip durum. Bunlar nasıl bir analizci anlamak mümkün değil.
Hamas saldırısının bir gün öncesinde İsrail askerî sisteminin çöktüğünden, ordusunun güçsüzlüğünden ve istihbaratının zayıflığından bahsetseniz dünya âlem size gülerdi. Oysa bir gün sonrasında Hamas harekâtının beklenmedik başarısı bu söylemlerin ciddi olarak revaç bulmasına sebep oldu.
Hâlbuki bu durum büyük bir oyunun parçasıydı. ABD’nin 11 Eylül’de uğradığı saldırıya benzer bir proje bu defa İsrail’de oynanmaktaydı!.. İsrail habersiz durmuş, Hamas harekete geçirilmiş ve Kassam Tugayları İsrail’de şehir kabadayısı gibi gezmeye başlamıştı.
İsrail bir müddet dünya kamuoyuna mağdur ve mazlum rolünü servis ettikten ve desteklerini arkasına aldıktan sonra hızla savaşın içerisinde yerini aldı.
Önce 1973’ten sonra ilk defa resmî olarak savaş kararını aldı. Ardından Gazze’ye hava saldırılarını acımasızca başlattı. Yaptıkları açıklamaya göre de “nesiller boyu anlatılacak” bir intikam alacaklarmış.
İsrail’in ekmeğine ballı kaymak sürenler!
Hamas kimin sözü ile hareket etti? Bu harekâtta Filistin’e açık destek nereden geldi. Bunu hakkıyla gözlemlemek, Filistin’de oynanan büyük oyunu ortaya çıkarmak bakımından elzemdir. Bunu çok iyi anlamalıdır.
Bu noktada karşımıza bir tek ülke çıkmaktadır. O da İran’dır. Hamas’a coşkuyu veren İran’dır!..
Buna karşılık İran’ın İsrail’le savaşacağına inanmak kadar safdillik olamaz. Bu ülkede hâlâ İran’ı nazar-ı dikkate alarak siyaset belirleyenler İran’ın ve İsrail’in ekmeğine ballı kaymak sürenlerdir.
İran, ABD ve İsrail’e karşı sanki savaşa girecekmiş gibi takiyye yapar. Kılını kıpırdatmaz. İran’ın hiçbir Hristiyan ülke ve Yahudi ile savaşmadığını tarihler yazmaktadır. Buna karşılık İran, Müslüman ülkelerde Ehl-i Sünnet Müslümanları katlettirmek için fırsat peşindedir. İran’ın kuruluş amacı budur… Somali’de, Yemen’de, Suriye’de ve Irak’taki icraatları meydandadır.
İran, Filistin konusunda ise “Büyük İsrail Devleti” projesinin gerçekleşmesi için çalışan bir numaralı figürandır. Devamlı olarak Hamas gibi örgütleri İsrail’e kışkırtarak on binlerce Filistinlinin can vermesine, Filistinlilerin mütemadiyen topraklarını kaybetmesine sebep olmuştur. Bütün kışkırtmalarına rağmen bir kez olsun onlara fiilî destek vermemiştir.
Son harekâtın manası!
Peki İran, Hamas’ı neden harekete geçirdi? Dikkat ederseniz. Türkiye Zengezur’da çok güçlü bir adım attı. Hâlbuki bu adımın hemen öncesinde İran Azerbaycan’ı açık açık tehdit etmişti. “Çocuklarınızı ölüme göndermeyin!” diyerek de güya uyarmıştı. Fakat bu tehditler Türkiye ve Azerbaycan’ı yıldırmadı.
Bir günlük harekâtla İran ve ABD tarafından desteklenen Karabağ’daki Ermeni sözde terör devletini perişan ettiler.
Bu hadisenin hemen akabinde yine İran tarafından desteklenen Suriye’deki PKK-YPG güçleri Türkiye’yi taciz etmeye başladılar. İçişleri bakanlığına karşı menfur sabotaj girişimi de elbette bir mesajdı…
Türkiye bu gelişmeler karşısında Suriye’deki PYD-YPG noktalarına öldürücü darbeyi indirmeye başladı.
İşte bu büyük harekâtın tam sabahında İsrail’e yapılan bu saldırı elbette normal değildir. Burada İran’ın parmağı açıkça görülmektedir. İran fırsattan istifade üçüncü kartını açmıştır.
Fakat bu girişim bir parmak harekâtından çok ötedir. İsrail’in atacağı büyük ve yeni bir adımın başlangıcıdır. Bu adım Gazze’de direnci kırmak ve ileride girişilecek Suriye harekâtlarına zemin hazırlamaktır.
Bunun oyun kurucuları ABD; İran ve Hamas’tır. Filistin idarecileri Batı’nın kuklalarından başka bir şey değildir. Bölgedeki Sünni Müslümanları kırdırmak için vardır.
Bugüne kadar attığı “kâğıttan füzeler” sonucu binlerce Filistinlinin katliamına yol açtılar. Şimdi ise güya İsrail’i ortadan kaldırmış gibi bir hava verilerek Hamas’ın karizması parlatılırken aslında daha büyük İsrail katliamlarının planlaması yapılmıştır…
Bu savaş çabuk bitmeyecektir. Bitse bile bunlar kısa aralıklarla tekrar tekrar ateşlenecek ve Gazze’de iktidar tamamen İsrail’in eline geçmiş olacaktır.
Böylece İran ve İsrail hedefine ulaşmış olacaktır. Son söz: Müslüman uyanık olur!
TEFEKKÜR
Pek ayân beyândır şerde ittifak,
Müttefik sandığın, işleri nifak!
Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil
13.10.2023
Türkiye Gazetesi