Osmanlı Devleti’nde âcil ve fevkalâde hâller karşısında, pâdişâhın da katıldığı dîvân, toplantı. Pâdişâh hâriç, dîvânda bulunanların hepsinin ayakta durarak karar almaları sebebiyle bu tür toplantılara ayak dîvânı denilmiştir.
Bu dîvânda üzerinde durulan iş derhâl bir karara bağlanırdı. Eğer bu dîvânın pâdişâhın bulunmadığı bir yerde, meselâ seferde toplanması gerekirse; o zaman sadrâzam ve serdâr-ı ekrem dîvâna başkanlık yapardı. Saraydaki ayak dîvânlarında pâdişâhın oturmasına mahsus taht, sarayın bâbüsseâde denilen kapısının önünde, mermer sütunlara dayalı revak veya eyvanın altında bulunurdu. Pâdişâhların yapmak mecburiyetinde kaldıkları ayak dîvânı; ya mühim gördükleri ve şüphe ettikleri bir yolsuzluğun halledilmesi münâsebetiyle veya askerin isyânı, yâhud da halkın bir şikâyeti üzerine yapılırdı. Sadrâzamların yaptıkları ayak dîvânı ise ekseriyetle savaş zamanında ordugâhda olurdu. Ordu erkânı ve ocak zabitlerinin katıldıkları dîvânda serbest müzâkere yapılarak mes’ele sür’atle karara bağlanırdı. Bunlardan başka, pâdişâhların herhangi bir işin tahkikine gittikleri yerlerde de ayak dîvânları kurdukları olurdu.
Ayak dîvânlarının kurulmasına sebeb teşkil eden pek çok târihî hâdiseler vuku bulmuştur. Meselâ Kânûnî Sultan Süleymân Han’ın İstanbul’daki nüfûs artışından dolayı su ihtiyâcının karşılanması hususunda bir rum mîmâr ile görüşmesi bunlardandır.
Bir başka misâl de şöyledir: Tüccarlar ve hacılarla dolu bir Osmanlı gemisine Malta şövalyeleri tarafından el konması sebebiyle derhâl bir ayak dîvânı toplanmıştır. Bu dîvânda Malta mes’elesi görüşülmüş, vezirler ile devlet erkânının hazır bulunduğu bu dîvânda sefere karâr verilmiştir.
Bu ayak dîvânları pâdişâhın arzusu ve acele karar alınması sebebiyle yapılan dîvânlardır. Bir de pâdişâhın yapmak mecburiyetinde kaldıkları ayak dîvânları vardır. Bu tip ayak dîvânları da vuku bulmuştur. Meselâ 1602 (H. 1011) senesinde, kapıkulu süvarileri Anadolu isyânları sebebiyle üçüncü Mehmed Han’ı ayak dîvânına davet etmişlerdi. Bunun üzerine Pâdişâh, Akağalar kapısı denilen harem-i hümâyûn kapısına çıkıp, istekleri dinlemişti.
Dördüncü Murâd Han zamanında kapıkulu askerlerinin isyânları sebebiyle iki defa ayak dîvânı kurulmuştur.
1651 (H. 1061) de, noksan kestirilen ayarı düşük bir para mes’elesi sebebiyle esnaf ayaklandı ve pâdişâh ayak dîvânına davet edildi. Bâbüsseâde’ye kadar gelen esnaf ve halk, kurulan ayak dîvânında dertlerini dördüncü Mehmed Han’a söylediler. Müftî Kara Çelebizâde de esnafın şikâyetinin mâhiyetini pâdişâha îzâh etti. Bunun üzerine Pâdişâh; “Böyle zulme rızâm yoktur” diyerek hatt-ı hümâyûn verip mes’elenin halli için söz verdi.
1658 (H. 1069) senesinde dördüncü Mehmed Han zamanında, Anadolu’daki vezirlerin Köprülü Mehmed Paşa’ya karşı muhalefetleri üzerine sadrâzam Erdel işleriyle meşgul iken, acele Pâdişâhın yanına Edirne’ye davet edildi. Otağ-ı hümâyûnda bizzat Pâdişâhın huzurunda vezirler, şeyhülislâm, kazaskerler, yeniçeri ağası, bölük ağaları ve diğer bütün ocak ağalarının davet edilmesiyle bir ayak dîvânı kuruldu. Bu, Osmanlı devletinde son ayak dîvânı oldu.
Kaynaklar
1) Târihi Nâimâ; cild-2, sh. 960, cild-6, sh. 339
2) Osmanlı Târih Deyimleri; cild-1, sh. 117
3) Büyük Türkiye Târihi; cild-5, sh. 215
4) Osmanlı Târihi (Uzunçarşılı); cild-3, kısım-1, sh. 181