Geçen hafta beş gece altı günlük uzun bir Balkan turu yaptık. Bosna, Karadağ, Arnavutluk ve Makedonya ile dört ülke ve onlarca şehri gezdik. Bu ülke ve şehirler kimi dört kimi beş asırdan fazla elimizde kaldı. Dolayısıyla Balkan gezileri ister istemez tarih ağırlıklı geçiyor…
Gezi hareketimiz Bosna’dan başladı. Türkiye’de İmam Hatip tahsilinden sonra rehberlik eğitimi almış otuz yaşına yakın bir Boşnak delikanlı mihmandarlık yapıyordu.
Şunu ifade edeyim ki Bosna ve diğer Balkan şehirlerinde Türklere rehberlik yapan arkadaşlar son derece ileri bir tarih şuuruna sahipler. Hem bize rehberlik yapan delikanlı hem gezi boyunca rastladığım değişik turlara rehberlik yapan arkadaşların hepsi kaliteli idi.
Osmanlı deyince gözleri ışılıyordu. “Buralar sizin yadigârınız buralara çok gelin. Siz geldikçe ve sizleri gördükçe bizim kuvvetimiz artıyor”, demekte idiler.
Bu, gerçekten önemli bir husus. Zira Bosna ve Kosova’da soykırıma varan son katliamların üzerinden çok geçmedi. Bosna’da gezdiğiniz yerlerde yol boyu giderken dikkat ederseniz pek çok yerde şehitliklere rastlıyorsunuz. Ziyaret etseniz nice köyde bu katliamların izleri tazeliğini korumaya devam ediyor.
“O yıllarda bizim acımıza ortak olan bir siz vardınız. Bir tek siz elinizden geldiğince maddi manevi yanımıza koştunuz yanımızda durdunuz” diyerek vefalı olduklarını da gösteriyorlar.
“Siz saldırı öncesinde Sırp ve Hırvatlarla gayet güzel geçiniyordunuz. Ne oldu birdenbire” diye sordum.
“İslam” dedi. “Biz Müslümanız. Maalesef bunların İslam’a ve Müslümanlara tahammülleri yok. Camimize minarelerimize katlanamıyorlar. Biz Müslüman kaldıkça bunların bize husumeti asla bitmez” dedi. “Biz büyük acılar çektiğimiz hâlde yine de çocuklarımıza nefret aşılamıyoruz. Fakat onlar aynı kini aynı nefreti çocuklarına şırınga etmeye devam ediyorlar” diye de hayıflandı.
“Peki yeni gençleriniz nasıl” dedim. “Yeni gençler yavaş yavaş yine unutuyor. Tamam bir savaş olmuş şimdi artık barış var. Bunları geçelim unutalım anlayışındalar. Bu tehlikeli bir durum dedi.” Neden dedim.
Anında, “Gazze hocam” cevabını verdi. Evet şimdi de Gazze’de dünyanın gözü önünde bir soykırım yaşanmıyor muydu? Bosna’yı Kosova’yı unutturan bir yangın yerine çevrilmedi mi Filistin?..
Daha ne kadar devam edeceği belli olmayan, nerelere sıçrayacağı kestirilemeyen büyük bir savaşın içinde değil miyiz?
Evet bu büyük bir şuur gerçekten. İnsanlara kin ve nefret besleme fakat düşmanını da iyi tanı! Gaflete düşme! Birlik beraberliğini koru! Kültürüne geleneklerine sahip çık!..
Peki Gazze’ye içi yananlar nerede? Bizde dahi o eski duyarlılık kalmadı maalesef. Hatta zalimi alkışlayan alçaklar türedi. Bu gidiş büyük bir felaket değil midir?..
Gazi İsa Bey
Balkanlara yapılacak her tur, bize şanlı tarihimizin bütün izlerini sürdürüyor. O izi hakkıyla ve ibretle anlamak düşünmek ve idrak etmek gerek. Öncelikle her yerdeki eserler bize tarihî şahsiyetlerimizi bir abide gibi karşımıza dikiyor.
Zira onlar ellerinde iri kılıçları topuzları ve gürzleriyle ortalığı yangın yerine çevirerek ilerlemediler. Şairin, “Hani ardına çil çil kubbeler serpen ordu” ifadesiyle belirttiği üzere hemen her beldeyi medeniyet eserleriyle süslediler.
Akılalmaz bir kin ve nefretle zaman zaman Müslüman soykırımı yaptıkları gibi Osmanlı eser kırımı yapsalar da kalanları dahi nasıl bir medeniyetin insanı olduklarını dünyaya haykırmaya devam etmektedir.
Bosna’da bunlardan biri İsa Bey’dir. Babası; Üsküp fâtihi meşhur Osmanlı uç beylerinden Paşa Yiğit’in evlâtlığı olup sonradan buranın idaresini üstlenen İshak Bey’dir. Babasının yanında Balkanlar’daki fütuhata katılan İsa Bey kardeşleriyle birlikte Kosova, Arnavutluk, Makedonya, Sırbistan ve Bosna bölgelerinde mücadele etti.
1444 yılı başlarında babasının ölümünün ardından onun yerine Semendire Sancak Beyliğini üstlendi. 11 Temmuz 1444 Segedin Antlaşması sonucunda Semendire Sırbistan’a bırakılınca yeniden Üsküp’e döndü. Bu arada II. Murad’ın Varna (1444) ve II. Kosova (1448) savaşlarına katıldı. Bu mücadelelerde çok büyük kahramanlıklar gösterdi.
Fatih devrinde, Balkanlar’daki fetih harekâtları sırasında önemli rol oynayan uç beyleri arasında yer aldı. Sırbistan ve Bosna bölgeleri onun ve kardeşi Mustafa Bey’in faaliyet sahasını oluşturdu. 1455’te gümüş madenleri ile meşhur Novoberda’yı zaptetti.
Fatih bu namlı komutanı akabinde Bosna’ya gönderdi. Bosna’ya büyük bir akın gerçekleştiren İsa Bey muzaffer bir şekilde döndü ve Fatih’e bölgenin fethe hazır olduğunu bildirdi.
1456 yılı Belgrad kuşatmasında da yer aldı. Osmanlı ordusunda bozgunluk başladığı, bir kısım askerin geri çekildiği sırada bizzat padişah savaşa dahil olmuş ve büyük bir tehlikenin içinde kalmıştı. Vuruşmalarda padişah yaralanmış ve ayağı kaskatı kesilmişti. Hareket kabiliyeti sınırlanmıştı.
Bu nazik devrede padişahın yanında İshak Bey oğlu İsa ve Mustafa Beyler ile Özgüroğlu İsa Bey kalmıştı. Bunlar maiyetlerindeki yiğitlerle insanüstü bir gayretle vuruşarak Macar askerleri arasından padişahı çıkardılar.
1459’da Semendire’nin ikinci defa fethine katıldı. Ardından Veziriazam Mahmud Paşa ile birlikte bir sürü fetihlerde bulundu. 1463’te Bosna bölgesinin zaptının ardından Bosna Sancak Beyi oldu…
Rüzgârda akın zevki duyanlar!
Ünlü din âlimi ve tarihçi İbni Kemal Paşa, İsa Bey’i uç beyleri arasında “hüsn-i tedbir sahibi, kesret-i hadem ve fart-ı haşemle mukaddem” bir bey olarak tanıtır.
İsa Bey cihad hareketinin yılmaz bir ferdidir. 1470’te Eğriboz’un fethinde görülür. Akabinde Mora’da Vostitza üzerine gönderilir. Kaleyi kısa sürede İslam’a açar. 1476’da Morava bölgesinde izinsiz yaptırılan bazı hisarları yıktırdığı bilinen İsa Bey’in ertesi sene Üsküp’te vefat ettiği sanılmaktadır.
Sancak beyi olarak sağladığı büyük gelirlerin bir bölümünü hayrata sarf eden İsa Bey, Üsküp’te kendi adını taşıyan bir cami (İsa Bey Camii), mescid, kervansaray, hankâh, medrese yaptırdı; ayrıca su kemerleri inşa ettirerek şehrin su ihtiyacını karşıladı.
Ayrıca İsa Bey, yeni fethedilen Ras ve Hodidjed adlarıyla anılan bölgelerde Novi Pazar-Sancak ve Sarayova şehirlerinin kurulmasında yaptırdığı eserlerle önemli rol oynadı.
Sarayova’da Fatih Sultan Mehmed adına yaptırdığı fevkalade güzel cami, Hünkar Camii adıyla anılmaktadır.
Ayrıca yine Sarayova’da Bentbaşı’nda, Kolobara Hanı ve Çarşısı (1462) yanında mesnevi tekkesi, imaret, han ve hamam inşa ettiren İsa Bey, bunlar için zengin vakıflar yaptırmıştır.
Bosna’da özellikle yaptırdığı sarayın muhteşem olduğu ve bundan dolayı şehre Sarayova adının verildiği rivayet edilir. Nitekim 1489 tarihli bir kayda göre Sarayova’nın bulunduğu yer Brodaca adlı köyün ekinliği olup burası daha sonra İsa Bey tarafından alınarak imar edilmiştir. Bu bakımdan İsa Bey aynı zamanda Sarayova’nın kurucusu olarak da anılır…
Bu gazilerin hayatlarını okuyanlar rüzgârda bile akın zevki duyarlar.
Ecdatlarının yeryüzünü fethetmek ve İlâ-yı kelimetullahı cümle âleme duyurmak için yaratılmış olduklarını anlarlar.
Böyle bir dersi alan rûha vatan dar görünür
Daima başka sefer, başka ufuklar görünür
O nesil duymuş akın zevkini rüzgârda bile
Bu duyuş varmış akınlardaki atlarda bile
İnşallah bu yiğit gazilerimizi bir bir anlatmaya devam edeceğiz…
TEFEKKÜR
Üsküp bir Müslüman şehirdi
Binbir türbeyle müştehirdi
Vardar’sa önünde bir nehirdi
Her an tekbirlerle çağlar
Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil
30.08.2024
Türkiye Gazetesi
https://www.turkiyegazetesi.com.tr/kose-yazilari/prof-dr-ahmet-simsirgil/balkanlari-gezerken-644710