Geçen hafta “tarlaların sürülmesi”nden bahsetmiştim. Bu konuda en fazla yoğunluk ilahiyat ve tarih alanlarında yaşanıyor. Gençleri bu sayede dininden, ecdadından, tarihinden soğutuyorlar. Yahut da yanlış yollara sürüklüyorlar.
Son haftalarda İbni Teymiye hakkında kaleme aldığım yazılarda onun bu konuda nasıl bir çığır açtığını belirtmiştim.
Fikirleri, Vehhabilere kaynaklık etti. İngilizler daha sonra Efgani ve Abduh eliyle bütün İslam ülkelerine sızdılar. Osmanlı Devleti’nin yıkılmasından sonra açılan ilahiyat okullarında bunlar ve bunların takipçileri baş tacı edildi.
Bunların ilk yaptıkları âlimleri silmek ve küçük göstermek oldu. Sonra Peygamber efendimizi -hâşâ- bir “postacı” gibi gösterdiler. Şimdi de Kur’ân-ı kerimi kafalarına göre yorumlayıp kendilerine göre bir “din” üretme peşindeler!..
Cuma Divanı köşemde bu mevzuda yazı yazdığım vakit bilhassa ilahiyat fakültelerinden yağmur gibi mesaj yağıyor. Onlarca hadis ve tefsir profesörünün adını vererek aynı çizgide olduklarını üzüntüyle beyan ediyorlar.
Son günlerde de bilhassa Prof. Dr. Halis Aydemir hakkında yoğun suallere muhatap olmaktayım. Bu vesileyle pek çok videosunu dinlemek zorunda kaldım ve gerçekten dehşete düştüm!
Aydemir’in asıl alanı elektrik mühendisliği. Sonradan ilahiyat alanında doktora yapmış. Neticede 2014 yılında Dumlupınar Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi Hadis Anabilim Dalına profesör olarak atanmış. 2015-2020 yılları arasında DPÜ İslami İlimler Fakültesinin Dekanlığını yürütmüş. Bu süre zarfında Rektör Yardımcılığı görevini de ifa eden Aydemir, 5 Ekim 2020 tarihinde Din İşleri Yüksek Kurulu Üyeliği görevine başlamış.
Onun ilmî çalışmalarını; olasılık merkezli rivâyet sistemi analizleri ile yürüttüğü anlaşılıyor. Dolayısıyla bunun etkileri üzerinde fazlasıyla görünmektedir. Zira etkilediği gençleri, neredeyse her şeyi reddeden veya olur da olmaz da dedirten bir noktaya doğru götürmektedir.
Bugün onun kaza namazı ile ilgili sual-cevap tarzında bir videosunu değerlendireceğim…
***
Birisi Aydemir’e, “geçmişte kılınamayan namazların kaza edilmesi hakkında Sünnette (Peygamberimizin uygulamalarında) bir karşılığı var mıdır?” diye soruyor.
Aydemir’in buna cevabı çok uyanıkça! Meseleyi kadınlar açısından ele alıyor ve şöyle söylüyor:
“Ebu Zinad şöyle söyledi: ‘Eğer kıyasla giderseniz savm oruç değil mi ki kaza ediliyor şu hâlde namaz da kaza edilmeli dersiniz ama sünnette bu böyle değildir.’ Oruç kaza edilir ancak namaz kaza edilmez yani şey için regl olan bayanlar açısından…”
Bu cevap karşısında soru soran konunun kadınlarla ilgisi olmadığını ifade ederek; “Hocam, kılınmayan namazların kazası olarak söylüyorum bütün herkes için namazı kaza ediyoruz ya. Bu namazın kaza edilmesini savunanlar sünnette bunun çok açık karşılığı olmadığını bir sonraki vakitte önce onu kaza edecek sonra diğerini kılarlar diye söylüyorlar.”
Halis Aydemir bir müddet düşünerek “Daha sonraki bir örnek böyle belirgin bir durum gözükmüyor sünnette” diyerek işi geçiştirmek yolunu tutuyor.
Bu kez birisi, “Şimdi bırakın onu, adam ömür boyu namazı bırakmış 40 yaşında namaza başladığında önceki 20 yılı kaza ediyor böyle bir rivayetin olup olmadığını sorduğumuzda da oruçtaki kıyası gösteriyor” diyor.
Kıyas ve fetvaya muhalefet
Aydemir bu ifade karşısında, bir taraftan fıkıh âlimlerinin bu hususu kıyasla çözdüklerini belirtirken diğer taraftan kıyası inkâr edecek kapıları aralıyor:
“Evet fıkıh bunu oruçla kıyas edip öneriyor artık bunu ciddiye alanlar kılarlar bu namazlarını kılınabilir durumda ise, çünkü çok sayıda olursa belki kılınamazlar. Oradaki dayanak belli ki oruçla olan kıyas yani ama Ebu Zinad’ın yaklaşımına bakarsanız sünnetteki bu uygulamaya dahil hususlar nakil ile esas alınmalı diyor kıyasa başvurmayın demek istiyor kıyasa başvurursanız yanlışsınız demek istiyor amelle ilgili meseleleri bahsediyoruz yani.”
Demek ki ciddiye alanlar kılabilir, yani kılınmasına gerek yok. Çok sayıda ise belki kılınamazlar. Bir din âliminin verdiği cevaplara bakınız. Ancak iş burada bitmiyor.
Birisi “Oruçta hani keyfî tutmama değil zaruret nedeniyle tutmamadan kaynaklanan bir tutma yanılıyorsam düzeltin Peygamber efendimiz zamanında hani namaz kılmayan erkek şu anki gibi olmamış herkes cemaate gitmiş” derken, Aydemir ise “Herkes değil kılmayanlar vardır yine ya” diye Eshabın namaz kılmayacağını ima ediyor. Sual soran “Sehven kaçırmış da sonra kılmıştır bizim gibi değildir” deyince Aydemir bu defa da; “Yo yanlış yapıp kusur işleyenler de vardır yani” diyerek Eshaba bir bühtan daha ediyor!..
Neticede soran kimse madem öyle “Bu konu hiç sorulmamış mı o dönem?” diyerek bir cevap vermesini bekliyor. Aydemir’in buna karşı açıklamaları ise gerçekten ibretlik. Öncelikle konu hakkındaki hadis-i şerifleri yok sayıyor!
“Bizi esas ilgilendiren Resulullah’ın uygulamasındaki gecikmiş şeylerin bir sonraki vakit girmeden kılınmış olması, bu da bir çeşit kazadır yani. Çünkü sabah namazı vakti geçmiş bir sonraki vakit gelmiş tehir diyoruz biz buna şimdi Resulullah acaba onu da geçirseydi kılar mıydı sorusunun cevabını da bilmiyoruz. Çünkü böyle bir hadise ile karşı karşıya da değiliz olsaydı o bu kez sadece olmayana dayalı bir delil değil olana dayalı bir delil ile sizin dediğiniz artık kesin olacaktı…”
Devamında ise bir taraftan insanların önüne yeni yükler çıkarmayın derken bir taraftan da fıkhın fetva tarafından hoşlanmadığını açıkça beyan etmektedir. Şöyle ki:
“Dolayısıyla FLU kalan bir alanda kıyas ile gelen bir öneri var, diğer taraftan buna karşı çıkan düşünce de diyor ki: ‘Bunu öneriyorsunuz ama bir zorluk oluşturuyor bunu önerseydi vaktiyle Resulullah bir şekilde önerirdi, ikaz ederdi namazlarınızı kaza edin diye dolayısıyla müminlerin üzerine daha fazla yük çıkarmayın bu tövbe etmek isteyen, dönüş yapmak isteyenlerin önüne çıkarılan ikinci bir akabedir, tümsektir…’ Bu düşüncenin çok anlaşılabilir bir tarafı var ama benim yani yaklaşımım böyle bir konu gündeme geldiğinde fetva vermek gibi değil de. Zaten fıkhın o fetva veren tarafından hoşlanmadım. Hep elimizde bu konuda ne var? Bu konuda elimizde şunlar şunlar var, artık gerisi senin bileceğin bir şey.”
Halis Aydemir’in fetvanın ne manaya geldiğini bilmemesi imkânsız. Bu durumda fıkhi bir meselenin dinî-hukuki hükmünün verilmesine karşı olduğu anlaşılıyor. Yani sen uygulamalara bak kafana göre takıl demekten başka bir şey değil. Maalesef gelecek günlerde Diyanet’in nerelere doğru evrileceğini gösteren ifadeler bunlar…
DİYK’in sitesinden habersiz üye!
Nihayet videonun son bölümündeki şu ifadeleri Aydemir’in konu hakkındaki düşüncelerini açıkça yansıtmaktadır:
“Sünnette böyle oturmuş bilinen bir kaza şeyi gözükmüyor ise bu açıklıkla bunun vazedilmediğinin delili sayılmalıdır. Öyle bakıyorum olaya. Çünkü ayda yılda bir olsa dersiniz ki hani çok kurcalamadılar dolayısıyla kazası olsun mu olmasın mı gündeme gelmedi bu her gün olan bir şey yani. Dolayısıyla bize Sahabeler ‘kaçırdıysan namazını 10 gün bile geçse 1 yıl bile geçse borcundur kılacaksın’ demiyorlar ise böyle açık bir Sahabe anlayışında elde edilmiş Resulullah’tan algılanmış bir netice yok ise bunu aslı da yok demektir demek ki ben öyle anlıyorum… Adam, ‘20 yıl namazı nereden kılacağım ben düne kadar normal namazı kılamadım şimdi bundan sonra katmerli kılacağım olacak şey değil’ deyip eğer vazgeçirirsek zorlukları dolayısıyla buna bizim hakkımız yok. Resulullah; ‘Kolaylaştırın zorlaştırmayın’ buyuruyor. Biz ise adama 20 yıllık 30 yıllık namazını önüne fatura edip koyuyoruz. ‘Eğer tövbe etmek istiyorsan önce bunu bir öde bakayım’ der gibi bu çok şey olur hele hele bu konuda dayanağımız yokken, bir kıyas üzerinden gidiyorken yani…”
Aydemir’in bu ifadelerine karşı Din İşleri Yüksek Kurulu’nun Dinî Bilgilendirme Platformunda Buhârî, Mevâkîtü’s-Salât, 37; Müslim, Mesâcid, 315; Mevsilî, el-İhtiyâr, I, 220; Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, IV, 382 ve Nevevî, el-Mecmû’, III, 68 eserlerinden alıntı yapılarak; “kılınmayan farz namazların kaza edilmesi gerektiği”ni açıkça belirtmektedir…
Halis Aydemir’in, Diyanet’in fetvalarından ve Din İşleri Yüksek Kurulunun sayfasından haberi yok mudur?
Aynı konuda ünlü Hanefi fakihi Alaüddin Haskefi, Dürrü’l-Muhtâr isimli eserinin 256. sahifesinde şöyle yazmaktadır:
“Farz namazı, özrü olmadan, vakti geçtikten sonra kılmak, yani kazaya bırakmak haramdır.” 485. sahifede ise, “Farz namazı, özürsüz yani İslamiyet’in gösterdiği sebep olmadan vaktinden sonra kılmak, büyük günahtır. Bu günah, yalnız kaza edince affolmuyor, kaza ettikten sonra, ayrıca tövbe veya haccetmek de lâzımdır. Kaza edince, yalnız namazı kılmamak günahı affolur. Kaza kılmadan, tövbe edilince, terk günahı affolmadığı gibi, tehir günahı da affolmaz. Çünkü, tövbenin kabul olması için, günahtan sıyrılmak şarttır.”
Bu konuda yüzlerce misal daha verebilirim. Acaba Halis Aydemir kendi gibi konuşan bir âlim gösterebilir mi? Bunlar yeni bir din veya ibadet şekilleri mi ortaya koyuyorlar?
Din İşleri Yüksek Kurulu üyesi böyle konuşuyorsa vah ki vah!
TEFEKKÜR
Doldu mülk-i âleme eşrât-ı sâat fitnesi
Ger bilirsin zâhir olmadık alâmet kalmadı
Askerî
(Dünyaya kıyamet alametleri fitnesi doldu
Eğer anlarsan ortaya çıkmadık alâmet kalmadı)
Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil
20.05.2022
Türkiye Gazetesi
https://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/prof-dr-ahmet-simsirgil/627291.aspx