Kılıca kılıç, şiire şiir bir mücadelenin hazin ve ibretli atmosferinde iki kardeş; Bayezid ve Cem…
Yeni basılan bir kitap sebebiyle tekrardan gündeme gelen Bayezid-Cem mücadelesi, nedendir bilinmez (!) yine çarpık yaklaşımların hedefi olmuş… Osmanlı geçmişimize haksız hücum geleneğinin çokça istismarına konu olan bu mevzuyu tarihi objektivite ve beşer fıtratı dahilinde değerlendirmek gerekiyor. Bize düşen tarihten ibret alıp doğru dersler çıkarmak; tarihî, resmî ideolojilerin amaçlarına uygun hale getirmek değil…
1481 yılı Mayıs ayı. Osmanlı zafer sancakları Gebze’ye yakın Hünkar çayırı mevkiinde dalgalanıyor. Seferin hangi devlet üzerine olacağı belli değil. Zira Fatih Sultan Mehmed: “Seferimin kimin üzerine olacağını sakalımın kıllarından bir tanesi bilse, koparıp atardım” sözüyle ünlü. Gerçekten bu kez de seferin ne yöne olacağını kimse kestiremiyor. Zira acem ve Mısır hükümdarları, acaba Osmanlı bizim üzerimize mi geliyor diyerek hazırlık yapıp tetikte duradursun Fatih bu defa ahirete sefer kılıyor:
“Bu dünya bir ibret evidir. Düşün ki, kişinin ne kadar dostu, oğlu ve yakını olursa olsun, ne zaman ki lâtif ruhu bedeninden ayrılır derhal alâka ve muhabbetlerini keserler. Bedeninden yüz çevirirler. Ak gül yaprağı gibi vücudunu kara toprak altına gizlemek için acele ederler.”
Tahta kim geçe?
İşte cihan padişahının gönülleri yakan, kavuran bu acılı haberi ile, beklenen olaylar gelişmeye başladı. Gözler kendilerine yeni zaferler kazandıracak yeni bir padişah görmeye çevrildi. Acaba mükemmel bir tahsil ve terbiye ile yetişen Fatih’in iki oğlundan Bayezid’imi yoksa Cem’mi Osmanlı Devleti tahtına oturacaktı?
Vezir-i âzam Karamani Mehmed Paşa diğer emir ve vezirlerin de rızasını almak suretiyle herhangi bir karışıklığa meydan vermemek için Fatih’in vefatını askerden gizledi. Hiç vakit kaybetmeden de büyük Şehzade, Amasya Valisi Bayezid Çelebi ile Karaman Valisi küçük Şehzade Cem Çelebi’ye haberler gönderdi. Fatih’in cenazesini ise gizlice arabaya koyup yanında tabipler ile devlet büyükleri olduğu halde İstanbul’a geçirdi. İskelede bulunan nakil vasıtalarını da İstanbul tarafına aldırdı. Böylece yeniçeri ve içoğlanların İstanbul tarafına geçmesine mani olmak istemişti.
Vekaleten Korkut…
Karamani Mehmed Paşa’nın bu faaliyetleri, olayı bilen devlet adamları arasında, onun evvelce taraftarı olduğu Şehzade Cem’i bir an önce İstanbul’a getirtip tahta çıkarmak emelinde olduğu fikrini uyandırdı. Bunlar arasında özellikle ordunun başında bulunan, Bayezid’in iki damadı Rumeli Beylerbeyi Hersekzâde Ahmed Paşa ile Anadolu Beylerbeyi Sinan Paşa derhal harekete geçtiler. Öncelikle Cem’e gönderilen habercileri tevkif ettirdiler. Ardından padişahın vefat haberini yayıp yeniçerileri tahrike başladılar. Böylece Karamani Mehmed Paşa’nın plânı bozuldu. Galeyana gelen yeniçeriler iskelelere inerek zorla İstanbul’a geçtiler ve sokaklarda, Bayezid çok yaşasın diyerek nümayişe başladılar. Kendilerine mani olmak isteyen Karamani Mehmed Paşa ile Fatih’in hususî tabibi Yahudi Yakup Paşa’yı öldürdüler. Eski-Saray’da oturan, Şehzade Bayezid’in henüz onbir yaşındaki büyük oğlu Korkut Çelebi’yi babasına vekaleten tahta çıkarıp sokaklarda dolaştırmaya başladılar.
Acı ölüm haberi
İstanbul’da bu olaylar ola dursun Keklik Mustafa Çavuş, 7 Mayıs 1481’de Amasya’da beylik süren Şehzade Bayezid’in katına ulaştı. Otağına saygı ile yaklaşarak selamlayıp etek öptükten sonra dua etti. Sonra da üzerindeki nâmeyi saltanat tahtının yeni varisine teslim eyledi. Padişah babasının göçtüğünü duyunca Bu dünya devleti gözünden düşüverdi Babasından ayrılmak öyle etti ki onu ta sabahlara kadar ağladı inledi. Gözlerinden inci gibi yaşlar akarken gönlü parçalandı kendinden geçti
Bayezid, başlangıçta haberi tereddüt ile karşıladı ise de İshak Paşa’nın gelen üst üste davet mektupları üzerine 4. gün, maiyyetinde dört bin kişi olduğu halde Amasya’dan hareket edip dokuz günde Üsküdar’a geldi. Ertesi gün oğlu Korkut’tan saltanatı resmen teslim alıp 22 Mayıs 1481’de Osmanlı tahtına çıktı.
Müteakip gün Fatih Sultan Mehmed’in cenaze namazı, yol göstericilerin rehberi Şeyh Muslihiddin Ebü’l-Vefa’nın imamlığında kılındı. Sultan Bayezid namazdan sonra sevgili babasının tabutunu öpüp kucakladıktan sonra omuzuna alıp vezirler ve beylerle birlikte taşıyıp, Fatih Camii’nin mihrabı önündeki bahçeye defn ettiler. Bayezid ziyade sadakalar dağıtarak ve tekrar tekrar hatim duaları okutarak babasının ruhunu şâd ederken oğulluk hakkını da yerine getirmiş oldu.
Dünya hırsı mı?..
Bayezid tahta çıkar çıkmaz, babasının sağlığında kendisinden daha meziyetli ve daha faal olması sebebiyle Gedik Ahmed Paşa ve Karamani Mehmed Paşa gibi devlet büyüklerinin desteğini temin etmiş olan kardeşi Konya Valisi Gıyaseddin Cem Çelebi’nin muhalefetiyle karşılaştı. Cem, veraset dolayısıyla Osmanlı mülkünde hakkı olduğunu iddia ediyordu. Zira Fatih kanunnâmesinden veraset kısmında şehzadelere yazılacak hükümlerin lakaplar bahsinde Cem’in ismi zikredilmiş, Fatihde ona “Varis-i mülk-i Süleymanî oğlum Sultan Cem” diye hitap etmişti. Bazı müellifler, Cem’in Kanunnâme-i Al-i Osman’a dayanarak Bayezid’in nizam-ı alem için kendisini öldürmesinden korktuğu cihetle isyan ettiğini belirtirler. Oysa asıl sebebin verasetle kendisine intikal eden saltanatı elde etmek olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca her Osmanlı şehzadesinin küçük yaştan itibaren babasından sonra devletin başına geçip cihadla meşgul olması, adaletle hükmetmesi gibi ulvî gayeler ile yetiştirildiği göz önüne alınırsa dünya hırsı, ölüm korkusu gibi düşünceleri onlara atfetmek fevkalade basit kalır.
Bursa’da kısa saltanat
Cem, kanunnâmede isminin geçmesinin yanısıra babasının padişahlığı zamanında doğduğunu, Uzun Hasan seferi sırasında İstanbul’da kendisinin babasına vekâlet ettiğini belirtiyor ve saltanatın kendisine ait olduğunu iddia ediyordu. Bu düşünceler ışığı altında hareket eden Cem maiyyetindeki müşavirlerin ve özellikle de Karamanoğlu Kasım Bey’in telkinleri sonunda harekete geçmeye karar verdi. Komutanlarından Gedik Nasuh Bey’i maiyyetinde Karaman, Varsak ve Turgutlu boylarına mensup kuvvetler olduğu halde İnegöl üzerinden Bursa’ya gönderdi. Gedik Nasuh Bey,28 Mayıs’ta Kaplıca civarında Bayezid tarafından Ayas Paşa kumandasıyla üzerine gönderilen kuvvetleri bozdu ve Bursa’ya hakim oldu. Üç gün sonra şehre gelen Cem Sultan adına para kestirip hutbe okuttu ve bu suretle hükümdarlığını ilan eyledi. Civardaki şehir ve kasabalara da saltanatını kabul ettiren Cem Sultan kendisini Anadolu’nun hakimi olarak görmeye başladı. Bu tehlikeli gelişme üzerine Sultan Bayezid, Cem’i destekleyen beylere gizlice mektuplar göndertmek suretiyle onları kendi tarafına çekmeye çalıştı. Bunların başında Cem’in yakın dostu Aştinoğlu Yakub Bey geliyordu. Yakub Bey’den Cem’i hile ile Karaman’a doğru çekmesi istenmekteydi. Ayrıca padişah kalabalık bir ordu ile Üsküdar’a geçmiş Cem üzerine sefer hazırlıklarına başlamıştı. Öte yandan Bursa’da 18 gün saltanat süren Cem Sultan, büyük halaları, Çelebi Mehmed’in kızı ihtiyar Selçuk Hatun ile ulemadan Mevlana Ayas ve Şükrullahoğlu Ahmed Çelebi’den oluşan bir elçilik heyetini ağabeyine gönderdi. Böylece Cem, ortaya çıkan fiîli durumun kabul edilmesini ve Anadolu’nun kendisine bırakılmasını arzu ediyordu.
“Çekişme meyve vermez!”
Bayezid Han, huzuruna gelen büyük halası Selçuk Hatun’un elini öpüp fevkalade izzet ve ikram gösterdi, duasını aldı. Cem lehine hareket ettiği anlaşılan Selçuk Hatun, Bayezid’ten rica yollu olarak: “Padişahım; olmaz mı ki, can beraber olan kardeş kanını dökmeğe kalkışmayasın. İslâm arasında cenk ateşini yakıp tutuşturmayasın. Rumeli topraklarıyla yetinip Anadolu ülkesini, illerini kardeşine bağışlayasın. Böyle yaparsan o da eğdiği boynunu bir daha boyunduruğundan çıkarmaz ve bundan sonra da olmayacak bir yola girmez. Çekişme, bir ağaç dahi olsa üzüntüden başka meyve vermez. İki şanlı padişah döğüşmeye niyet ederseler bundan reaya büyük zarar görür. Ülke kavgası yüzünden ortalığı harabeye çevirmek yüce gönüllü olmaya ve yiğitlik şanına uygun değildir.”
İki kardeş meydanda
Sultan II. Bayezid hissiyatla dile getirilen duygu yüklü bu konuşmaya aldanmadı. “Lâ erheme beyne’l-mulük”=Hükümdarlar arasında merhamet olmaz” darb-ı meseliyle cevap vererek bu hususta kararlılığını ortaya koydu. Elçileri gereği gibi ağırladıktan sonra geri gönderdi ve derhal ordusunu harekete geçirdi. Cem ise Yenişehir ovasında akıbetini belirleyecek bir savaşa girişmeye karar vermişti. Bu sırada Otranto seferinden dönen Gedik Ahmed Paşa’da Yenişehir’de Padişahın ordusuna katılınca Bayezid daha da kuvvetlendi. Ahmed Paşa aslında Cem taraftarı bulunuyor idiyse de kayınpederi İshak Paşa’nın vezir-i azam olması onun Bayezid tarafına meyletmesine sebep olmuştur. 20 Haziran 1481’de Osmanlı tahtının yeni sahibini belirleyecek savaş şiddetle başladı. Fatih’in iki oğlu bu kez hasım mevkiindeydiler. İkisi de olağanüstü bir çaba ve gayret sarfediyordu. Ancak yakın dostu Aştinoğlu Yakub Bey’in ihaneti Cem’e son darbe oldu. Bayezid kuvvetlerinin gittikçe artması Cem tarafında yılgınlığa ve direnme gücünün kaybolmasına yol açtı. Artık herkes başının çaresine düşmüş bulunuyordu. Öncelikle Cem’i devamlı olarak kışkırtan Karamanlılar ve Varsak Türkmenleri meydanı terkettiler. Askerinin gittikçe eridiğini görerek çaresiz kalan Cem Sultan’da büyük bir elem ve üzüntü içerisinde önce Eskişehir’e ardından taht kenti Konya’ya doğru geri çekildi. Bütün eşyası ve hazineleri yağma edilmişti.
Ve gurbet…
Konya’da da kendisini emniyette göremeyen Cem Sultan, validesi Çiçek Hatun ile ailesini ve yanında bulunan Murad adındaki oğlunu alıp 28 Haziranda Memluk ülkesine doğru yöneldi. Binbir sıkıntı içerisinde Torosları geçerek Tarsus’a ve oradan da Adana’ya ulaştı. Ramazanoğlu onu karşılayıp ağırladı ve ziyafetler verdi. Memluk Sultanı Kayıtbay’ın müsaadesini alması üzerine Antakya yoluyla Haleb’e vardı. Haleb emirül-ümerası da ağırlamada kusur etmedi. Uyuz Bey’in rehberliğinde Şam’a gelen Cem, akraba, has hademeleri ve muhafızlarından oluşan 300 kişilik maiyetiyle yoluna devam edip, 25 Ağustos’ta Gazze yoluyla Mısır’a vardı ve hükümdarlara mahsus alayla Kahire’ye girdi. Ertesi gün saraya giderek Kayıtbay’ın huzuruna çıktı. Sultan Kayıtbay Şehzade ile karşılaşınca el sıkışıp kucaklaştılar. Kısa bir sohbet yaptılar. Sultan ona atalık tutumuyla güzel sözler söyleyip gönlünü aldı. Kendisini muazzam bir köşke yerleştirdi. Pek çok iltifatlar eyledi. Ramazan gecelerinde birkaç defa iftara çağırıp huzur ve güven duymasını sağladı. Birçok günler beraberinde gezilere çıkartıp gönlünü aldı, hoş tutmaya çalıştı.
Şehzade hac yolunda
Kayıtbay’ın bütün gayretlerine rağmen Cem Sultan’ın sıkıntısı bir türlü gitmek bilmiyordu. Daimî bir iç huzursuzluğu yaşıyor gibiydi. Hatta bu sırada ağabeyisine gönderdiği bir mektupta halinden bahsederek yardımını istemişti. Nitekim şu beyti onun ruhî bunalımını çok güzel yansıtmaktadır.
Sen bister-i gülde yatasın şevk ile handan
Ben kül döşenem külhen-i mihnetde sebep ne?
(Sen, gülün döşeğinde neşe ve keyif içerisinde yatarken
Ben mihnet ve meşakkat hamamında neden kül döşeneyim?)
Bayezid ise onun saltanat emellerinden vazgeçmesi şartıyla kendisine her sene 10 kere 100.000 akçe vereceğini vaad etmiştir. Ancak bu mektuplaşmalardan bir netice çıkmamıştır. Sonunda Cem: “Bir şeyde sıkılırsanız o zaman hacca niyet ediniz” işareti üzerine Kayıtbay’dan hacc müsaadesi istedi. Kayıtbay’da, bu istek üzerine onu mükemmel bir alayla Hicaz’a gönderdi. 20 Aralık 1481’de Mısır’dan hareket eden Cem Sultan Mekke’ye girişinde Hicaz beyi tarafından karşılandı. Hacc vazifesini yerine getirdikten sonra Medine’ye gitti. Peygamber Efendimizin mübarek kabr-i şerifini ziyaret etti. Komşularına en üstün saygılar sunmak mutluluğu içerisinde 13 Mart 1482’de Kahire’ye döndü.
Çirkin kışkırtma
Cem Sultan mübarek makamları ziyaret etmenin huzur ve sevinci içerisinde Kahire’ye geldi ise de onu burada yeni tertipler bekliyordu. Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu karışık durumdan istifade etmek isteyen Karamanoğlu Kasım Bey, Cem’i kullanmak suretiyle eski beyliğine yeniden kavuşmayı arzu ediyordu.
Bu maksatla ona üst üste kışkırtıcı mektuplar göndermişti. Kasım Beybu maksatla Ankara Sancak Beyi, Trabzon’lu Mehmed Bey ile anlaşmış, Darende’de (Karaman) bulunan Gedik Ahmed Paşa’nın ağzından yazılmış bazı mektuplar da uydurarak Şehzadeyi iknaya çalışmıştı. Bu arada timar ve zeametleri ellerinden alınmış kimselerle mazul subaşılar da ikbal kaygısı ile Cem’e haber göndererek vaktin müsait olduğunu bildiriyorlardı.
Esasen Mısır’daki hareketsiz durumundan bunalan Cem Sultan’da, Anadolu’dan gelen bu haberler üzerine Memluk Sultanlığı’nın da desteği ile harekete geçmeğe karar verdi. Bu maksatla Kayıtbay’ın huzurunda düzenlenen mecliste sert müzakereler cereyan etti. Özellikle Memluk atabeglerinden Emir Özbek, Cem’in Osmanlı ülkesine bırakılması halinde iki devlet arasında doğması muhtemel anlaşmazlıkları dile getirerek onun bırakılmasına karşı çıktı. Buna rağmen Cem, sonradan Osmanlılarla Memlukler arasında uzun süren savaşlara sebep olacak müsaadeyi Kayıtbay’dan almaya muvaffak oldu.
Yeniden Anadolu
27 Mart 1482’de Kahire’den hareketle yanında zaim ve subaşılardan mürekkep bir grup bulunduğu halde 6 Mayıs’da Haleb’e ulaştı. Kendisini burada Ankara Sancak Bey’i Trabzonlu Mehmed Bey bekliyordu. Ardından Adana’ya gelen Cem Sultan’ı burada da Karamanoğlu Kasım Bey karşıladı. Kasım Bey Cem’den, muvaffak olması halinde, yardımı karşılığında Karaman ülkesine sahip olma vaadini aldı. Böylece Cem bir kez daha şansını denemek üzere Osmanlı ülkesine girdi.
Ereğli’ye gelen Cem, kapıcıbaşısı Sinan Bey’ibir anlaşmaya varmak ümidiyle Gedik Ahmed Paşa’ya gönderdi. Ancak bu teşebbüsünde muvaffak olamadı. 6 Haziran’da yanında Kasım Bey’de bulunduğu halde Konya üzerine yürüyerek kaleyi kuşattı. Bu arada Trabzon’lu Mehmed Bey’i de Ankara üzerine göndermişti. Cem Sultan Konya kalesini şiddetle muhasara etti ise de Hadım Ali Paşa’nın cesaretle karşı koyması ile bir netice elde edemedi. Ankara üzerine yürüyen Mehmed Bey ise Rumeli Beylerbeyi’ne karşı yaptığı muharebeyi kaydederken hayatını da yitirdi. Mehmed Bey’in bozgun haberini alan Cem Sultan Konya kuşatmasını kaldırıp Ankara üzerine bizzat yürüdü. Ancak bu teşebbüsünden de bir netice elde edemedi. Sultan Bayezid’in yaklaşmakta olduğu haberini alınca önce Akşehir’e sonra da Kasım Bey ile birlikte Taşili’ne çekilmek zorunda kaldı.
“Boş yere yorgun düşme”
Cem Sultan, kendisini takiben Ereğli’ye gelen ağabeyi Bayezid’le bir kez daha müzakerelere girişti. Bayezid’e elçi olarak giden Kapıcıbaşı Sinan Bey Osmanlı ülkesinin bir kısmının Cem’in idaresine bırakılmasını istedi. Oysa ki bu teklif padişahın hatırından dahi geçmiyordu. Bayezid, Cem’e gönderdiği mektubunda: “Aydınlık gönlünüze gizli değildir ki; Rum diyarı baştan ayağa örtülü nazlı bir geline benzer.
Öyle iki güveyin nişanını kaldıramaz ve ortaklık kahrın götüremez. Bu sebeple kötülük tekliflerine kulağınızı tıkayasız. Boş yere atınızı gayret dizginleriyle yorgun düşürmeyisiz ve temiz eteklerinizi Müslümanların kanlarıyla haksız yere kirletmeyesiz. Şerefle ve mutlulukla Kudüs-i Şerif de konaklamayı seçseniz, ol kutsal topraklarda yerleşseniz ne olur? Şimdiye kadar kendinize ait hazineniz gelirleri ne ise her yıl hepsi noksansız katınıza yollanacaktır. Bunu Hünkar and içmiştir.” diyordu.
Sebep ne?
Buna rağmen Cem, Defterdar Mehmed Bey ve Bahşayişoğlu İmam Ali reisliğinde yeni elçi heyetleri ile arzusunu ısrarla tekrarladı ise de her defasında geri çevrildi. Sonunda Sultan Bayezid, onun daha önceki dizelerine şu beyitleriyle karşılık verdi:
Çün rûz-ı ezel kısmet olunmuş bize devlet
Takdire rıza vermeyesün böyle sebep ne?
Hacet haremeynim deyûben dâ’va kılarsan
Ya saltanatı dünyeviye bunca talep ne?
Yürü var Bayezid
Cem Sultan, ağabeyinin bütün müsbet tekliflerine sırt çevirdi ve atasından kalan maldan mülkten hisse isteğinde diretti. Bunun üzerine Hersekzâde Ahmed Paşa, Anadolu askeri ile Cem Sultan’ın üzerine gönderildi. Cem ise Karamanoğlu Kasım Bey’le yaptığı görüşme sonucunda deniz yoluyla Rumeli yakasına geçmeye karar vermişti. Aslında Cem’in maksadı, Akkoyunlu hükümdarının yanına gitmekti. Ancak Kasım Bey Rumeli’ye geçişte özellikle ısrarlı davranmıştı. Zira o, Bayezid’in Rumeli’nde Cem’le uğraşmasını fırsat bilerek Karaman ülkesinden bir kısım toprakları koparabileceğinin hesabını yapıyordu. Bu ikiyüzlünün kendi iyiliğim düşündüğünü sanan talihsiz Şehzade, 18 Temmuz 1482’de 30 kadar adamıyla Korkos limanından gemilere binerek Rodos’a doğru yola çıktı. Böylece, Şehzade’nin 13 yıl sürecek Avrupa esaret hayatı başlıyordu.
Şehzade’nin acı gurbet hayatının Avrupa safhası Tarih ve Medeniyet’in Mart 1995 sayısında genişçe yer aldığından konunun bu kısmına girmiyor; mücadelenin artık bittiğini düşünen Cem Sultan’ın şu nefis beytiyle yazıyı noktalıyoruz:
Yürü var Bayezid sen süregör devranını
Saltanat bâki kalur derlerse ol yalandır.
Doç. Dr. Ahmet ŞİMŞİRGİL
Kaynak: Tarih ve Medeniyet Dergisi 48. Sayı sayfa 16, 1998