Dünyanın bugünkü tartışmasız süper gücü ABD aylardır Fırat’ın doğusuna silah yığdı. On binlerle tır silah sevkiyatı aylarca sürdü. YPG güçlerini eğitti ve hazırladı. Kime karşı?
Sayın Cumhurbaşkanımız defalarca burada böyle bir gücün oluşmasına fırsat vermeyeceklerini ifade etti. Fırat’ın doğusuna gireceklerini bildirdi. Süreç oldukça uzun sürdü. Bazıları bunu korkuya hamlettiler. Oysa onlar hazırlandıkça, devletimiz de tedbirlerini alıyor hazırlıklarını görüyordu.
Nihayet bıçak kemiğe dayandı. Öyle zannediyorum ki diplomatik görüşmeler nihayete erdirildi ve “Barış Pınarı Harekâtı”na start verildi.
Son günlerde savaş istemeyiz naraları doruktaydı. Öncelikle şunu bilmek gerekir ki savaşı hiç kimse istemez. Savaş netice itibarıyla maddi ve manevi kayıpları beraberinde getirir.
Ancak öyle zamanlar olur ki, savaş istemeyiz demek, savaş isteriz demekten daha tehlikelidir!.. Nitekim gerek 93 Harbi gerekse Balkan Harpleri öncesinde İstanbul’da tersine olarak savaş isteriz çığlıkları yükselmişti. Sonuç ise felaket olmuştu. Zira orada devletin sözü ile değil, devlete çöreklenmiş Batı uşağı cuntaların yönlendirmesi ile hareket eden çığırtkanların sesine teslim olan idarenin kararı vardı.
Dikkat ediniz bu defa da savaş isteriz çığlıkları yerine istemeyiz çığlıkları var.
Dün olduğu gibi bugün de dışarının maşası olanlar bunları haykırmaktadır.
O gün savaş isteriz diyerek devletimizi harbe sürükleyenler kaybetti. Ülkeler kaybettik. Bu defa ise savaşa girmezsek kaybedecektik…
Elbette savaş diye bağıran ben olmayacağım. Devletim, devlet adamlarım, istihbaratım, ilgili bakanlarım bu işe karar verecekler.
Zira bu ülkenin geleceği tehdit altına girmekteyse ülkemin yetkilileri gözünü kırpmadan o kararı alabilecektir.
Nitekim bugün devletimizin üst kademesi, bir dünya lideri olduğu tartışmasız tescillenmiş bulunan Sayın Cumhurbaşkanımız‘ın liderliğinde ittifakla bu kararı almışlardır. Zira ülkemizin geleceğine yönelik büyük bir tehdit hâline gelmiş bulunan Fırat’ın doğusuna müdahale kaçınılmaz hâle gelmiştir. Birlikte rahmet vardır. İnşallah bu zafer ülkemizi ve bölgeyi ferahlatacak kapıyı açacaktır.
Bundan sonra millete düşen; oraya düğüne gidiyoruz diyerek vatan savunmasına koşan Mehmetçiklere dua etmek ve moral vermektir. Bugün hâlâ savaş istemeyiz diyerek moral bozanların ihanet çemberi içerisinde bulunduklarını biliniz.
Mehmetçiğin savaş yolundaki şu nidaları gözlerimi yaşarttı…
Bizimleydi!
Kapı gibi çağ açıp kapatan,
Cennetmekân Fatih Sultan Mehmed Han,
Yeniden kükredi bugün Alparslan,
Bizimleydi, Sur’da bizimle.
“Allahsız” zalimin zulmüne karşı,
Allah Allah diye inlettik Arş’ı,
Semayı titretti İstiklal Marşı,
Bizimleydi, Yüksekova’da bizimle.
Vallahi var bize kanat gerenler,
Bizimleydi gönül gözü görenler,
Evliyalar, enbiyalar, erenler,
Bizimleydi, İdil’de bizimle.
Ne kadar savaşsak bitmez yolumuz,
Gövdemiz hür, lakin esir kolumuz,
Tepeden tırnağa Anadolu’muz,
Bizimleydi, Silvan’da bizimle.
Kırklar ve yediler açtı kucağı,
Alevlendi her gün iman ocağı,
Resul-i Ekrem’in tevhit sancağı,
Bizimleydi, Nusaybin’de bizimle.
Duanın gücü
Dua müminin silahıdır… Allah’ın kudret ve azameti karşısında kendi acizliğini ortaya koymaktadır. Edebiyatımız dua manzumeleri ile doludur. Bu tip manzumelere münacat ve tazarruname isimleri verilmiştir. Duanın tesirini Rabbimiz haber vermektedir.
Nitekim Bedir’de savaşın en şiddeti anında Şanlı Peygamberimiz, Cebrail aleyhisselamın tavsiyesiyle dua ettikten sonra yerden bir avuç toprak alıp kâfirlerin yüzlerine doğru serpince Kureyş ordusunun gözleri görmez oldu. Böylece savaş Müslümanların lehine neticelendi. Müşriklerin birçoğu öldürüldü. Eshab-ı kiramın içinde şöyle esir ettim böyle perişan kıldık diye konuşmalar başlayınca Cenab-ı Hak Enfal suresi 17. Âyetinde, “Sonra onları siz öldürmediniz ve lâkin onları Allah öldürdü”, buyurdu. Böylece hakikatte yardımın nusretin kendinden olduğunu bildirdi.
Türkler, İslamiyeti kabulleri ile birlikte dua konusunda sınırsız zengin bir medeniyet oluşturmuşlardır. Necip milletimiz hemen her faaliyetini Rabbine sığınarak dua ile tamamlamayı vazife bilmiştir. Yemek duası, yağmur duası, nazar duası, hacı duası, mektebe başlama duası, kitap duası, sefer duası, hatim duası, ezan duası, esnaf duası, yatağa yatma ve kalkma duası gibi çeşitli dualarla sabrını, şükrünü, tedbirini ve isteğini ortaya koymuştur. İlk Türk eserlerinden sayılan Dede Korkut Hikâyeleri ile birlikte hangi alanda yazılırsa yazılsın bütün eserlerde bu anlayış görülmektedir.
Nitekim Dede Korkut’un Dirse Han Oğlu Boğaç Han için söylediği “Yom vereyin Hânum” (Dua edeyim Hânım) şeklinde başlayan duası o kadar içten ve samimidir ki:
Yom vireyin Hânum!
Yarlu kara tağlarun yıkılmasun!
Gölgelice kaba ağacun kesilmesün!
Kanın akan görklü suyun kurumasun!
Kanadlarun uçları kırılmasun!
Çaparken ağ boz atun büdirmesün!
Çalışanda kara polat uz kılıcun gedilmesün!
Dürtüşürken ala gönderün ufanmasun!
Ağ bürçekli anan yiri behişt olsun!
Ağ sakallu baban yiri uçmak olsun!
Hak yanduran çırâğun yanadursun!
Kâdir seni nâmerde muhtâc etmesün!
Ol ögdügüm yüce Allah dost olub meded irsün!
Hânum sana, cânum sana!
Dilinden gitmesin her demde Sübhan!
Yine Yusuf Has Hacib’in Kutadgu Bilig, Ahmed Yesevî’nin Dîvân-ı Hikmet ve Süleyman Çelebi’nin Mevlid’indeki manzumeler de dua konusunda oldukça zengindir.
Süleyman Çelebi, Vesiletü’n-Necat’ındaki “Münâcaat”ında her işin evvelinde Allah’ı zikretmenin fazileti ve faydalarını anlatmaktadır. Kim ki gününe Allah adıyla başlarsa o bütün işlerinde başarıya ulaşır. Onun için başarı kapılan sonuna kadar açıktır. Yeter ki kul, her nefeste Allahü teâlâyı zikredebilsin. İşte Süleyman Çelebi bunu şöyle özetlemiştir:
Allah adın zikr idelüm evvelâ
Vâcib oldur cümle işde her kula
Allah adın her kim ol evvel ana
Her işi âsân ide Allah ona
Allah adı olsa her işin öni
Hergiz ebter olmaya anun sonu
İsm-i pakın pâk olur zikr eyleyen
Her murada irişür Allah diyen
Osmanlı padişahları da divanlarında bu konuyu fazlasıyla işlemişlerdir. Dua onların virdi olmuştu.
II. Bayezid Han Cenab-ı Hakka yalvarırken:
Madem sensin sığınağı cihanın
Herkesten Sana iltica yaraşır
Derken III. Murad Han ise her işinde O’nun rızasını elde etmeyi şöyle dile getirmişti:
Allah’ı seven kullar Allah’a sena eyler
Her demde rızasını isminde rica eyler
Kanuni Sultan Süleyman da aynı şekilde:
Dilinden gitmesin her demde Sübhan
Ki oldur kulların derdine derman
Diyerek yakarıyordu. III. Mehmed Han ise zafer için şöyle niyazda bulunmaktaydı.
Enbiya vü evliyaya istinadum var benim
Lütf-ı Haktandır heman ümmid ü feth ü nusretim
Aradan asırlar geçtikten sonra Mehmetçiğin Fırat’ın doğusuna girerken söylediği:
“Bizimleydi gönül gözü görenler/Evliyalar, enbiyalar, erenler/Bizimleydi, İdil’de bizimle” deyişi ne ulvi bir duygu ve heyecandır. Bir kısım ilahiyatçıların ve din düşmanlarının yıllardır yok etmeye çalıştıkları değerler, Anadolu gencinin hafızasında aynı tazeliği ile yaşamaktadır.
Cenab-ı Hak vatanımızı hıfz eylesin, askerimizi ve milletimizi mansur ve muzaffer kılsın. Bu iman ve inançtan bizleri ayırmasın!
TEFEKKÜR
Duacıyam duadur armağanum
Duacıdan duayı armağan um
Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil
11.10.2019
Türkiye Gazetesi
https://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/prof-dr-ahmet-simsirgil/610202.aspx