15 Temmuz işgal girişimi defedildiği günlerde bazı siyasiler milletin gösterdiği büyük tepkiyi baz alarak, “bir daha asla kimsenin darbeye teşebbüs edemeyeceğini ve darbeler döneminin son bulduğunu” kesin bir dille ifade etmişti.
Biz bu tip ifadeleri bilhassa rahmetli Özal döneminde de çok duymuştuk.
Fakat henüz Özal’ın ölümünün şüpheleri çözülmeden “28 Şubat Postmodern Darbesi”nin ülke üzerine kâbus gibi çökmesinin acı etkilerini uzun süre üzerimizden atamamıştık.
Ardından milletin büyük teveccühüne mazhar olarak gelen AK Parti dönemlerinde, bu ülkeyi işgale götürecek kadroları en önemli noktalara yerleştirdiler.
Sonunda millet gördü ki “paralel devlet” diye isimlendirdiği işgalci güç, neredeyse devletin bizatihi kendisi hâline gelmişti!..
Sayın Cumhurbaşkanımız ve Sayın Devlet Bahçeli Bey’in dik ve cesaretli tutumu milletin de sarsılmaz tavrı karşısında cumhuriyet tarihinde ilk kez korkunç bir darbe/işgal girişimi akamete uğratılmıştı.
İşte milletin gösterdiği bu tavır nedeniyle sanki darbe devirleri son bulmuş gibi söylemler ayyuka çıkmıştı.
O zamanlar bu söylemin son derece yanlış ve tehlikeli olduğunu belirtmiştim. Zira asla olmaz derseniz dikkate almazsınız ve uyursunuz. Ancak darbe olduğunda uyanırsınız. O zaman da iş işten geçmiş olur…
Geçtiğimiz hafta Tuzla Piyade Okulu’nda yaşananların ortaya saçılması, bize bir kez daha darbe dönemlerini hatırlattı. Askerî liselerde neler oluyordu? Nasıl bir eğitimden geçiyorlardı? Sabah akşam insanları tahrik eden liderlerin bu hadiselerdeki tesiri ne idi?
Askerî okulların günlük siyasetin dışında kalması demokrasi adına son derece önemlidir. Onlar siyasi iradeye bağlı olarak memleketin korunup kollanması adına özel eğitim almalı idiler.
Önceki gün tam bu konuyu irdeleyecek iken WhatsApp grubuma bir yazı düştü.
Yazarı, Kütahya Hava Er Eğitim Tugay Komutanlığı’nda askerlik görevimi yaparken komutanım olan bir subaydı. Kendisi blogspot sayfasında bu yazıyı kaleme almış ve grubumuzda paylaşmıştı.
Şimdi emekli olan komutanım yazısında hadiseyi değerlendirerek önemli noktalara değiniyordu. Bilhassa benim de yazmayı düşündüğüm gibi müfredata ve hocalara dikkat çekmişti.
Kendisinden izin alarak yazısını köşemde paylaşmayı uygun buldum.
“Cuntacı teğmenler” meselesi…
Kasım ayında Tuzla Piyade Okulunda teğmenler arasında bir şeyler oldu. Basına da yansıyan bu hadise üzerine bazı tepkiler gösterildi; MSB’lığı tarafından soruşturma da açıldı, lakin âdet olduğu veçhile pek de üzerinde durulmadan, bir an önce kapatılmaya çalışıldığı da gözlerden kaçmadı.
“Aman canım ne ki, alt tarafı teğmen bunlar, daha rütbeleri ne bunların” diye düşünebilirsiniz. “Aman Allah’ım, neler oluyor cunta hortladı, derhâl kelleler uçurulsun” da diyebilirsiniz…
Ben ise, bu olay hakkında geriye de yönelik olarak, idari ve hukuki inceleme başlatılması gerektiğini, değerlendiriyorum.
12 Eylül 1980 darbesinde Hava Harp Okulunda üç yılını tamamlamış bir öğrenci olmam hasebiyle, o yıllarda yaşadıklarımı unutmuş değilim. 28 Şubat Postmodern Darbe sürecini hâlâ tüm sıcaklığı ile hatırlamam sebebiyle; her ne kadar artık bizim devrelerimizin tamamı emekli olmuş olsa da TSK yapısının ne olduğunu çok iyi bilen bir kişi olarak, bu hadisenin ciddiye alınması gerektiğini ifade ediyorum.
FETÖ kalkışmasına millet olarak cumhuriyet tarihinin en şanlı direnişini gösterip, Osmanlı tokadıyla tüm darbecileri, yurt dışı bağlantıları ile birlikte yerle yeksan etmemizi müteakiben; “artık darbeler ve darbe zihniyeti bitmiştir” naraları atmış olsak da şimdi bir durup, “hele, neler oluyor arkadaş” demek icap etmiştir. Bu, teğmenler vesilesiyle…
Darbeler bitti mi, bitmedi mi? Bitmedi ise neden bitmedi?
FETÖ kalkışmasından sonra tüm askerî okullar boşaltıldı. Çok ciddi temizlik yapıldı. Devlet paranoyak derecede aşırı tepki ile büyük operasyonlar gerçekleştirdi. Haklıydı. Ölüm kalım meselesiydi. “Ya devlet başa ya kuzgun leşe” durumu vardı. “Ya herrü ya merrü” denildi. ABD aparatı FETÖ, en tehlikeli kanser hastalığı gibi bünyeden temizlenmeye çalışıldı. Buna rağmen, kriptolar varlığını sürdürmeye devam ediyorlar…
Sıfırlanan askerî okullara yeni öğrenci alınırken, cumhuriyet tarihinin en titiz, en dikkatli mülakatları yapıldı. Mülakatlara bizzat girmesem de komisyonları koordine eden kişi olarak komisyonlarda görev alan tüm üyelerin ne kadar ciddi ve hassas çalıştıklarına şahit oldum. FETÖ iltisaklı bir yana, âdeta hasbelkader uzaktan onlara bakmış insanlar dahi alınmadılar. Akrabalık derecesinde suyunun suyu bile düşünüldü. Vatanını milletini seven saf Anadolu çocukları tercih edilmeye çalışıldı. Çocukların zihinlerinde darbeciliğin tozu dahi olmasın diye hassas davranıldı.
Peki o hâlde bu çocuklar içerisinden nasıl, cuntacılık emareleri gösteren, Tuzla’daki teğmenler hadisesi zuhur etti? Bu meselenin, “bir teğmenin 10 Kasım töreninde yakasına Atatürk fotoğrafı takmamış olması” kadar basit olduğunu mu düşünüyorsunuz?
Pansuman tedbirlerle derin yaralar kapatılamaz!
Hayır, ben bu kadar basit olduğunu düşünmüyorum. Yakaya bir fotoğraf takılmaması aynı üniformayı giyen iki teğmeni, birbirine bu kadar düşmanca kavgaya götürmez! Belli ki içeride kamplaşma var! Birileri ikilik oluşturmaya çalışmış! Acı ki başarılmış!
Ankara’da mülakatlar esnasındaki şahsi gözlemim ve o zamanlarda kulağıma gelen fısıltıları dikkate aldığımda bende oluşan kanaat; gözlem altına almamız gereken en önemli hususun askerî okullar ve müfredatları olduğu yönündedir.
Mülakatlarda liyakatli, tertemiz çocuklar seçilip, Millî Savunma Üniversitesine gönderildi. Peki, Harp Okullarında neler oldu?
Sayın Cumhurbaşkanımıza açıkça sesleniyorum: “FETÖ Kalkışmasından sonraki öğretim yıllarında, Harp Okullarında ders veren öğretim görevlileri hakkında, emekli ve muvazzaf ayırımı yapmaksızın inceleme başlatılması talimatını verir misiniz, lütfen!”
Kalkışmadan sonra oluşturulan mülakat komisyonlarında görev alan emekli ve muvazzaf askerler ile Bakanlıklardan gelen görevliler, vazifelerini en güzel şekilde yerine getirmişlerdir. Pırıl pırıl öğrenciler seçilerek okullara gönderilmiştir. Peki, okullarda eğitim başladıktan sonra, bilhassa Kara Harp Okulu’nda özellikle askerî derslerde bu çocuklara neler verilmiştir?
Evet, MSÜ Rektörü Prof. Erhan Afyoncu ve Kara, Deniz, Hava Harp Okullarının Dekanları da isabetli seçimlerdi. Görevlerinin gereğini yapmaya çalışmışlardır. Kesinlikle onlar hakkında şüphe oluşturma gibi bir niyetim yoktur ve olamaz da. Ancak, bu insanlar sivildiler ve kuruma yabancıydılar. Ellerinde de sihirli değnek yoktu. Derslere eski öğretim görevlileri girmeye devam ettiler… Okullarda görev yapan öğretim görevlileri içlerinde yeterince temizlik yapılmamıştı veya yapılamamıştı. Darbeci zihniyeti taşıyan muvazzaf ve emekli subaylar askerî konularda ders vermeye devam ettiler. İşte teğmenlerin hadisesi bu durumun sonucudur.
Diğer önemli konu ise müfredat! Müfredatta yeterli düzenleme yapılabilmiş miydi? Mesela; demokrasi dersi var mı? Darbeler tarihi dersi var mı? Yapılan bütün darbeler lanetlenerek anlatılıyor mu? İnsan Hakları dersi konulmuş mu? Başka üniversitelerde çok gerekmese de MSÜ’nde bu ve benzeri dersler mutlaka olmalıdır.
Netice-i kelam; her şerrin hayra bakan bir tarafı da olurmuş, düşüncesinden hareketle teğmenler hadisesi bir sinyal olarak değerlendirilerek; Harp Okullarında hangi dersler okutuluyor ve özellikle askerî alanlardaki derslere kimler giriyor? Bu konu acilen ele alınmalıdır.
Pansuman tedbirlerle derin yaralar kapatılamaz!
Evet, “artık darbeler ve darbe dönemleri bitmiştir” diyoruz. Ama, zihinlerden de tamamen temizlenmeden darbeler bitmez!
Eğer, saf çocukların zihinlerine, birileri hâlâ zehir enjekte etmeye devam ediyorlarsa, tedbir almamak çok büyük gaflettir.
Millî gururumuz, iftihar vesilemiz olan ordumuz yurt dışında, özellikle terör bölgelerinde üstün başarılara imza atarken, içeride üç beş darbeci kalıntısının bu güzellikleri zedelemeye kalkmasına tahammül edilemez, taviz verilemez, tolerans gösterilemez.
Gürcan Onat, 19.12.2023
***
Şunu net olarak ifade etmek gerekir ki darbeler, işgaller ancak dikkat, uyanıklık ve zamanında tedbirle önlenir. İsrail’in Kıbrıs’ta attığı dehşet verici adımların yeni yeni ortaya çıkması gafletin nelere sebep olabileceğini göstermektedir.
Komutanıma bu dikkat çekici yazısı için teşekkürlerimi sunuyorum.
TEFEKKÜR
Halk-ı âlem bi’t-tab’ hubb-i vatan mecburidir
Bin gülistâna değişmez bûm bir vîrâneyi
Es’ad Muhlis Paşa
(Halkın yaratılışı doğal, vatan sevgisi ise mecburi
Baykuş, bin gül bahçesine değişmez bir viraneyi)
Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil
22.12.2023
Türkiye Gazetesi
https://www.turkiyegazetesi.com.tr/kose-yazilari/prof-dr-ahmet-simsirgil/darbeler-biter-mi-641195