Yine bir seçim sath-ı mailine girmiş bulunuyoruz. Muhtemel adaylardan biri seçiliyor, belediye başkanı olarak bir müddet şehri veya ilçeyi idare ediyor. Sonra yine seçilerek devam ediyor veya bırakıyor. Bazen kendileri bırakmasa da zaman aman vermiyor ve bıraktırıyor.
Aslında seçilmeye namzet olan bu adaylarımız için önemli olan şey güzel ve kalıcı hizmetlerle gönüllere taht kurmak olmalıdır. Bazen gidene ağlarsınız onu çok ararsınız. Bazen da davul zurna çalarak gönderirsiniz.
Rahmetli ünlü Destan Şairimiz Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu bu hususta ne güzel seslenir. Birkaç mısraını alalım.
Allah Allah demeyince
Güzel işler onabilmez
Cümle sular buz kesilse
Okyanuslar donabilmez
Vatan, bayrak, millet aşkı
Üflemekle sönebilmez
Eğer öyle sönebilse
Dünya böyle dönebilmez
Hak dilinden anlamayan
Halka himmet sunabilmez
Devlet soylu küheylandır
Muhannesler binebilmez
Evet, halka hizmet, himmet sunabilmek Hak dilini anlamaktan geçiyor. Hak dilinden anlamak haksızlık yapmamak, hep kendine yontmamak, adil olmak, fakiri fukarayı gözetmek, şefkatli, merhametli, cömert olmak ve daha nice nice güzel vasıflara sahip olmaktan geçmektedir.
Tarihimiz bu konuda sayısız misallerle doludur. Elbette ki tersi olan da az değildir. Bu itibarla idarecilerimizin tarih bilmeleri elzemdir.
Dünyaya gönül bağlayıp dünyalık için yaşamazlar. Hakkı tanımaktan halka hizmete ulaşmayı düşünürler. Şanlı peygamber efendimizin “İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olanıdır” hadis-i şerifini düstur edinirler.
Çelebi Mehmed Han
Osmanlı İmparatorluğunun ikinci kurucusu sayılan Çelebi Mehmed’in hayatı da bu hususta idarecilerimize, gençlerimize ibretlik vakalar sunar.
1402 yılında Emîr Timur ile yapılan Ankara Muharebesi kaybedilip babası Yıldırım Bayezid Han, Emîr Timur’a esir düşünce henüz 14 yaşındaki Şehzade Çelebi Mehmed uzun bir dönem Amasya, Gerede ve Bolu yöresinde zaman geçirmişti.
Bu bölge Osmanlıların en karışık yöresi idi. Emîr Timur’dan da destek alan mütegallibe beyler on bin-yirmi bin kişilik kuvvetlerle bölgede terör estirmiş, Çelebi Mehmed’i günlerce uğraştırmıştı.
O, bu sırada babasının vefat haberini de alınca iyice yıkılmıştı. Devlet adamlarının ve âlimlerin taziyeleri ve nasihatleri sonunda sabır ve tevekkül yolunu tutmuştu.
Keremli babasının ruhunu sevindirmek için hatim duaları okutmuş, fakirlere, düşkünlere nice sadakalar dağıtmış ve hayırlar yapmıştı. Yine sofralar kurdurarak günlerce yemekler vermişti.
O, babasının ruhu için hayrat ve hasenat yapmakta iken Emîr Timur’un Anadolu’yu terk etmekte olduğu haberi geldi.
Bu haber Çelebi Mehmed’i ve yanındaki silah arkadaşlarını fevkalade sevindirdi. Zira şu on aylık dönemde genç şehzâdenin gönlü keder rüzgârlarıyla perişan olmuştu.
Şimdi ise Emîr Timur’un çekilmesi ile Osmanlı ülkesini yeni ve daha çetin bir mücadele bekliyordu. Bu mücadele Bayezid Han’ın dört oğlu Emîr Süleyman, Musa, İsa ve Çelebi Mehmed arasında geçecekti.
Çelebi Mehmed kardeş kanının akıtılacağı böyle bir savaşa karşı isteksiz ve arzusuzdu. Nice canların nice yiğitlerin ve nice beylerin bu mücadelede ecel şerbetini içeceğini iyi biliyor ve üzülüyordu.
Din esaslarını ikame eyle!
Amasya’da iken bir gün musahiplerinden (sohbet arkadaşı) Molla Ali‘yi huzuruna davet edip dedi ki:
“Ya Molla Ali! Meydana gelen hadiseden ibret aldın mı? Babam Yıldırım Bayezid’in başına gelen musibet ve belaların sebebini düşünebiliyor musun? Görüyorsun ki, her birimiz bir yere ayrıldık. Kardeşim Musa Çelebi, İsa Çelebi’nin üzerine yürüdü ve Bursa’da tahta oturdu. Kardeşim Süleyman Çelebi ise Edirne’de tahta oturdu. Düşman bizden korkarken, şimdi biz âleme maskara olduk. Özellikle Edirne’de oturan kardeşim Süleyman Çelebi’nin fitne fesadından korkulur. Din ve devlete taşıdığım iyi niyet ve gayret, bu hadiseler karşısında beni daha da hassas kıldı. Gel seninle tac ve taht düşüncesini terk ederek hacca gidelim!”
Çelebi Mehmed bu sözleri hem söylüyor hem de ağlıyordu. Akşam ikisi de istihareye yattı. Çelebi Mehmed rüyasında dedesi Murad-ı Hüdavendigâr‘ı gördü. Yanında Emîr Sultan da vardı. Ona bir kılıç, bir de eğerlenmiş at vererek;
“Haydi yiğidim! Din esaslarını ikame eyle” dediler. Çelebi Mehmed, ata binmek istemediği hâlde, çaresizlik içinde binmek zorunda kaldığını ve Gelibolu istikametine doğru hareket ettiğini gördü.
Molla Ali de, aynı gece rüyasında Bursa’da olduğu hâlde Çelebi Mehmed’i tahtın üstünde Musa Çelebi’yi ise altında otururken görmüştü.
Bu rüyaları ilahî bir işaret olarak kabul eden Çelebi Mehmed, şimdi Osmanlı ülkesini birlik hâline getirmenin hesaplarını yapmaya başlamıştı.
Parçalanan devleti uzun mücadelelerden sonra tek elde birleştirdi. Anadolu’da dağılan birliği yeniden ikame etti. Emîr Timur’un ihya ettiği Anadolu beyliklerinden bir kısmını ortadan kaldırırken bir kısmını da tabi duruma getirdi. Bu özelliğinden dolayı ona “Osmanlı Devleti’nin ikinci kurucusu” denilmiştir.
Rumeli’de ise Türk nüfuzunu kuvvetlendirdi. Ömrünün tamamını savaşlarda geçiren bu kahraman hükümdar, katıldığı yirmi dört muharebede kırk yara almıştır. Kendisinden nakledilen şu söz hayat hikâyesini çok güzel ifade etmektedir.
“Çocuk yaşımda bunca belalar kim çektim, kimse çekmiş değildir.”
Ne yazık ki devleti eski haşmetine kavuşturmak için gece gündüz gayretle uğraşan bu Türk hakanı, henüz otuz iki yaşında iken hayata gözlerini kapayacaktı.
“Cihân hasm olsa!..”
Çelebi Mehmed siyasi başarılarının yanı sıra imar ve kültür faaliyetlerine de büyük önem vermiştir. Bursa, Edirne ve Amasya’da pek çok eser yaptırmıştır. Bursa’da Yeşil Cami adıyla tanınan mabedi gerek inşaatında kullanılan mermerlerin nadirliği gerekse onu süsleyen oymaların zarafeti itibarıyla şehrin başlıca şaheserlerinden biridir. Bu caminin karşısına yüksekçe bir mevkide kendi türbesini yaptırdı. Türbenin karşısına düşen medresesi bugün müze hâline getirilmiştir.
Bunlardan başka Edirne’de Emîr Süleyman tarafından inşasına başlanan ve Musa Çelebi tarafından devam ettirilen Ulucami‘nin tamamlanması ona nasip oldu. Bu camiye vakıf olmak üzere Edirne’deki bedesteni yaptırdı. Oğlu Şehzâde Kasım bu caminin bahçesinde medfundur.
Çelebi Mehmed, ilim adamlarını himaye ve teşvik ederdi. Onlara karşı hürmetkâr ve cömertti. Bu itibarla kısa süren hükümdarlığı döneminde namına muhtelif mevzularda eserler yazılmıştır. Devrin en güzide ilim adamları arasında İbni Arabşah, Abdurrahman Merzifoni, Molla Sarı Yakub, Molla Kara Yakub, Kafiyeci Muhyiddin, Kadı Feyzullah ve Rükneddin Ahmed sayılabilir.
Sultan Çelebi Mehmed bazen şiir de söylemiştir. Tezkirelerde rastlanan bu şiiri onun takvasını, Cenab-ı Hakk’a karşı sarsılmaz imanını göstermektedir.
Cihân hasm olsa, Hakk’dan nusret iste!
Erenlerden duâ vü himmet iste!
Çalup dîn aşkına udvâne şimşîr,
Anuban çâr-ı yârı hidmet iste!
Eğer leb-teşne isen ey bed-endîş;
Bu deşne çeşmesinden şerbet iste!
Geçenden geç, demür taşdan sakınma,
Demüri mahv edenden kuvvet iste!
Çevürme yüz muhalifden Mehemmed,
Adûyı arsadan sür vüs’at iste!
TEFEKKÜR
İkbale inanma iyiliği bil
Bugün burda ise yarın orda bil
Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil
22.02.2019
Türkiye Gazetesi
https://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/prof-dr-ahmet-simsirgil/606688.aspx