Suriye’deki gelişmeler bizdeki bazı kesimlerin İslam düşmanlığını bir kez daha gözler önüne serdi. Kanlı diktatör Esad’ın zulmünden kaçarak ülkemize sığınan Suriyelilere karşı yıllardır yapılan düzenli ve organize saldırıların da artık ekonomik sebepler gibi gayeler taşımadığı net bir şekilde anlaşıldı.
Gerçi Esad’ın hapishanelerindeki korkunç katliamlarını gören bir kısım insan evvelce söylediklerine pişmanlığını dile getirdi. Ancak bu işi organize tertip edenler ve onların gönüllü propagandistleri mevzuları başka yönlere çekmekte pek mahirler.
Önce Esad’ın gitmemesi için çırpındılar. Esad kaçarken dahi kendisiyle masaya oturulması yönünde akıl dışı girişimlerde bulundular. Esad’ın dünyaya saçılan korkunç katliamlarını görmemek için gözlerini kapadılar!..
Nihayet Suriyelilerin Emevi Camii’ndeki şükür secdelerine saldırarak gözleri kadar gönüllerinin de kör olduğunu gösterdiler. Bu konuda CHP Genel Başkanı Özgür Özel ile İBB Başkanı İmamoğlu’nun ifadeleri yazıklar olsun denilecek cinstendi!..
Bunların sözcüleri de kendilerine malzeme üretiyor gündemi hep başka yerlere taşıyordu. Nitekim İbrahim Kalın’ın Emevi Camii’nde şükür namazı kıldığı ve Şam sokaklarında tekbirlerle karşılandığı anlar da, Halk TV’de “üretilmiş görüntüler” olarak nitelendirildi.
MİT Başkanı İbrahim Kalın’ın Emevi Camii’nde kıldığı namaza dahi tahammül edilemedi. Sen özel memursun dediler. Memurlar namaz kılamazmış gibi.
Bir türlü 61 yıldır milleti inim inim inleten Baas rejiminden kurtulan Suriyelilerin Şam ve diğer merkezlerindeki mutluluğun dünyada yankılanan parlak görüntülerini içlerine sindiremediler.
İnsan “Bu nasıl bir kin ya Rabbi!” demekten kendini alamıyor.
Son olarak da Emevi Camii’nin adından hareketle Emeviler hakkında sosyal medyada ahlaksızca ifadeler kullanmaya başladılar.
Kendi tarihini hiç bilmeyen cahiller Emevi tarihini mi bilecek? Kendi bin yıllık muhteşem tarihlerine küfredenler Emevileri mi sevecek?
Maalesef ülkemizde Emevi tarihi ile alakalı konuşan ve yazanlar Şii tarihçilerin kaleminden damlayan kin dolu satırların pençesi altındadır. Bunlar Sahabiden olan Hazreti Ebu Süfyan ve Hazreti Muaviye’ye “Hazreti” kelimesini kullanmanızdan dahi büyük rahatsızlık duyarlar. Yüzleri “Tokat bakırı” gibi kıpkırmızı kesilir.
Nitekim bunlardan bir akademisyen, yıllarca Diyanet İslam Ansiklopedisi’nde çalıştı. Yüzlerce madde yazdı. Hazreti Ebu Süfyan ve Hazreti Muaviye’ye “münafık” hatta “münafıkların başı” diyerek dolaşırdı. Oysa bu ifadeleri Şii tarihçilerden başka hiç kimse kullanmadı. Ehl-i sünnet Müslüman tarihçiler asla böyle bir ifadede bulunmadılar. Yaşar Nuri Öztürk dini bozduğu meselelerde hep “Emevi işi” diyerek küçümser, kötüler ve zihinlere öyle yerleştirirdi. Bilhassa meş’um ve hemen herkesin kalbinde bir yara olan Kerbela hadisesini kullanarak da bu kin ve adaveti körüklerdi.
Oysa uğursuz ve istenmeyen bir olay dolayısıyla o hadiseden önce ve sonra yaşayanlar hatta o hadise ile hiçbir ilgisi olmayanlar nasıl suçlanır ve yargılanır. Bunu düşünmezler bile!
Bu vesile ile bugün Hazreti Muaviye’nin ağabeyi Hazreti Yezid bin Ebi Süfyan’dan bahsedeceğim.
Hazreti Yezid bin Ebi Süfyan
Yezid bin Ebi Süfyan, Mekke’nin fethiyle beraber Müslüman olmuş sahabîlerdendir. Arabistan Yarımadası’nda önemli bir konuma sahip Benî Ümeyye ailesine mensuptur. Babası Ebu Süfyan, Mekke’nin ileri gelenlerindendir. Kız kardeşi Ümmü Habîbe’den dolayı Peygamber Efendimizin kayınbiraderidir. Şanlı Peygamber Efendimize vahiy kâtipliği de yapmıştır.
Yezid bin Ebî Süfyan, Mekke’nin fethinden hemen sonra Hevazin kabilesine karşı gerçekleştirilen Huneyn Savaşı’na babasıyla beraber katıldı. Bu savaştan sonra Peygamber Efendimiz tarafından Teyma’ya vali olarak atandı. Çok geçmeden yine Resulullah’ın emriyle Necran’a vali gönderildi. Ayrıca Benî Firas’ın zekâtını toplamakla da görevlendirildi. Onun Sevgili Peygamberimiz tarafından vali ve zekât âmili olarak görevlendirilmiş olması, değerini göstermesi açısından mühimdir.
Hazreti Yezid’in faaliyetleri, ilk iki halife, Hazreti Ebubekir ve Hazreti Ömer döneminde daha da yoğunlaşacaktır.
Hazreti Ebubekir döneminde (632-634) ilk önemli görevi Şam üzerine gönderilen orduya sonradan başkomutan atanmasıdır.
Hazreti Yezid bin Ebî Süfyan atına binmiş Şam’a doğru yola çıkacağı sırada koyulacağı Halife Hazreti Ebubekir kendisine şu nasihatlerde bulunmuştu:
“Ey Yezid! Siz ülkelere varacaksınız. Yemek yemezden önce Allah’ın adını anın ve yemeğin sonunda da Allah’a hamdedin! Kendilerini manastırlara kapamış/adamış insanlar göreceksiniz; bu kimseleri dinleriyle baş başa bırakın! Şeytanın başları üzerinde oturaklar edindiği kişiler göreceksiniz; bunların başlarını vurun! Kadını, çocuğu ve yaşlı kimseleri öldürmekten sakının! Hayvanları öldürmeyin! Sakın yapılara zarar vermeyin ve onları yıkmayın! Ganimeti çalma! Verdiğin sözden geri dönme! Sakın ihanet etme! Şunu asla unutma ki Allah kendi dinine yardım edenlere ne olursa olsun yardım edecektir.”
İslam savaş hukuku ve ahlakı açısından önemli bilgiler ihtiva eden bu tavsiyeler, o gün olduğu gibi bugün de bütün yönleriyle canlılığını korumaktadır:
Hazreti Yezid bu seferde Busra, Amman ve Belka’yı fethetmiştir.
Yezid bin Ebî Süfyan, Hazreti Ebubekir devrinde olduğu gibi Hazreti Ömer devrinde de fetih hareketlerinde etkin bir rol oynadı. Hicri 14. yılda gerçekleşen Dımaşk’ın fethinde büyük başarılar gösterdi. Dımaşk’ın fethinden sonra Yezid bin Ebî Süfyan, sahil şehirleri olan Sayda, Irka, Cübeyl ve Beyrut üzerine yürüdü. Öncü kuvvetlerinin başına atadığı kardeşi Hazreti Muaviye bin Ebî Süfyan ile birlikte buraların fethini kolayca gerçekleştirdi.
Ebu Ubeyde bin Cerrah, Dımaşk’ın fethini tamamladıktan sonra, yerine Yezid bin Ebî Süfyan’ı vekil olarak bıraktı.
Gaza ile geçen bir ömür!
Hazreti Yezid, Yermük savaşında (636) ise Halid bin Velid’in maiyetinde bulunuyordu. Hazreti Halid kendisine ordunun sol cenah komutanlığını verdi. Bu ünlü komutan son derece zorlu geçen savaşta büyük başarılar gösterdi. Babası Hazreti Ebu Süfyan da ilerlemiş yaşına rağmen bu savaşta bulunmuş ve askeri teşyi edici hizmetler ifa etmişti. Düşmanın ezici kalabalığı karşısında İslam ordusunda çözülmeler başladığında Hazreti Ebu Süfyan’ın bu azmi mücahidler üzerinde büyük etki yapmıştır. Bizans ordusu bu savaşta büyük hezimet yaşamıştır.
Hazreti Ömer, Dımaşk valisi Ebu Ubeyde bin Cerrah’ın vefatı üzerine yerine Yezid bin Ebî Süfyan’ı vali olarak atadı ve Kaysariye halkı ile savaşmasını emreden bir mektup yazdı. Bu emir üzerine Hazreti Yezîd, on yedi bin kişilik bir orduyla şehrin üstüne yürüdü ve kuşatma altına aldı. Bu sırada rahatsızlanarak komutanlığı Hazreti Muaviye’ye bırakarak Dımaşk’a döndü.
O da şehri kısa bir sürede fethedecektir.
Hazreti Yezid bin ebi Süfyan aynı yıl vefat edecektir. Onun vebadan şehit düştüğü yolunda rivayetler de mevcuttur. Kendisinden sonra Şam valiliğine baba bir kardeşi olan Hazreti Muaviye bin Ebî Süfyan getirilecektir.
Ebû Süfyan’ın en faziletli evladı ve “Yezîdü’l-hayr” olarak tanınan Yezid bin Ebî Süfyan, kendi kabilesinin önde gelenlerinden biri olmuştur. İslamiyete girmesiyle birlikte vefatına kadar neredeyse bütün ömrü gazalarda geçmiştir. Savaşlarda gösterdiği başarılar, onun vefatına kadar önemli vazifelerde bulunmasını sağlamıştır. İslamiyet’ten önce de okuryazar birkaç kişiden biri olan Yezid bin Ebî Süfyan, savaşçı kişiliğinin yanında eğitime de büyük önem vermiştir. Şam valisiyken Halife Hazreti Ömer’e şehrin nüfusunun arttığını, halkın, Kur’ân-ı kerim ve fıkıh öğretecek kimselere ihtiyaç duyduğunu belirten bir mektup kaleme alarak yardım istemiştir. Bunun üzerine Hazreti Ömer, Muaz bin Cebel, Ubade bin Sâmit ve Ebü’d-Derda’yı bu konuda görevlendirmiştir. Kendisi Peygamber Efendimizden ve Hazreti Ebubekir’den hadis rivayetinde bulunurken, ondan da birçok kimse rivayette bulunmuştur.
Emeviler denildiğinde derhâl kötüleme ve karalama furyasına girişenler, biraz İslam tarihini doğru kaynaklardan okuma zahmetine katlanmış olsalardı Şia’nın Müslümanlar içerisine daha ne fitneler kattıklarına şahit olurlardı.
İnşallah Emeviler ile ilgili bilgiler vermeye sonraki yazılarımızda da devam edeceğiz…
TEFEKKÜR
Hak u bâtıl nûr-i adl ile nümâyandır Said
Fark olunmaz nîk ü bed gitse nazardan âf-tâb
Diyarbakırlı Said Paşa
(Doğru-yanlış adalet ışığıyla anlaşılır Said,
Ayırt edilemez iyi ile kötü, güneş batınca)
Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil
27.12.2024
Türkiye Gazetesi