İki haftaya yakın süredir seçim değerlendirmeleri ve tartışmaları bitmedi. Kolay kolay da biteceğe benzemiyor. Partiler de artık seçim tahlillerini yapacak ve yeniden rotasını çizerek ilerlemeye devam edecekler.
AK Parti şu anda icranın da başı olduğu için bir taraftan ülkeyi idareye devam edecektir. Yaptıkları ve yapamadıkları ile önümüzdeki ilk seçimde tekrar milletin huzuruna çıkacaktır. Muhalefetin ise böyle bir derdi yoktur. O, sadece vaatleri ve tenkitleri ile milletin huzuruna varmaktadır. Bu itibarla fazla yıpranmamaktadır.
İşte bu yüzdendir ki hükûmet seçim kaybettiğinde tenkitler ve değerlendirmeler daha fazla olmaktadır. “Biz nerede hata yaptık ki millet bizden yüz çevirdi? Neden bize yeniden teveccüh göstermedi?” suallerine daha fazla muhatap olmaktadır. Doğrusu da budur!
Şurası muhakkak ki tenkitler doğru yapılırsa sonuca varılır, netice alınır. Değerlendirmeler yanlış olursa daha da felakete gidilir. Bu itibarla AK Parti yetkilileri dile getirilen tenkitlerin her birini ciddi tarzda değerlendirmeye açmalıdır.
Öncelikle şunu belirteyim ki seçim gecesi neticeler yüzde 99 belli olduğunda Cumhurbaşkanımızın sarf etmiş olduğu bir cümle aslında bütün değerlendirmelerin özü gibiydi.
Malumunuz AK Parti 31 Mart seçimlerinde, gönül belediyeciliği sloganını rehber edinmişti. Belki de Sayın Cumhurbaşkanımız seçim sonuçlarının belli olduğu gecede bu hususa atıfla;
“Halkımızın gönlüne girebildiğimiz yerlerde seçimleri kazandık giremediğimiz yerlerde ise kaybettik” dedi.
Bir Osmanlı mütefekkiri bu hususu ne güzel tasvir etmişti:
Hüner bir şehir bünyad eylemektir
Reaya kalbin abad eylemektir.
Evet şehirler imar edilecek ama halkın gönlü de asla ihmal edilmeyecek. Halka tepeden bakılmayacak. Kibir yoluna sapılmayacak. Sayın Cumhurbaşkanımız da bu hususları her vesile ile dile getirmiş ve parti yetkililerini uyarmıştı. O gece de bu söylemiyle, teşkilatlarına acı da olsa bu gerçeği hatırlatarak mesajını vermiş bulunuyordu.
Bazı vekillerin beka meselesi!
Peki milletin gönlüne girilemeyen yerlerde temel nedenler nelerdi? İşte asıl değerlendirme de bu noktada yapılmalıdır. Zira bunu sadece kaybedilen yerlerdeki adaylarla açıklamak hatanın en büyüğü olacaktır.
Ben geçen haftaki yazımın sonunda, “Seçmenin siyasi bakımdan AK Parti’ye ve özellikle Cumhurbaşkanımıza verdiği en önemli mesajın ‘Ne olur sesimi duy, sana ulaşamıyorum!’ şeklinde olduğu kanaatindeyim” diye belirtmiştim. Ulaşabilirse neler olacaktı, “İnşallah bu konudaki değerlendirmemi haftaya Cuma Divanı’nda yazacağım” demiştim.
Bunun için diyorum ki, seçim öncesi AK Parti bazı değerlendirmeleri dikkate almış olsaydı kaybettiği yerlerin en az %50’sini kazanırdı. Zira bu noktalarda kaybettirenler büyük çoğunlukla adaylar oldu. Fakat bu, adayların başarısızlıkları sebebiyle değildi. Bir kısım adayların başarılı oldukları hâlde tekrar gösterilmemeleri nedeniyle oldu. Yani bir anlamda AK Parti, kendisi ile çatıştı!
Hatırlarsanız 1 Şubat 2019 tarihli yazımda, “Vekillerin yeni görevi mi?” şeklinde bir başlık kullanmış, Sinop ve Bursa’daki yanlış hareketlere de dikkat çekmiştim.
Sinop’un Ayancık ilçesinde halkın gönlüne girmiş başkanı (Aslan Özdemir Bey), vekilin de içinde bulunduğu bir ekip, ayak oyunları ile tekrar aday göstertmediler. Ayancık halkı da bu duruma açık ara denecek bir şekilde cezayı kesti! Yazık oldu.
Bursa’da ise, adı artık bütün Bursalıların diline düşmüş bir vekil de her ilçeye kendi adaylarını koyabilmek için görülmemiş bir mücadele verdi. Dikkat ediniz kazanacak kimseleri, halkın gönlüne girenleri değil kendi adaylarını ve kendi gönlünde olanları seçtirmek sevdasındaydı. Bu maksatla Gemlik’te AK Parti’nin sevilen ve gerçekten hizmet vermiş olan başkanını (Refik Yılmaz) yediler. Gemlikliler de kahrederek onları yedi! Bursa Nilüfer’e bir önceki seçimde CHP Büyükşehir Adaylığı için çalışmış birini AK Parti’ye getirmek de yine bu Bursa vekilinin marifeti idi. Keza Nilüfer adayı Ağrılı olduğu için iki Ağrılı olmaz diyerek, Bursa Yıldırım’ın gönüllere taht kurmuş başkanını (İsmail Hakkı Edebali) harcatmak da bu vekilin sinsi bir kurgusuydu. Bursa Büyükşehir Başkanlığı kaybedilmedi ise bunda, Alinur Aktaş Bey kadar Yıldırım’da gerçekten sevilen, Edebali Bey’in hizmetlerinin etkisi büyüktür. Nilüfer’i kazanırız dediği aday AK Parti’ye bir oy fazla getiremezken Edebali’nin gitmesi ile CHP, Yıldırım’da oyunu ikiye katladı…
Evet, ben seçimden iki ay önce yaptığım tahlilin sonuçlarını göstermiş oldum. Şimdi bu vekiller rahat uyuyorlar mı acaba? Ayancık ve Gemlik gitti diye üzülüyorlar mı? AK Partili gönülleri fethetmiş adaylarla mücadele edersen böyle olur.
Bir kez daha söylüyorum. Adaylık ve temayül yoklamalarında ister vekil ister belediye başkanı asla etkili olmamalı. Zira halk zaten seçimlerde bunları sorgulayacaktır. Temayül yoklamaları milletle olur ve neticesi de gelir. Bu konuda Cumhurbaşkanının tamamen kendisiyle irtibatlı danışmanları olmalı ve bunlar 3-5 ayda bir bölgeleri ile ilgili olarak başkana raporlar sunmalıdır. Ancak bu şekilde adaylar konusunda hataya düşülmez diye düşünüyorum.
Çayeli’nde sağlıklı bir temayül yoklaması yapılsa kaybedilir miydi? Elbette ki hayır! Hayati Yazıcı hâlâ millete tepeden bakmaya devam etsin. Millet kendisini bir daha koymamak üzere gönlünden ve kalbinden silmiş durumdadır. Anlasın artık!
Netice olarak yukarıda Tayyip Bey ve Sayın Bahçeli samimi olarak devlet için beka mücadelesi verirken aşağıda birileri ve bazı vekiller kendi bekalarının derdine düşmüş bulunuyorlardı!
Seçimde şu da görüldü ki mevki ve makama doymuş adaylar ile de seçim kazanılmıyor. Büyükşehir Başkanlığından Büyükçekmece’ye aday olmak daha baştan adayın gayretini heyecanını öldürüyor. Binali Bey Meclis Başkanlığından istifa edip İstanbul’a gelinceye kadar İmamoğlu bütün semt pazarlarını bir kez gezmiş bulunuyordu. Bizim medya ise hâlâ Binali Bey’in Meclis Başkanlığının derdinde idi.
Kurb-ı sultan, âteş-i sûzan
İkinci olarak AK Parti, artık bir kısım uygulamalarını da gözden geçirmelidir. AK Parti’ye zarar verenlerden bazıları halkın içine hiç girmedikleri ve hiç görünmedikleri hâlde icrada etkili olup halkın zıddına işler çevirenlerdir. Malum olduğu ve tarihimizde sayısız örnekleri görüldüğü üzere Başkan’a yakın olmak tehlikelidir. Onun için, “Kurb-ı sultan âteş-i suzan” (sultana yakın olmak yakıcı ateştir) sözü darb-ı mesel olmuştur. Zira burada yapılan hatanın bedeli çok ağır olur.
Cumhuriyet dönemlerinde ise başbakanların yakın çevresi hatalı hareketlerde bulundukça, kendilerine bir şey olmaz ise de millet faturayı idareciye keserdi. İnönü, Demirel, Özal, Çiller bundan oldukça nasiplenmişlerdir. Tayyip Bey’in yakınları da bu hususa azami dikkat sarf etmelidir. Zira hataya sürükleyenler genelde hep başkanın yakınlarını öne koyarak yaptırmaya ve yanlışları örtbas etmeye çalışırlar.
Ben bu noktada seçim değerlendirmesinde KADEM’in faaliyetlerinin de dikkate alınması düşüncesindeyim. Zira bu kurumun uygulamalarından memnun olan bir tek kişiye rastlamadım. Kime sorsam yaka silkiyor ama kimse de tek laf edemiyor. Zira KADEM’in Başkan Yardımcısı Sümeyye Erdoğan Bayraktar Hanım olunca bir anda diller tutuluyor. Öyleyse en fazla dikkat edenin de Sümeyye Hanım olması gerekmez mi? Zira hatalar onun da en çok sevdiğinin hanesine yazılıyor değil mi?
Görüldüğü kadarıyla bu kuruluş Türk aile yapısını derinden sarsıyor. 6284 Sayılı Kanun, Türk ailesini Almanya, Fransa, Hollanda çizgisine doğru getiriyor. Ailenin kızlarını, ana baba etkisinden çıkarıp sorumsuz bir şekilde sokağa doğru çekiyor. KADEM’in faaliyetleri en fazla CHP’lileri ve feministleri sevindiriyor, zevkten ellerini ovuşturuyorlar. Bu kurumun faaliyetlerinin zararları on yıl sonra geri dönülmez bir şekilde dokuz şiddetinde deprem yıkıcılığıyla hissedilecektir.
Bizi milletin gönlünden çıkaran uygulamalara da göz atmazsak sonuç felaket olur. Bazılarının AK Parti idealleri ile bir derdi yok. Merak etmeyin onlar yeni oluşumlarda da hemen yerlerini alacaklardır. Fazla geriye gitmeyin. Cumhuriyet Tarihi bile bunun örnekleri ile doludur.
Aramıza perde olanları…
Geçen hafta Medyanın seçimdeki hatalarına da kısaca değineceğimi ifade etmiştim. Maalesef bu seçim süresince AK Parti’ye yakınlığıyla bilinen bazı medya kanalları en büyük kötülüğü AK Parti belediyelerine karşı yaptı.
Bana göre bu seçimin galibi Tayyip Bey ile Devlet Bahçeli Bey’in muazzam uyumu ve gayretleri bir tarafa bırakılırsa tamamen AK Partili belediye başkanlarınındır. Medyamız İmamoğlu ve Mansur’a çatmak yerine keşke onların milletin kalbine girmiş hizmetlerini aktarabilseydi. Başkanları davet edip beş yıl önce vadettiklerini ve başarıp başaramadıklarını tarafsız ve hatta sorgular biçimde kendilerine tevdi etseydi. “Bugün ne hakla milletin karşısına çıkıyorsunuz?” deseydi. Ve aynı sualleri hatta daha da yumuşak şekilde CHP’li belediye başkanlarını da davet edip sorsaydı. Millet farkı ve mukayeseyi en şeffaf açılımı ile görür ve gereğini yapardı.
Medya bu programları ile onların şehircilik hizmetlerinin yanı sıra kültürel ve sosyal alanlardaki başarı öykülerini millete göstermiş olacaktı. Zira başkanlarımız genel olarak söylüyorum hemen her alanda fevkalade hizmetler sundular ve bence karşılığını da gördüler. Göremedikleri yerler ise genelde sevdiği adayların ayağının kaydırılmasından olmuştur. Nitekim İstanbul’da 39 ilçeden 24 ve Ankara’da 25 ilçeden 19 ilçeyi AK Parti belediye başkanlarının tekrar kazanması bunun en büyük göstergesidir.
Bizim medya ise eski CHP zihniyetli spikerlerin görevine soyundu ve sabah akşam İmamoğlu ve Mansur’a saldırarak kendilerini mağdur noktasına getirdi ve yüceltti. Bazıları “CHP’li belediyeler hiçbir iş yapmadıkları hâlde nasıl kazanıyor” diyerek şaşkınlıklarını beyan ediyorlar. Bunlar iki zihniyet arasındaki farkı bilmeyenlerdir. CHP ideoloji partisidir. AK Parti ise hizmet ve gönül hareketidir.
Bu itibarla Cumhurbaşkanımızın ifade ettiği gibi sadece hizmet etmek yetmiyor, gönüllerin de kaybedilmemesi lazım.
Dost acı da olsa doğruları söyleyendir. Evet, bir kez daha ifade edeyim ki, 31 Mart’ta milletin bağırarak verdiği mesaj şu oldu:
“Reis’im biz seni seviyoruz! Fakat ne olur sesimizi duy! Aramıza perde olanları da, artık mecburen kaldıracağız.”
Peki bu sesleri duyuracak bir danışman var mı?
İnşallah, değerlendirmelerin hakkıyla ve sağlıklı bir şekilde yapılabilmesi temennisiyle…
TEFEKKÜR
Dil verdiğimiz yâre nigah-ı gazabından
Tasrihe mecal kalmadı imâ ile geçtik
Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil
12.04.2019
Türkiye Gazetesi
https://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/prof-dr-ahmet-simsirgil/607453.aspx