Azerbaycan, 28 sene sonra Karabağ’da destan yazdı. Tarihî bir zafere imza attı…
Elbette bu zaferden çıkarılacak çok dersler var. Bunları görmek, bilmek ve değerlendirmek gerekir.
Zira mağlubiyetlerden sonra dersler daha çok alınır. Acı vardır, elem vardır üzüntü vardır. Zaferleri ise genelde rehavet takip eder.
Nitekim Azerbaycan, 28 senedir Hocalı katliamının acısı ile yüzleşiyor ve Ermenistan’ın aşağılayıcı tavrını yüreğinde hissediyordu.
Bunun için daha bir teyakkuzda idi.
Ermenistan ise şımarıklığın verdiği bir ruh hâli içerisinde davranışlar sergilemekteydi. Birleşmiş Milletlerin kararlarını hiçe sayıyordu. Muhtemeldir ki Minsk grubu ülkeleri içerisinde yer alan bilhassa Fransız ve ABD’li yetkililerin kapalı kapılar ardında verdiği desteğe güveniyordu.
Paşinyan’ı bilhassa Soros ve Avrupa ziyadesiyle desteklemekteydi. İktidara gelişi dahi onların sayesinde olmuştu. Bunun içindir ki Rusya ile irtibatlarını en aza indirmişti. Gürcistan’da NATO ile ortak tatbikatlara katılması bunun en büyük göstergesi idi.
Rus taraftarı devlet adamlarına (Robert Koçaryan, Haçaturov vb) karşı davranışları Putin’i çileden çıkarmaya yetiyordu. Nitekim savaş sırasında Putin’in kendisini bir telefon konuşmasında dünyaya rezil etmesi boşuna değildi.
Dolayısıyla Ermenistan’ın kendisini Batı’ya aitmiş gibi görmesi daha fazla rehavete sürüklemiş ve kibrini zirveye taşımıştı.
Şimdi aynı durum tersine dönmemelidir. Yani Azerbaycanlı kardeşlerimiz ve idarecileri zafer sarhoşluğuna düşmemelidir.
Hatta ezilmiş bir Ermenistan’ın bunu temizlemek adına bütün oyunların, tertiplerin, hazırlıkların içine gireceğini asla unutmamalıdır.
Burada ezilen sadece Ermeniler değildir. Ezilen Ermenileri açıkça tahrik eden Fransa’dır Macron’dur. Yine ezilen savaş boyunca Macron kadar açık görünmeyen Avrupalı ve ABD’li bir kısım idarecilerdir. Ezilen Ermeni diasporasıdır.
Dolayısıyla bunlar bugünden itibaren yeni hazırlıkların içine girecek nerede hata yaptıklarını sorgulayacak bu mağlubiyeti hangi şartların getirdiğini düşüneceklerdir.
Ecdadımız bunun için, “Su uyur düşman uyumaz” derlerdi. Her zaman agâh ve uyanık durmaya dikkat ederlerdi.
Bu son savaştan çıkarılacak derslere bir göz atacak olursak, öncelik silah sanayiindedir.
Kuvvet ve savaş atları!
Ermenistan’ın silah sanayiindeki tavrı eski askerî zihniyete dayanıyordu. Ordularını özellikle tanklar ve ağır silahlarla güçlendirmeye önem veriyorlardı.
Buna karşılık Azerbaycan ise mobil güçler drone teknolojisi ile modern yaklaşımı benimsemişti.
Dolayısıyla bugün Azerbaycan’ın attığı adımların ne kadar yerinde olduğu bir kez daha görüldü. Bir anlamda Karabağ zaferi, savaş teknolojisinde eski anlayışları da çöpe atmıştır. Denizde yüzen, karada yürüyen araçlar ne kadar cesametli olsa da devrini bitirmiştir. İHA ve SİHA gibi savaş aletleri yeni bir devrin kapısını aralamıştır.
Bu konuda Türkiye’nin attığı dev adımlar ve Azerbaycan’da kardeşlerine sağladığı faydalar büyük zaferin mimarı olmuştur.
Nitekim tarihte de bu nevi örnekleri bilmekteyiz.
Yavuz Sultan Selim Han Mısır’a aldıktan sonra son hükümdarı Tomanbay’ı esir etmişti. Bu dönemde Tomanbay ile uzun sohbetleri de olmuştu. Bunlardan birinde Tomanbay, Selim Han’ı; Osmanlıların Memluklu ordusunu kahramanlığı ile değil top ve tüfek gibi ateşli silahlarla yenmekle itham etmişti.
Selim Han ise büyük bir devletin başında olmak hasebiyle kendisinin bu silahlardan neden edinmediğini sormuş ve Enfal suresi 60. Âyet-i kerimesini okumuştu.
Cenâb-ı Hak mealen şöyle buyurmaktaydı.
“Düşmanlara karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet ve savaş atları hazırlayın ki, onunla Allah’ın düşmanlarını, sizin düşmanlarınızı ve onların ötesinde sizin bilemeyip de ancak Allah’ın bildiği diğer düşmanları korkutup yıldırasınız. Allah yolunda her ne harcarsanız, onun karşılığı size eksiksiz ödenir, size asla haksızlık yapılmaz.”
Bu âyet-i kerime zamanla halk arasında, “düşmanın silahı ile silahlanınız” vecizesini yerleştirmiştir. Çalışmadan, ter akıtmadan, düşmanın kullandığı silahlardan edinmeden hatta daha güçlüsünü yapmadan Cenâb-ı Hak’tan yardım beklemek münafıklık alametidir.
Bunlar yerine getirildiği anda Cenâb-ı Hak vaadini yerine getirir düşmanın kalbine büyük korkuyu yerleştirir ve 28 yıldır susmuş bulunan ezan sesleri Karabağ’da yeniden duyulur…
Başarının ikinci büyük sebebi ise birlik ve beraberliktir.
Ermenistan kurulduğu andan beri yenilmez olarak görülüyordu. Devamlı olarak lehine gelişmeler yaşanmıştı. Nitekim bu rahatlıkla Fransa’nın tahriki üzerine haksız ve hukuksuz olarak bir kez daha Azerbaycan’a saldırmıştı.
Oysa bu defa eski Türkiye yoktu. Sayın Cumhurbaşkanımız bu haksızlık karşısında Birleşmiş Milletlerin ve Avrupa’nın ve Minsk grubunun sessiz durduğunu görünce, “Kendi göbeğimizi kendimiz keseriz” diyerek sonuna kadar kardeş Azerbaycan’ın yanında olduğunu dünyaya duyurdu.
“İki devlet tek millet” olmanın gereğini tam anlamıyla yerine getireceklerini bildirdi.
Kardeş Azerbaycan’a moral, maneviyat ve askerî gücü, kuvveti verdi.
Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
“Birlik ve beraberlikte rahmet var, ayrılıkta ise azab-ı ilahi vardır” (Beyheki)
İşte bu birliktelik ve muhabbet tarihî zaferin kapısını aralayan çok önemli ikinci husus olmuştur.
Türkiye’nin büyük prestiji!
Bugün bazılarının Rusya’nın savaşın son seyrinde oynadığı role bakarak bu tarihî zaferi küçümsediği görülmektedir. Bunlar yirmi sekiz yıldır işgal edilen toprakları ve akıtılan gözyaşlarını unutmuş hâldedirler. Türkiye Azerbaycan’ı desteklemeye başladığında, “Efendim düşmanlarımızı artırıyoruz”, “Rusya bu noktada boş durmaz”, “Avrupa ve Amerika Ermenileri asla yedirmez” şeklinde TV’lerde günlerce yapılan yaygaraları sanki duymadılar. Şimdi elde edilen kazanımları az buluyorlar.
Bu İttihatçı tavırları tarihte biz çok gördük. Tarihten bî-haber cahiller koskoca bir imparatorluğu toprağa gömdüler. Sonra da kahraman edasıyla meydanlarda gezdiler.
Neticede Azerbaycan işgal altındaki topraklarını bir bir ezici zaferlerle kurtarmıştır. Ermenilerin o kibirli burnunu kırmıştır.
Rusya’nın barış gücü bulundurması elbette onlar için önemlidir. Fakat şu anda böyle bir girişime karşı durmak yerinde bir siyaset değildir. Azerbaycan bundan sonra diplomasi adımlarını yine hak ve hukuku çerçevesinde dikkatli bir tarzda atmaya devam edecektir. Zira hukukta haklı durumda bulunmak dünya siyaseti açısından fevkalade önemlidir.
Bu arada sayın Cumhurbaşkanımızın Türkiye’yi dünya siyasetinde ulaştırmış olduğu muazzam konumun artık farkına varmalıdır.
Çünkü bu zaferle birlikte Türkiye’nin itibarı dünya Müslümanları ve Türk Cumhuriyetlerinde zirve yapmıştır. Artık birlikteliğin önemi daha iyi kavranacaktır. Türkiye’ye olan güven duygusu katbekat artacaktır.
Bu noktada şunu da hatırlayalım. Savaş başladığında ve Türkiye taraf olduğunda sızlanan korkan ve endişe duyanların başında Ali Babacan geliyordu. “Karabağ meselesini Minsk üyeleri çözmeli” diyordu.
İşte yıllardır bu zihniyet, kardeşlerimizin gözyaşlarını dindirmemişti.
Fransa, ABD ve Rusya ve diğer Avrupa ülkelerine duyulan minnet artık kalkmalıdır. Bu siyasetçiler yeni Türkiye’nin konumunu, duruşunu ve gücünü hâlâ anlayamamaktadır.
Teslimiyetçi politikalarla Suriye, Irak ve Libya gibi perişanlık yahut da Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan ve Mısır gibi zelil hâle düşmekten başka bir noktaya varamazsınız.
Dolayısıyla bu tarihî zafer çok önemlidir. Bundan sonra atılacak adımlar ise daha çok önemlidir.
Bu büyük zafer Azerbaycanlı kardeşlerimizin acısını unutturmuştur. Yirmi sekiz yıllık acı dram son bulmuştur.
Cenâb-ı Hak, iki devletteki bir milletimizin bu sevincini daim eylesin.
TEFEKKÜR
Bu mesel ile bulur cümle düvel fevz ü felâh
Hâzır ol cenge eğer ister isen sulh ü salâh
Abdülhak Mollâ
(Bu ilkeyle ulaşır devletler esenlik ve kurtuluşa,
Eğer istiyorsan barış ve güvenlik, hazır ol savaşa)
Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil
13.11.2020
Türkiye Gazetesi
https://www.turkiyegazetesi.com.tr/kose-yazilari/prof-dr-ahmet-simsirgil/karabag-zaferi-616191