İki sene önce Bursa Yıldırım Belediyesi Kültür Müdürlüğü bana “Kahvehaneden Kıraathaneye” adlı bir proje sunduğunda açıkçası soğuk bakmıştım. Yıldırım ilçemizde bulunan kahvehanelerde tarih sohbetleri yapacaktık. Benim çocukluk yıllarımdan itibaren kahvehane denildiğinde, bir oyun ve dedikodu yeri akla geliyordu. Gençlerin, yaşlıların kahvehanelerin ve çayhanelerinin yanı sıra köy kahvehaneleri, esnaf kahvehaneleri gibi çeşitli maksatlara yönelik açılan bu mekânlara girdiğinizde ne yazık ki eğlence ve dedikodudan öte bir faaliyet de göremiyorduk.
Bu itibarla benim açıkçası kahvehane, lokal hayatım hiç olmadı desem yeridir. Ancak sağ olsun kültür müdürlüğündeki arkadaşlar beni bu konuda ikna ettiler. Birlikte güzel bir projeyi gerçekleştirebileceğimize inandırdılar. Ben büyük beklenti içinde olmamaları gerektiğini belirterek projeye dâhil oldum. Ayda iki defa olmak üzere farklı kahvehanede sohbet ediyordum.
Daha ilk kahvehaneden itibaren gerçekten Yıldırım ilçesi beni şaşırttı. Kahvehanede sohbet ederken oturacak yer kalmıyordu. 15-20 yaş arası gençler büyük bir kalabalık teşkil ediyordu. Bursa’nın en uzak köşelerinden dahi gelenler oluyordu. Sorulu cevaplı aktif bir muhabbet gerçekleştiriyorduk. Bazen kadınlar dahi gelip dinlemeye katılıyorlardı…
Tam iki sene devam ettiğimiz bu projede bir kez olsun, “niçin bu işe girdik” demedik. Onlarca kahvehaneye muhabbet ettik.
Hatta bu ramazan öncesi sezon finali yaptığımız kahvehanede muhtarın bana sarılıp, “hocam ne olur bu programları devam ettirelim. Mahallemize devamlı gelin” demesi, beni öyle duygulandırdı ki. Başta projenin mimarı Yıldırım Belediye Başkanımız İsmail Hakkı Edebali Bey olmak üzere, kültür müdürlüğündeki arkadaşlara, bütün mahalle muhtarlarına, iki sene boyunca sohbetlere katılanlara ve bilhassa gençlere teşekkür ederim.
Bu teşekkürü bilhassa, “kahvehanede böyle bir program zor tutar”, diyen bendenizi de yanılttıkları için yapıyorum.
Birinci mesele!
Bizim iki sene boyunca büyük bir başarıya imza atarak gerçekleştirdiğimiz bu projeyi Sayın Cumhurbaşkanımızın seçim çalışmalarında dillendirmesi beni gerçekten heyecanlandırdı. Ancak her projede olduğu gibi bu projeyi de muhalefet istihza ile karşıladı. Alaya aldı. Oyun eğlence yeri açıyor diyerek küçümsedi.
Ne kadar başarılı olunur bilemiyorum. Lâkin mukayese yapılırsa yollar, füzeler, köprüler, tüneller ve tanklardan daha etkili bir proje olduğu inancındayım. Zira kıraathane projesi insana yapılan bir yatırımdır.
Bir eğitimci her zaman öncelik olarak insanı esas alır. Onun yetişmesini vatanına, milletine, dinine ve ailesine faydalı bir fert olmasını arzular. Gençlik bunalıma, anarşiye düşerse öğretmen yerine bol bol polis almak zorunda kalırsınız. Bir gün gelir kendinizi huzur ve mutluluğun kalmadığı, sokağa dahi çıkmanın korku verici olduğu bir memleketin içinde bulursunuz. O gün artık polis kuvvetleri dahi işe yaramaz olur. Cemiyetler makine ayarları gibi bir günde bir anda düzelecek işler değildir. Nesiller geçmesi gerekir.
Bakınız bugün en büyük mücadeleyi verdiğimiz FETÖ örgütü, gençliğimiz üzerinde oynanan kırk yıllık bir organizasyon sonucu ortaya çıktı. Ülkemiz, onların öncülük ettiği büyük bir dış işgalden son anda kurtuldu. Bunun farkına varamayanlar onların tertipleri ile hâlâ aynı minval üzere çalışmaya da devam etmekteler.
İşte bunun için gençlerimizi her platformda her alanda sağlıklı, ilimle mücehhez bir hâle getirebilmek için hiçbir alanı boş bırakmadan çalışmalıyız. Devletimizin en asli görevlerinden biri bence budur.
Marifet iltifata tabidir!
Tarihimizde de aynı anlayış ve aynı zihniyet vardı. Biz kahvehaneler ile Kanuni döneminden itibaren tanışmıştık. Her yeni şeyde olduğu gibi bu yeni âdet de cemiyet tarafından tepki ile karşılanmıştı. En azından insanları tembelliğe alıştırıyordu. Oysa tamamen üretime dönük bir toplum vardı. Bu avarelik ve boş oturma onları oyun ve eğlenceye doğru itiyordu. Kahve ve tütün üzerindeki tartışmalar ulema arasında dahi husumete yol açıyordu. Zaman zaman kahvehanelerin kapatılması, tütünün yasaklanması gündeme gelmiş ise de bazı âdetlerin önü alınamıyordu.
İşte bu noktada o yeniliği iyiye kullanma, faydalı hâle getirme yolları düşünülmekte ve devreye girmektedir. Nitekim Süheyl Ünver Bey, kahvehanelerin daha Kanuni Sultan Süleyman zamanında kıraathane hâline sokulması gerekliliğinin duyulmasından söz ederek bu konuda şunları ifade etmiştir:
“Halk topluluğu maddi işleri bozuk giderse kendi kusurlarından ziyade hükûmeti mesul tutmaya başlar. Devamlı dedikodular yaparak kendisine taraftar toplar ve yalnız kendisini ilgilendirecek hususlarda herkesi tahrik eder. Bunlara mâni olmak üzere Kanuni Sultan Süleyman halkın anlayacağı bir dilde edebî, içtimai bahisler ve bilhassa anonim mahiyette tarihler yazdırtarak okutturmuştur…”
Ünlü tarihçi İbrahim Peçevi de kıraathanelerde yapılanlar hakkında bilgi verirken “kimileri düşünüyor, kimileri kitap okuyor, kimileri sohbet ediyor, kimileri son çıkan bir şiir üzerinde müzakere yapıyor…” ve sohbet etrafında hayatı tecrübe ediyorlardı diye naklediyordu.
Ahmet Refik Bey de eski İstanbul kahvehanelerini anlatırken, buraların İstanbul’un gönül ehli, okuryazar kişilerinin kendilerine has güzel bir toplantı yeri olduklarından söz etmekteydi. Yine buralara gelenlerin şair, edebiyatçı, bilimden ve marifetten anlayan kişiler olduklarını belirtip halkın da zamanla bunları dinlemekten büyük zevk duyduklarını belirtiyordu.
Gerçekten de bu âlimlerin bulunduğu kıraathanelerde bir müddet sonra seçkin bir kitle oluşuyordu. Bilhassa mâzul kadılar ve müderrislerin toplandıkları mekânlar tam bir sohbet meclisi hâline gelirdi.
Gönül sohbet ister!
Gönül ne kahve ister ne kahvehane
Gönül sohbet ister kahve bahane
Aslında şu ifade dahi Kıraathane projesinin nasıl başarılı olacağını ortaya çıkarmaktadır. İşin sırrı sohbet ve gönül ehli insanları gençlerimizle buluşturmak, konuşturmak ve sohbet ettirmektir. Onlar da bir müddet sonra güzelliklerin müdavimi olacaklardır. Tarihâ ve edebî eserlerin onlarla muhabbetini yapmak onlara en büyük hazzı verecektir. İşte bu noktada her şehirde kurulan üniversitelerimizle övünürken akademisyenlerimizi de birçok farklı aktivitelerin beklediğini bilelim. Belediyelerimiz, akademisyenlerimiz ve Millî Eğitimimiz ortak çalıştığı zaman sadece kahvehaneler değil çayhaneler, kulüpler, dernek merkezleri aynı zamanda bir kıraathane hüviyeti taşır hâle gelir. Asıl olan da bu değil midir?
Diğer taraftan bu sene il ve ilçelerimizde düzenlenen kitap fuarları ile kültürün gelişmesine büyük katkı sağlandı. Kıraathaneler ile bunlar daha da kalıcı hâle gelecektir. Bakınız Yıldırım Belediyesi projeyi sadece bir sohbetle bırakmıyordu. Her kahvehaneye bir kütüphane koydurdu. Temel eserler bıraktı. Böylece orada bir şekilde oturmak durumunda kalan insan dahi okuma fırsatını da elde etmektedir.
Her işin bir, hayrın bin manisi var demişlerdir. Gelin bu güzel işlerin bir tarafından da biz tutalım, destekleyelim. Hiç olmazsa engel olmayalım. “Tembele kapıyı kapat demişler, rüzgâr eser kapatır demiş.” Bazen zor demek dahi hayırlı işlerin mânisi hâline gelebiliyor.
Gençliğim eyvah, vatanım gitti, ocağım söndü, demek istemiyorsak kıraathaneler, gençlik merkezleri, kültür konakları ve kitap fuarlarını birinci öncelikli projeler hâline getirelim ve millet olarak bu faaliyetleri destekleyelim! Bunlara değer vermeyenlere biz de değer vermeyelim!
TEFEKKÜR
Bezminde hazan olmayacak neş’e dilersen
Âlemde fena bulmayacak câna gönül ver
Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil
17.06.2018
Türkiye Gazetesi