Spor müsabakalarında anlık bir sinir, kavga, gerilim büyük hadiselere istenmeyen vakalara sebebiyet verebiliyor. Onun için taraflar daha itidalli daha hoşgörülü daha sakin davranıyor. Zira binlerce on binlerce insan ikiye bölünmüş hâlde duruyor ve bir kıvılcım herkesin gerilmesine yol açıyor. Bilhassa ülkemizde spor fanatizmi neredeyse zirve yapmış durumda. Öyle ki her maç sonunda sosyal medyanın on tane üst düzey öne çıkan/trend topic hususu futbol oluyor.
Falan sahada kara gece diye insanlar birbirini doğruyorlar. Böyle bir yerde elbette ki yöneticilerin dikkatli olması tabiri yerinde ise ince eleyip sık dokuması gerekmektedir.
Böyle bir ülkede yabancıların en kolay manipüle edeceği yönlendireceği sokağa dökeceği alan futbol olur. Bu durum istihbaratın da gözünden kaçmamalı futbolun içine sokulmak istenen fitneleri yakından izlemelidir.
Futbolumuzun siyasi hadiselerin içine çekilmek istendiği dönem bilhassa 15 Temmuz’a giderken yaşandı. O güne kadar darbeler sırasında dahi futbol sahaları, genelde siyasetin dışında kaldı. Fakat 15 Temmuz yolunda ise bu konuda ince işçilikle çalışıldı. Bu öyle son birkaç yılın işi değildi. Belki FETÖ’nün parlatılmaya başlandığı 1985 yılından itibaren kulüplerimiz için de çalışmalar başlatılmıştı.
FETÖ en son ordu içerisine sızdı diyenler 1983’ten itibaren sızdığını anladıklarında küçük dillerini yutacaklardı. Futbolu boş mu bırakacaklarını sanıyordunuz?
Düşünün, Galatasaray kulübüne mükemmel bir stat yaptıran devrin başbakanı bugünkü Cumhurbaşkanımız sayın Erdoğan 11 Ocak 2011 tarihinde stadın açılış maçında yuhalandı. Beşiktaş, stadının yapımı için anıtlar kurulundan asla izin çıkaramazdı. Bunun yolunu açan ve kendilerini destekleyen aynı başbakan stada maç izlemeye gidemedi. Bir gün öncesinden göstermelik bir açılış yaptılar. Başka ülkede olsa büstünü dikerlerdi.
Aziz Yıldırım’ı ele geçiremediler. Fenerbahçe kulübünü de elinden alamadılar. Ona ve Fenerbahçe’ye en acı akıbetleri yaşattılar.
Bugünkü İBB Başkanı olan zat o zamanlar 3 Temmuz sürecinde Fenerbahçe’yi ‘şikeci’ ilan edip FETÖ’nün TV kanallarında kumpası yürüten savcılara övgüler düzmekteydi. Samanyolu’nda güya belgesiyle ve bütün çıplaklığıyla hadiseyi şike diye savunuyordu. Bu adam istihbarat elemanı mıydı? Görevi neydi? Sonrasında Fenerbahçe Divan Kurulu Başkanlığına gelen Uğur Dündar kendisini FB seyircisiyle barıştırabilmek adına ne taklalar atmıştır.
Acaba Fenerbahçe kulübü de ele geçirilmiş olsa ülkeyi hangi planlar bekliyordu? Sahaları karıştıracak daha ne projeler vardı? Neler uygulanamadı? Bunları ben tahmin edebiliyorum. Bilmiyorum yetkililerin elinde ne vardır. Fenerbahçe otobüsünün kurşunlanması ortaya çıkarılsa inanıyorum ki bunlar da ortaya saçılırdı. Hükûmet akılalmaz bir şekilde maalesef bu olayların üzerine gitmedi…
Dibi görünmeyen göle girilmez!
Neticede futbolumuz geçen hafta bir kez daha siyasi bir projeye alet edildi. Bu projenin yan kolları senelerdir çalışıyor. Suriyeli düşmanlığı, Arap düşmanlığı, Araplar bizi arkadan vurdu masalı ve ırkçılık söylemleri ile devamlı olarak İslam ülkelerine karşı kin ve nefret aşılarlar. Orada da bırakmayıp bu nefreti İslam’a ve İslam’ın sembollerine doğru yöneltirler.
Bütün bu girişimler Siyonizmin ve milletimizi bölmek isteyenlerin ülkemizdeki dev adımlarıdır. Bunu bilerek yürüten siyasiler vardır. Bilmeden onların peşine takılan zavallı Türk gençleri vardır. Neticede aynı değirmene su taşırlar.
Siyaset bilimi önemlidir. Sadece siyasetçilerin değil bir aileyi idare edenden bir şirketi idare edene kadar herkese elzemdir. Futboldaki şu son Riyad hadisesi TFF başkanından kulüp yöneticilerine kadar idari ve siyasi noktada ne kadar beceriksiz olduklarını bir kez daha gösterdiler. Tarihin ne kadar önemli olduğunu da görmüş olduk!
Siyasetin önemli prensiplerinden biri, bir işe girişmeden önce sonucunu düşünmektir. Yani bir işe başlarken sonuçlarını geleceğin noktayı iyice değerlendirmektir. Bunu bilmeyen yapmayan insanların ömrü hüsranla geçer. Düşmanınla ilgili bütün istihbaratı elde etmeden savaşa girer misin? Dibi görünmeyen göle dalar mısın?
İşte Riyad hadisesi de böyle oldu. Futbolumuzun marka değerini yükseltelim derken ayaklar altında pespaye ettiler!
Ya gitmeyeceksin ya gitti isen, oradan -oynamasan dahi- en haklı bir şekilde döneceksin. O gece bakıyoruz, okuyoruz yanlış bir noktayı atlamayalım diyoruz buna rağmen karşı tarafta hiçbir kusur görünmüyor. Türkiye ise savaş ilan edilmiş gibi yıkılıyor. Atamıza saygısızlık, şöyle yaparız böyle ederiz teraneleri uçuşuyor!
Şayet bu olay beceriksizce bu hâle sokuldu ise orada yönetici olanların ki başta TFF başkanı olmak üzere idareci olarak durması zuldür.
Hadiseleri hakkıyla değerlendirdiğinizde ise bir beceriksizlik olarak durmuyor. Planlı bir proje yine planlı ve programlı bir şekilde yürürlüğe konulmuş gibi duruyor. Sadece sosyal medyada saf bir şekilde hadiseye balıklama atlayanlar ne olduğunu ancak sabah saatlerinde anlayabildilerse anladılar.
Bakınız bendeniz bir programa gidecek olsam kaçta karşılanacağım, planım programım nedir, nerede kalacağım, nerede ne kadar konuşacağım ve daha nice teferruatı bellidir. Gideceğim yere varınca “Hayır ben şu otelde kalacağım; şu kültür merkezinde konuşacağım; adı Mustafa Kemal olan bir otelde kalacağım, bir saat yetmez en az üç saat konuşacağım…” diyemem. Dersem de sonuçları bellidir.
Kriz planlıydı ve yaşanacaktı!
Bazıları şöyle veya böyle olsaydı bu kriz yaşanmazdı falan dediler. Şunu net ifade edeyim ki bu kriz mutlaka yaşanacaktı. Zira yaşanması üzerine kurgulu idi. Nitekim değerlendirmeleri yaptığınızda karşı tarafa tek bir suç bulamıyorsunuz!
Siz misafir olarak gittiğiniz yere, her odayı dolaşır her istediğimi yaparım mı diyorsunuz. Öyle bir eda ile mi geziyorsunuz. Nasıl bir aymazlıktır bu!
Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) Süper Kupa finali için Fenerbahçe ve Galatasaray kulüplerine ek gelir sağlama önerisinde bulunmuş ve bir teklif hazırlamış. İki kulüp başkanı da, Ağustos 2023 tarihinde Süper Kupa finali için TFF’ye vekalet vermişler.
Müsabaka için en iyi teklifi veren Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da oynanması, tamamen kulüpler ve TFF tarafından ortak bir kararla belirlenmiş.
Sözleşmede FIFA, AFC, UEFA ve diğer uluslararası futbol düzenleyici ve yönetici kuruluşların kurallarının geçerli olacağı kabul edilmiş.
Buna uygun olarak TFF ile Suudi Arabistanlı yetkililer arasında sahada ve tribünlerde uyulacak kurallara ve esaslara ilişkin 20 Ekim 2023’te bir protokol üzerinde mutabakata varılmış.
Bu arada TFF ve Suudi Arabistan yetkilileri, söz konusu müsabakanın bir millî maç olmamasına rağmen ve Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yılı olması dolayısıyla İstiklal Marşı okunması ve Türk bayraklarının kullanılmasına yönelik uzlaşıya da varmışlar. Hatta öyle ki maçın oynanacağı formalarda Atatürk resmine de izin alınmış. Şehitlerimize saygı duruşu ve diğer 100. yıl etkinlikleri de cabası.
İşte şimdi zurnanın zırt dediği yere geliyorsunuz! Keyfe keder aramak misali biz idman için şu resimli tişörtle çıkacağız yok falan pankartlarla sahada yer alacağız vb…
İnanın bu maç Türkiye’de oynansa bunların hiçbiri hatırlarına dahi gelmezdi. Cumhuriyetin 100. yılı bunların aklına 2023’ün bitmesine üç gün kala mı geldi? Bugüne kadar 100. yıl adına ne yaptılar? Avrupa’da hiç fotoğraflı forma ile maça çıktılar mı? Resimli tişört yasak olmasına rağmen niçin ısrar edildi? Nihayet evinizden çıkmadan Suudi Arabistan’a varmadan önce aklınızı pazara mı vermiştiniz?
Akıllarının nerede olduğu yapılan dezenformasyon ile ilgili aslında. O gece yapılanları düşündüğünüzde temel maksadı anlıyorsunuz.
Önce yalan haberler hızlıca servis edildi. İstiklal Marşına izin verilmiyor; Türk bayrağı dalgalandırılmıyor; resimli forma yasaklanıyor vb… yalan ifadelerle millet galeyana getirildi.
“Atamıza hakareti kabul etmeyiz” yaygarasıyla da sosyal medya savaş alanına dönüştürüldü. Oysa hakaret eden de yoktu. Varsa daha ben bugüne kadar duymadım. Adamlar sadece evvelce söz vermedikleri iki hususta muvafakat göstermemişler. Neticede normal ve anlaşılacak bir durum. Her an ne diyeceği ne isteyeceği belli olmayan, her kafadan bir sesin çıktığı, birbiri arasında bile anlaşamayan adamlara çok daha fazla şeyler söyleyebilirlerdi!
Bu arada ülkemizde Gezi günlerini hatırlatacak girişimler son sürat vizyona sokuldu. Arap düşmanlığı bir yana İslam’a ve İslamiyet’in Ezan ve Kâbe gibi değerlerine alçakça hakaretler yapıldı.
İBB Belediye Başkanlığı ve İstanbul’un CHP’li ilçe başkanları futbolcuların geleceği havaalanlarına yolcu taşımaya başlayacaklarını ilan ettiler. CHP İstanbul İl başkanı milleti galeyana getirecek her türlü atraksiyona imza atmaya başladı.
Sadece ülkedekiler mi? Yurt dışından FETÖ’cü ve PKK’lı hesaplar yağmur gibi devreye sokuldu…
İslam düşmanlığı ile ünlü Hollandalı lider Geert Wilders dahi devredeydi. “Atatürk 10 Suudi Arabistan 0” diye X’ler gönderdi.
İBB Başkanı ertesi gün için bütün İstanbulluları Beşiktaş meydanına davet etmeyi ihmal etmedi. Bu arada Suudi Arabistan’ı kışkırtmak edasıyla başkonsolosluğun karşısına resimler asmayı, sokağın adını değiştirmeyi de unutmadılar.
Geert Wilders’ten FETÖ’cülere, CHP’li yöneticilerden bölücülere bir anda ortak tavır takınarak organize olmak, planlı ve programlı bir harekâtı göstermekte değil midir?..
Bir de olayın birinci derece müsebbipleri tam beş gün sonra suya sabuna dokunmaz açıklamalar yapmaya başladı! Manidar değil mi?
Bütün bunları izlediğinizde siz hâlâ bu ülkeye nasıl bir oyun oynanmakta olduğunun farkına varmıyorsanız ve bu oyunun figüranlarını sezemiyorsanız devlete ve millete büyük yazık edersiniz!..
TEFEKKÜR
Câhile şerh edeyim hakkı diyen ârifler
Sâde çıkmaz çileden hem unutur dînini de
Lâ Edrî
(Bilenlerden, hakkı cahil kimselere açıklayayım diyenler)
Yalnız çileden çıkmaz dini de unuturlar.)
Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil
05.01.2024
Türkiye Gazetesi