Âlemlerin en hayırlısı ve üstün bir ahlak üzerine yaratılmış olan Muhammed aleyhisselam, hem Allah’ın habibi, sevgili kulu, hem de ümmeti tarafından en sevilendir. Peygamber’e duyulan sevgi, sahâbiden günümüze kadar birçok vesileyle dile getirilmiştir.
Eshâb-ı kirâm efendilerimizin Resûlullah’a muhabbetleri, sevgileri, saygıları ve bağlılıkları hiçbir şeyle ölçülemezdi. O’nu canlarından, mallarından ve akrabalarından daha çok severlerdi.
Sahabiler, Oʼna hitap ederken hep; “Fidâke ebî ve ümmî Yâ Resûlallâh!” (Anam babam, canım, her şeyim sana feda olsun yâ Resûlâllah!) diyerek muhabbet ve bağlılıklarını izhar ederlerdi. Efendimizin bir arzusunu yerine getirebilmeyi canlarına minnet bilir, bu şerefe nail olabilmek için Oʼnun emirlerini büyük bir aşk ve iştiyakla beklerlerdi…
Türklerde İslam dairesine girdikleri andan itibaren Resûlullah Efendimizin sevdası ve aşkı hep zirvede olmuştur. O’na uymayı O’nu anmayı saadetin en büyük sermayesi olarak görmüşlerdir. Tarihimiz bunun misalleri ile doludur.
O’nu anmak, hatırlamak adına en çarpıcı misallerden biri Mevlid-i şerif vakıflarıdır.
Osmanlı insanının Kur’ân-ı kerîm ve hadis eserlerinden sonra belki en fazla rağbet ettiği ve okuduğu, mevlid kitapları olmuştur. Mevlid okumaya verilen önem, hiç şüphesiz halkın, Şanlı Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâma duyduğu derin muhabbetten kaynaklanmıştır. Hatta vefatlarından sonra dahi duaya ve şefaate mazhar olabilmek için mevlid vakıfları kurmuşlardır.
Genel bir külliye vakıfnamesinde kandil günlerinde mevlid okunması şart kılındığı gibi, özel mevlid vakıfnameleri de tanzim edilmiştir.
Osmanlıdaki mevlid cemiyetlerinin tamamında halka yemek ikram edilmesi bir gelenek hâlini almıştır. Osmanlı toplumunda mevlid sonrası halka yemek ikram edilmesi geleneği, günümüzde de devam etmektedir.
Bu sayede mevlid faaliyetleri ile her yıl belli aralıklarla insanlar bir araya getirilmekte, toplu ibadet ve dualar yapılmakta, hep birlikte ikram edilen yemekler yenilmekte, bu vesilelerle birbirlerine dargın olanlar barıştırılmakta ve böylece mahalle halkı arasında dostluklar pekişmektedir. Bu durum hiç şüphesiz toplumsal barış ve huzurun tesis edilmesinde önemli bir etken olmuştur.
Gazneli Mahmud’un örnek tavrı
Gazneli Devleti’nin büyük hükümdarı Sultan Mahmud’un, Peygamber Efendimize çok derin bir muhabbeti vardı. Onun “Muhammed” isminde çok sevdiği bir hizmetçisi vardı. Ona dâimâ ismiyle hitap ederdi. Günün birinde bu hizmetçisini kendi ismiyle değil de “Ey Abdullah’ın oğlu” diye çağırdı. Sultan Mahmud’un bu tavrı karşısında hizmetçi çok üzüldü ve kalbi kırıldı. “Sultanım bana hep ismimle hitap ederdiniz. Bir kusur mu işledim ki bugün ‘Ey Abdullah’ın oğlu’ dediniz?” diye sordu.
Gazneli Mahmud şöyle cevap verdi:
“Evlâdım! Her gün sana isminle hitap ediyordum. Zira abdestli bulunuyordum. Şu anda ise abdestim yok. Bu sebeple ismini abdestsiz söylemekten hayâ ediyorum. Onun için sana öyle hitap ettim.”
Gazneli Mahmud’un en büyük arzusu Peygamber Efendimizin yolunu yaymaktı. Hindistan seferlerine çıkarken de gaza aşkıyla ve Muhammed aleyhisselâmın adını, duyulmadığı yerlere götürmek niyetinde bulunmuştu. Fethettiği yerlerde ilk iş olarak İslam’ın şiarını hâkim kılardı.
Hindistan’ın her yerinde camiler ve medreseler yapılmış, Kur’ân-ı kerîm okutulmuş, ezan sesleri duyulmuş, Müslüman beldesi hâline gelmeye başlamıştı.
Gazneli Mahmud, muttakî, muvahhit ve din işlerine sımsıkı sarılan bir hükümdardı. O, Kur’ân ve Sünnet’e bağlı olup, Kur’ân-ı kerîmin tilavetini ihmal etmemiş, genellikle namazlarını cemaatle kılmıştır. Nitekim kolayca Gazne Camii’ne gidip gelebilmek için Fîrûzî Köşkü ile cami arasında gizli bir yol yaptırmıştır. Gazneli Mahmud, gönlünde hep hac arzusunu ve Muhammed aleyhisselâmın sevgisini taşımış, Horasan’dan Mekke’ye O’nun ziyaretine giden hac kafilelerinin yol güvenliğini sağlamıştır.
Dönemin kaynaklarında Gazneli Mahmud’un Resûlullah Efendimizi sık sık rüyasında gördüğü, her türlü müşkülünü ona arz ettiği veya onun ikram ve iltifatına mazhar olduğu rivayet edilir.
Ahmed Yesevi’deki Hazreti Peygamber sevgisi
Bugünkü gençliğimizin mutlaka en iyi tanıması ve anlaması gereken tarihî şahsiyetlerimizden biri de Hoca Ahmed Yesevi’dir (v.1166). Hikmetlerle dolu Divan’ı başucu eseri olmalıdır.
Bu büyük mutasavvıf, Orta Asya’da Türklerin bâtıl düşüncelerden ve bozuk inanışlardan korunarak Ehl-i sünnet itikadına bağlı bir İslam yaşayışını benimsemelerinde en tesirli şahıstır. Silsile-i aliyyenin büyüklerinden Yusuf-ı Hemedani’den aldığı feyiz ve bereketi, neredeyse bütün Orta Asya Türk Milleti’nin kalbine sağlam bir akide olarak yerleştirmiştir. Onun halifelerinin diliyle ve gönlüyle bu sağlam itikat ve yaşayış, Anadolu’ya kadar gelmiştir.
Hoca Ahmet Yesevi’deki Hazreti Peygamber sevgisi, o kadar ileri bir seviyededir ki, ne kendisinden önce ne de kendisinden sonra gelen insanların yapmadıkları bir fiile imza atmıştır. O, altmış üç yaşına geldiği zaman, Peygamber Efendimizin bu yaşta vefat ettiğini düşünmüş ve o yaştan sonra yeryüzünde gezmeye ar etmiştir, utanmıştır. Bir çilehane kazdırıp, geri kalan ömrünü burada geçirmiştir.
İşte, Ahmed Yesevi’nin bu muazzam örnek alan Türk milleti, 63 yaşını geçtiğinde artık yaşını belirtmeyip “haddi aştık” ifadesini kullanmıştır. Böylece Sevgili Peygamberimizden çok yaşamayı fazlalık ve edebe mugayir olarak görmüşlerdir.
Ahmed Yesevi Ehl-i sünnet akidesine ve Hanefi mezhebine bağlıdır. Hazreti Peygamber’e sonsuz hürmet ve muhabbeti vardır O, insanları her fırsatta, Hazreti Peygamber’e itaate ve sünnetine uymaya çağırmıştır. Hakiki ümmetin Resûl’e uyanlar olduğunu belirtmiştir.
Hakk teâlâ sözüne, Resûlün sünnetine
İnanmayan ümmete, ümmet demez Muhammed
Müşküldür asi bende, ümmet demese orda
Rüsva olur mahşerde, ümmet demez Muhammed
Doğru giden kuluna, Hakk’ın uyan yoluna
Rast yürüyen kuluna ümmetim der Muhammed
Ahmed Yesevi, Hakk’ın rızasını her şeyin üstünde görmüştür. O’nun rızasını kazanmanın yolunun da Peygambere itaat olduğunu vurgulamıştır. Bunun göstergesinin ise O’nun sünnetine uymak ve O’nun ahlakı ile ahlaklanmaktan geçtiğini belirtmiştir.
Peygamber Efendimizi metheden şu hikmeti pek hoştur:
On sekiz bin âleme server olan Muhammed;
Otuz üç bin eshâba rehber olan Muhammed.
Çıplaklık ve açlığa kanaatlı Muhammed;
Asi, câni ümmete şefaatli Muhammed.
Gece yatıp uyumaz tilâvetli Muhammed;
Garip ile yetime mürüvvetli Muhammed.
Yoldan azan şaşkına hidayetli Muhammed;
Muhtaç düşen herkese, kifayetli Muhammed.
Ebû Cehl, Ebu Leheb’e siyasetli Muhammed;
Melâmetin sabunu, selâmetli Muhammed.
Namaz, oruc kılıcı; ibadetli Muhammeḑ;
Daim tesbih diyici; riyazetli Muhammed
Duaları müstecap, icabetli Muhammed
Kötülüğe iyilik kerametli Muhammed
Beş vakit namazında imametli Muhammed
Miraç aşıp varanda şehadetli Muhammed
Arş ve kürsi pazarı inayetli Muhammed
Sekiz cennet sahibi velayetli Muhammed
Mevlid-i Nebi Haftamız mübarek olsun. Cenab-ı Hak, bizleri her dem O’nun aşkıyla hemdem eylesin.
TEFEKKÜR
Mülk-i dünya padişahı ahiret sultanısın
On sekiz bin âlemin bir şâh-ı alişânısın.
Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil
30.10.2020
Türkiye Gazetesi
https://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/prof-dr-ahmet-simsirgil/615982.aspx