Sayın Cumhurbaşkanımız, milletimizin büyük rahatsızlık duyduğu Avrupa Konseyi dayatması olan İstanbul Sözleşmesi’ni 20 Mart 2021 gecesi iptal etti. Bu sözleşmenin iptali belki bir yıldır bekleniyordu. Fakat bazı gelişmeler ve büyük direnç bunu geciktirdi.
Bilhassa LGBTİ dernekleri sosyal mecralarda derhâl toplanarak tepki koyuyorlardı.
Buna karşılık AK Parti’nin iktidarda olduğu yirmi yıldır milletin en fazla rahatsızlık duyduğu nokta bu idi. Açıkçası ben halk arasında son yıllarda İstanbul Sözleşmesinden daha fazla rahatsızlık veren bir proje duymadım.
Nitekim Cumhurbaşkanımızın iptal ettiği gece çok geç vakit olmasına rağmen millet sosyal medyada görülmemiş bir sevinç gösterisi içerisine girdi. Paylaşımlar yüz binleri aştı. Şükür secdesine varanlar, adak kesenler az değildi…
Üzülenlerin başında ise LGBTİ dernekleri ve üyeleri başı çekiyordu…
Sözleşme ile en fazla muhatap olanlar elbet savcı, hâkim ve avukatlardı. Kendileri ile konuştuğumda onların da sözleşmenin aile yapımıza büyük zarar verdiğini görüyorduk. Bilhassa polisler gına gelmiş durumdalardı. Zira sözleşmenin zararlarını, açıklarını, aileyi dinamitleyen yönlerini en somut bir şekilde onlar görüyorlardı.
Öte yandan İstanbul Sözleşmesi’ni savunanlar bir savunma kalesi oluşturmuşlardı. Bunlar sözleşmeye karşı çıkanları derhâl; kadına şiddet taraftarı mısın? Neden kadına şiddeti savunuyorsun? İnsan kadına şiddeti savunur mu? Kadınlar öldürülsün mü? gibi klişe ifadeler ile muhatabını derhâl tesir altına almakta idiler.
Yine aleyhte görüş beyan edenleri sözleşmeyi hiç okumamakla itham etmekte idiler. Tartışılacak bir iki küçük maddesi var diyerek de hafifletmekte idiler.
Neticede kitleleri ya sindirmekte veya konuşmaya karşı korkutmakta idiler.
Kimler destekliyordu?
Aslında sözleşmeyi destekleyenler farklı maksatlarla birkaç kısma ayrılıyordu. Bunların büyük bir kısmı sözleşmeden ya hiç haberi olmayan veya ne olduğunu anlamayan gariban bir kitledir. Olaya sadece şiddet mahfilinden bakmakta onu da kadını dövme veya öldürme gibi fiziki fiiller sanıyor ve devamında bir sakınca görmüyordu.
En şiddetli savunucuları LGBTİ derneklerine üye kimselerdi. Bu derneklere Soros ve AB fonlarından çok büyük meblağda paraların akıtıldığı konusunda ciddi iddialar ortada bulunmaktadır. Aslında istihbarat makamlarınca bunların ciddi olarak sorgulanması gerekmektedir.
Diğer bir önemli kitle de AK Parti ve MHP dışındaki siyasi partilerin mensuplarıdır. Bunlar sözleşmeden doğan sıkıntıların AK Parti hanesine yazıldığını iyi bildiklerinden devamlı olarak sözleşmenin devamından yana fikir serdetmişlerdir.
Nihayet AK Parti içinden de bilhassa kadın vekillerin başını çektiği bir grubun varlığı sözleşmenin kaldırılmasını güçleştirmiştir.
Oysa gelinen nokta artık feci bir manzarayı gösteriyordu.
İstanbul Sözleşmesi ve 6284 no.lu kanunla üç milyon ailenin dağıldığı bir ülke hâline gelmiştik. Maalesef aydınlar da genelde ya siyasi görüşleri veya başka saiklerle milletin feryadına kulak tıkamışlardır.
Son üç yıldır Cuma Divanı köşemde bu feci gidişatı defalarca dile getirdiğimi okurlarım bilmektedir. Bu noktada Yusuf Kaplan, Ebubekir Sofuoğlu, Sema Maraşlı, Abdurrahman Dilipak, İhsan Şenocak, Hilal Kaplan, Cübbeli Ahmet Hoca gibi sayısı iki elin parmaklarını geçmeyen din adamları ve yazarlar tepkilerini hakkıyla gösterdiler.
Bunlar ailelerin yaşadığı derin travmayı üst makamlara devamlı olarak yansıttılar ve sıcak tuttular. Canı yanan millet de sosyal mecrada onlara yoğun bir destek vererek sıkıntıyı zirveye taşıdı.
Sonunda Sayın Cumhurbaşkanımız 20 Mart gecesi, bir kısım mahfillerce dokunulmaz sanılan bu sözleşmeyi bir paçavra gibi attı.
Gerçekten tebrik ve takdir edilecek tarihî bir tavırdı bu.
Sözleşmenin perde arkası!
Aslında sözleşme millete sunulduğu gibi sadece kadına şiddeti içermiyordu! Perde arkasında çok büyük hedefler ve maksatlar vardı. Sözleşmenin denetimi Avrupa Konseyi tarafından belirlenen Grevio üyelerince yapılmaktaydı. Farklı ülkelerden meydana gelen bu üyeler bilhassa ülkemizde hadiselerin artması uğruna yoğun bir faaliyetin içerisinde bulunuyorlardı.
Nitekim ailede şiddetle hiçbir ilgisi olmayan “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” projesi sözleşmenin asıl hedeflerinden biri idi. Cenab-ı Hakk’ın insana verdiği fıtratı yok edip nesilleri cinsiyetsizleştirme faaliyetini yürütüyordu. Grevio üyeleri ve LGBTİ dernekleri bu konunun teşviki yönünde bütün kamu ve özel kurumlarını zorluyorlardı. Bu durum sözleşmenin de şartları arasındaydı. Nitekim 2019 yılından itibaren belediyeler “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” masaları kurmak üzere hareketlendirilmişti.
Dolayısıyla toplumumuz süratle bir uçuruma doğru sürükleniyordu. Bu itibarla geç de olsa uçurumun kenarından dönülmüştür.
6284 nolu kanuna göre kadın beyanı esas kabul edilmişti. Sözleşmeye göre ise 18 yaş altındaki kız çocukları da kadın hükmünde tutulmuştu.
Bu hâl 6-7 yaşında dahi olsa kız çocuklarının bir sözüyle babanın evden atılmasına kadar varıyordu. Kız çocukları istedikleri ile “flört etme hakkı”na kavuşmuştu! Babanın evde hiçbir yaptırımı ve hatta nasihat edecek konumu kalmamıştı.
Beş-altı yaşındaki kızlar flörte yönlendirilirken 17 yaşındaki bir kız çocuğu rızasıyla evlense kocası tecavüzden yıllarca hapis cezası alıyordu. O zaman kadın olmaktan çıkıyor çocuk muamelesi başlıyor. Bir taraftan sosyal medyada linç edilirken diğer taraftan hapislerde çürütülüyordu. Eşinin “ben kendi arzu ve isteğim ile evlendim” sözü hiç kaale alınmamaktadır. Bu noktada kadının beyanının hiçbir değeri yoktur. Çocukları varsa babasız büyüsün istenir, sefalete terk edilir. Asıl bu durum bir aileye topyekûn şiddet değil midir? Şimdi bu duruma kadına veya aile içi şiddeti önleme gözüyle bakabilir misiniz?
Bu durum maksadın kadını korumak olmadığını gösteriyordu. Hedefte İslam dini ve uygulamaları vardı. Nikâhlı birliktelikleri bitirmekti. Boşanmayı kolaylaştırmak aileleri dağıtmaktı.
Batı’nın kuklaları alınlarına “İstanbul Sözleşmesi Yaşatır” yazdırarak algı yapmaya çalışıyorlardı. Hâlbuki sözleşmeyi kabulünden beri takip ettiğinizde tam tersi neticeler ortaya çıkıyordu.
Nitekim sözleşmenin yürürlüğe girmesi ile birlikte boşanmalar gitgide artarken evlenmeler düşmeye başladı. Cinayetler neredeyse dört kat arttı. Üç milyonu aşkın aile dağıldı. Gençler süratle LGBTİ bataklığına doğru yuvarlanmaya başladı.
Bu durumun devamını isteyenler ölüm oranları yükseldikçe bunu sözleşmenin uygulanmamasına bağlamakta ve “daha şiddetli uygula” diye hükûmet üzerinde daha büyük bir baskı oluşturmak istemektedir.
Böylece hem sözleşmenin devamını sağlayarak hem de hükûmeti yıpratarak bir taşla iki kuş vuruyorlardı.
Mutlaka değişmesi gereken bir kanun: 6284
Elbette sözleşmenin bağlantılı bazı yan kanun ve uygulamaları da var. Millet bunların da neticelenmesini bekliyor. Süresiz nafaka ve 6284 no.lu kanun gibi.
Güçlendirilmiş 6284 ne demek? Kadının beyanının gücü daha mı artırılacak? Göz işareti ile kimi ima ederse erkekler içeri mi alınacak?
İki-Altı ay evinden uzaklaştırılırken bir yıla mı çıkarılacak?
Cezalar mı katlanacak? Nafakalar mı artırılacak?..
Bakınız bunların hiçbirisi cahil bir insanın şiddetini önlemeye yetmez. Burada esas olan zihniyetleri düzeltmek eğitimi ilerletmektir.
Önceki gün AK Parti 7. kongresi devam ederken yaşı ileri bir kız tweet atmıştı.
“Üç bidon benzin götürelim. Oradakileri yakalım. Türkiye’nin yüzde yetmişi kurtulur”, demişti.
Bakınız bu kız kadınların ve erkeklerin dolu olduğu bir spor salonunu tamamen yakmayı düşünebiliyor.
O kadar gariptir ki o salonda bulunan bazı vekiller ise bu kadına daha fazla yetki vermek için çırpınıyor! Binlerce insanı gözünü kırpmadan yakacak durumdaki biri ve onu beğenen kadınlar için bir yuvayı yıkmak çerez mesabesindedir…
Toplumda böyle binlerce insan nasıl oluştu? Bunun üzerinde çok ciddi durulması ve düşünülmesi gerekmektedir.
Önleyici cezaları, kanunları hukukçularımız değerlendirmelidir. Zira problemlerle doğrudan karşı karşıya kalanlar onlardır. Siyasilerimiz ise nesillerimize sahip çıkmayı millî bir eğitim vermeyi düşünmelidirler. Aksi hâlde bugünlerimizi de mumla arayacağımız dönemler yakındır!
TEFEKKÜR
Ahlaksızın, hayâsızın, şiddetin, zulmün dinde yok yeri,
Dinimizi yıkmak için Haçlılar, bu sebeple açtılar nice seferi!
Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil
26.03.2021
Türkiye Gazetesi
https://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/prof-dr-ahmet-simsirgil/618186.aspx