ÖNSÖZ
Gazneli Mahmud Türk-İslâm dünyasının en mümtaz devlet adamlarından biridir. Avrupa ilim âlemi, İslâmiyet’e yaptığı muazzam katkılar sebebiyle onu görmezden gelmiş, Türk dünyası da maalesef bu büyük Türk hakanına yeterince ilgi göstermemiştir.
Oysa faaliyetleri ve muazzam şahsiyeti itibarı ile her Türk gencinin onu mutlaka tanıması gerekmektedir. Hem milletimiz hem idarecilerimiz açısından onun uygulamalarından alınacak dersler, hayatından edinilecek tecrübeler sayısızdır.
Sebüktegin gibi akıllı, ferasetli, dindar ve usta bir siyasetçinin oğlu olarak dünyaya gelmesi, talihinin yaver gideceğinin işareti olmuştur. Yine babası onun eğitimi hususunda büyük hassasiyet göstermiş, idari, siyasi, askerî ve dinî alanda mükemmel bir şekilde yetişmesi için tecrübelerini ve öğütlerini içeren bir pendname kaleme almıştır. Bütün bu girişimleri oğlunun her alanda öne çıkmasının, iyi bir idareci olmasının ve yaşadığı asra damga vurmasının en önemli faktörü olmuştur. Samânîlerin vasalı bir emir iken yaklaşık 10 yıl içinde İslâm dünyasının en kudretli hükümdarı mevkiine yükselmesi, hayret verici bir gerçek olarak tarihe geçmiştir.
Gazneli Mahmud, hükümdarlığının yanı sıra mükemmel bir askerdi. Hayatının büyük bir kısmını savaş alanlarında geçirmiş, sayısız kavimden askerlerden oluşan güçlü ve disiplinli bir ordu kurmuştur. Devleti bu sayede hızla büyümüş, askerleri kendilerinden kat be kat kalabalık ordular karşısında bile yenilgi yüzü görmemiştir. Buna paralel olarak idari alanda teşkilatçılığı, eğitim ve imar faaliyetleriyle de devletine büyük bir haşmet ve şevket kazandırmış, halkını refah içinde yaşatmıştır.
İslâm’ı yayma arzusu ile gaza aşkı her şeyin üzerindedir. Halife’den gelen hil’atleri ve tacı görkemli bir merasimle giyip tahtına oturduğunda:
“Ya İlahi! İslâm dinine yardım etmek ve İslâm’ın düşmanlarını söküp atmak maksadıyla her yıl gaza için Hindistan’a gitmeyi kendime farz kılıyorum. Beni mansur ve muzaffer eyle. Niyetimi halis eyle” diyerek nezirde bulunmuştur. Bu nezrini imkân buldukça hayatının sonuna kadar devam ettirmiştir.
Hindistan’a yaptığı gazalardan dolayı “gazi” ve “putperest Hinduların çekici” ünvanlarıyla şöhret kazanmıştır. İslâm’ı yaymak için bütün imkânlarını zorlamıştır. Onun döneminde Afganistan’ın İslâmlaşma süreci tamamlanmıştır. Daha sonra İslâm’ı Afganistan üzerinden Hindistan’a ve Pakistan’a ulaştırmak maksadıyla Hint seferlerine başlamıştır. Böylece Gazneli Mahmud, fetihleriyle İslâm sancağını en ileri noktalara taşımıştır. Bununla da kalmayıp, fethettiği yerlerde İslâm’ın kalıcı olması için tedbirler almış; cami, medrese ve ribatlar (askeri garnizon ve sûfilerin kaldıkları yer) inşa ettirmiş ve oralara din adamları göndermiştir.
Sultan Mahmud son derece güçlü ve korkusuzdu. Gençlik çağında fillerle ve aslanlarla savaşacak kadar cesur olan Mahmud, mızrak ile aslanları mağlup edecek kadar da yetenekliydi. Değirmene gider, değirmen taşını kendi eliyle tutup kaldırırdı. Her türlü savaş aletini ustalıkla kullanırdı. Ağır değneklerle oyun oynar gibi idman yapardı. Ezici bir gücü vardı, eliyle at kemiği kırabiliyordu. Savaşlarda muharebeye bizzat katılır, çatışmanın en kızgın olduğu yerlere tereddütsüz bir şekilde girerdi. Asla düşman ordusundan çekinmezdi. Defalarca yaralanmıştı; hayatının sonunda nedimleri, vücudundaki mızrak, ok ve kılıç yaralarının izlerini 73 olarak saymışlardı.
Dinî duyguları çok yüksekti. Onun dinî siyasetinin şekillenmesinde müderrisler ve kadılar kadar dergâh, hankâh ve tekkelerde görev yapan mutasavvıflar da önemli rol oynamışlardı. Müderrisler ilmî çalışmalarıyla Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat anlayışını canlı tutarken kadılar âdil hükümleriyle toplumun düzenini, mutasavvıflar ise halkın gönül dünyasına hitap ederek toplumun huzurunu temin etmişlerdi.
Sultan Mahmud, Ehl-i Sünnet’e ters düşen itikadi ve fikrî akımlara müsamaha göstermezdi. Bu tür toplulukları ve devletleri uyarır, vazgeçmezlerse derhâl üzerlerine sefer düzenlerdi. Diğer bir deyişle Gazneli Mahmud’un ömrü Ehl-i Sünnet’i dış tehditlerden korumak, mümkün mertebe yaygınlaştırmak, bu itikadın fikrî ve tasavvufî akımlarını Gazneli Devleti topraklarında yaşatmak için mücadele ile geçti.
Son derece cömertti. Ödediği zekâta ek olarak sadaka niyetiyle her gün sabah namazını kıldıktan sonra evinin kapısından halkına elli dinar Herat altını dağıtırdı. Onun döneminde Horasan’da defalarca kıtlık oldu. Her seferinde iki yüz bin altın dinara tahıl alıp dervişlere dağıttı. Fakir fukarayı daima gözetti.
Adaletiyle dünyaya nam salmıştı. Öyle ki Türk ve İran edebiyatlarında adalet ve insaf timsali meşhur bir hükümdar olarak kendine yer edindi. Âdil davranışları tasavvufi eserlerde sıklıkla işlendi ve örnek olarak gösterildi. Hüküm sürdüğü memleketlerin pazarlarında “geceleyin sarraflar, bezzazlar ve dükkân sahipleri dükkânlarının kapılarını kilitlemesinler. Bunların dükkânlarından her ne çalınırsa karşılığı benim hazinemden verilsin” diye ilan ettirirdi. Onun döneminde tek bir iğne bile çalınmadı.
İlim ve sanat sahiplerini teşvik ederdi. İlim adamları, zanaatkârlar ve oymacılar için sayılamayacak kadar çok vakıf ve ödenek ayırırdı. Âlimleri, şairleri, edipleri koruyup gözetirdi.
Sultan Mahmud aynı zamanda büyük bir imar padişahıydı. Gazne ve diğer önemli şehirlerde medreseler ve kütüphaneler kurmuş, saraylar ve câmiler yaptırmıştı. Halkın rahatı ve refahı için çalışmış; çarşı, köprü, su yolu ve su kemerleri inşa ettirmişti. O kadar çok cami, ribat ve bina yaptırdı ki özellikle Hindistan’da, Horasan’da ve civar bölgelerdekileri anlatmaya kelimeler ve sayfalar kifayetsiz kalır.
Büyük Türk hükümdarı Sultan Gazneli Mahmud vefat ettiğinde Gazne Devleti’nin sınırları batıda Azerbaycan hudutlarından doğuda Hindistan’ın Yukarı Ganj Vadisi’ne; Orta Asya’da kuzeyde Harezm’den güneyde Hint Okyanusu sahillerine kadar uzanan çok geniş bir sahayı kapsıyordu. Bugünkü Afganistan ve Belucistan’ın neredeyse tamamı; Hindistan’da Pencap ve Sütlec Irmağı’nın güneyinde bazı bölgeler; Seyistan, Horasan, Harezm, Rey, Hemedan ve İsfahan bölgeleri; Ceyhun’un ötesinde Çağaniyan, Tirmiz, Kubandyan ve Hutlan ülkeleri Gazne Devleti sınırları içinde bulunuyordu. Cürcan, Taberistan, Gilan ve Gur; bazı Türkistan hanları; Hindistan’da Sind’deki bazı emirler; Delhi, Gwalior, Kannevc, Kalincar racaları ve Doğu Racistan’ın bir kısmındaki racalar onun yüksek hâkimiyeti altındaydı.
Vefatı bütün İslâm dünyasını derin bir hüzne boğdu. Gerdizî onun ölümüyle ilgili olarak: “Onun vefatıyla dünya harap oldu. Habisler izzetli oldu, ulular zillete düştü” dedi.
*
Eserin basımını gerçekleştiren Timaş Yayınları yetkililerine, Tarih Bölümü Proje Editörü Zeynep Berktaş’a ve eseri yayına hazırlayan Elif Sabah Erkul’a şükranlarımı sunarım. Yine eserin hazırlanmasında büyük emeği geçen Hamza Umut Albayrak ve Ahmet Mercan beylere müteşekkirim.
Türk-İslâm tarihinin bu seçkin simasının hakkıyla tanınması dileğiyle…
Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil
İstanbul, 2024
Sipariş için: https://www.ktbkitap.com/urun/otag-iv-gazneli-mahmud-ahmet-simsirgil