Anadolu fâtihi ve Türkiye Selçuklu Devleti’nin kurucusu, ismi, Rükneddîn Süleyman’ bin Kutalmış bin Arslan Yabgu bin Selçuk’dur. Babası Kutalmış, Tuğrul Bey’e karşı saltanat mücâdelesi yapmış ve onun ölümü üzerine payitaht olan Rey’e girerek hükümdarlığını îlân etmişti. Fakat aynı maksadla hareket eden yeğeni. Alb Arslan ile yaptığı savaşta ölmüş ve oğulları, Alb Arslan tarafından muhafaza altına alınmıştı. Âlicenaplıkta amcasından ve babasından geri kalmayan Alb Arslan, bütün esirleri affederek, Kutalmışoğullarını Melik ve Emir ünvanları ile, Anadolu hududunda gazaya me’mûr etti.
Kutalmışoğlu Süleyman Şah ve ağabeyi Mansur, Alb Arslan’la birlikte Malazgird savaşına katıldı. Gösterdiği kahramanlıkların bir mükâfatı olarak Anadolu’da fethettiği yerlerin kendisine verilmesi imtiyazını alan Süleyman Şah, kardeşleri Alb İliğ ile Devlet’i ve ağabeyi Mansur’u da yanına alarak, Anadolu’ya gitti. Urfa-Birecik civarına vardılar. Burada Artuk Bey’in bölgeden ayrılması ile Türkmenleri etraflarında toplamaya başladılar. Bu Türkmenler, başlarına geçecek bir Selçuklu beyine muhtaç bulunuyorlardı. Kutalmışoğulları 1074’de Suriye’de Melikşâh’ın tâbüyetini kabul eden Türkmen beyi Atsız’a karşı mücâdeleleri ile târih sahnesine çıktılar. Bu mücâdelede Süleyman Bey’in kardeşleri, Atsız’a esir düştüler. Bu sırada Haleb’i muhasara eden Süleyman Bey’e şehri müdâfaa eden Nasır mal vererek, muhasaradan vazgeçirdi. Süleyman Bey, daha sonra Antakya’yı kuşattı. Şehrin Bizans valisi ile bir anlaşma yaparak bu havaliyi akınlardan korumak mukabilinde senelik 20.000 dînâr haraca bağladı.
Anadolu’ya giren Süleyman Bey, Konya ve havalisini mahallî Rum hâkimlerinden aldı. Hiç bir mukavemetle karşılaşmadan 1075’de İznik’i feth ederek merkez yaptı. İznik’e yerleştikten sonra Bizans İmparatorluğu’nun buhranlı durumundan faydalanmasını bilen Süleyman Şah, Bizans’da başlayan taht kavgalarına karıştı ve Botaniates’in imparator olmasında rol oynadı. Böylece devletini kuvvetlendirerek, hâkimiyetini genişletti. Bu sayede Türk ordusu 1078 senesinde Üsküdar önlerinde karargâh kurdu. Daha sonra imparatorluk isteyen Melissenos’u da desteklemek suretiyle Frikya ve Batı Anadolu’da fetihlerde bulundu. 1080’de üzerine gönderilen bir Bizans ordusunu bozguna uğrattı ve İstanbul boğazının Anadolu sahillerini ele geçirerek gümrük dâireleri kurup, gemileri kontrole başladı. Donanmasının olmaması İstanbul’un fethine mâni oldu. 1081 senesinde imparator olan Alexis Kommenos ilk iş olarak Süleyman Şah ile anlaşarak Balkanlardaki gayri müslim Türklerin istilâlarına karşı koyabilmek için serbest kaldı. Süleyman Şah da, topraklarını doğuda genişletme imkânı buldu. Yapılan anlaşmada Drakon deresi hudûd sayıldı. Süleyman Şah, boğazdan biraz uzaklaşmasına rağmen, bütün Anadolu’nun hâkimi olduğunu imparatora tasdik ettirdi ve Melik ünvanını aldı. Süleyman Şâh’ın bu ünvanı aynı sene halîfe tarafından da tasdik edildi.
Anadolu’da Bizans hâkimiyetinin çökmesi üzerine Fırat boylarında ve Kilikya’da bir takım Ermeni reîsleri ortaya çıktı. Bunlar arasında Kilikya hâkimi Filaretos, Malatya hâkimi Gabriel’i de tâbüyetine alarak Türkiye Selçuklu Devleti’nin, İslâm ülkeleri ile münâsebetlerini kesmeye çalışıyordu. 1082’de doğuya yönelen Süleyman Şah, Adana, Tarsus, Mesisa ve Anazarba şehirlerini fethederek bütün Kilikya’yı topraklarına kattı. Topraklarının elinden çıktığını ve hıristiyanların kendisine hıyanet ettiğini gören Filaretos, Melikşâh’a giderek yardım istedi. Durumu fırsat bilen Antakya’nın hıristiyan halkı da Süleyman Şâh’a adam göndererek şehri kendisine teslim etmeyi teklif ettiler.
Süleyman Şah, ordusuyla Antakya üzerine sefere çıktı. Hareketini duyurmamak için geceleri yol alıyor, gündüzleri dinleniyor, ıssız ve sapa yolları tâkib ediyordu. Emniyet ve gizlilik sebebiyle Kilikya sahilinde askerlerini gemilere bindirerek, Asi nehri yolu ile aniden Antakya surları önüne çıkardı. Vaktin gece olmasından faydalanarak üç yüz atlı ile Faris kapısından şehre girdi. Sabahleyin Türk askerlerinin sesleriyle uyanan halk birden şaşırdı. Türk askerleri dalgalar hâlinde şehre girmeğe devam ediyordu. Türk sultânının geldiğini ve askerlerin kimseye dokunmadığını anlayan halk, sakince evlerine döndü. Filaretos’a bağlı muhafızlar Antakya kalesine sığındılar. Böylece 1084 senesinde Antakya fethedildi ve kale de bir süre kuşatıldı. Filaretos’un adamları, su ve erzağın azalması ve kendilerine emân verilmesi sebebiyle 1085 senesinde kaleyi teslim ettiler. Süleyman Şah, ortaçağda ve hıristiyanlık târihinde çok meşhûr bir patriklik merkezi olan bu târihî şehri, 969 senesinden beri işgal eden gayr-i müslimlerin elinden kurtardı.
Süleyman Şâh’ın Marmara sahillerinden Antakya’ya kadar uzayan ve Suriye’de genişlemeğe başlayan hâkimiyeti, Melikşâh’ın tabileri ile bir rekabet ve çatışmaya girmesine sebeb oldu. Süleyman Şah, Antakya’yı fethettikten sonra Melikşâh’a elçiler gönderdi. Bu sırada Melikşâh, Doğu Anadolu ve Suriye mes’elelerini hâlletmek için harekete geçmişti. Fakat 1085 senesinde Horasan’da kardeşi Tekiş isyan edince o tarafa yönelmişti. Bu durumda eski Musul emîri Şerefüddevle Müslim’in itaatini kabul ederek Musul ile Halep eyâletlerini de tekrar kendisine bıraktı. Süleyman Şah ile Müslim arasında hâkimiyet ve menfaat çatışması başladı. Daha önce Antakya’dan cizye alan Müslim, bu parayı Süleyman Şâh’dan da isteyince, müslümanın cizye vermeyeceğini söyleyerek bu isteği reddetti. Müslim’in Antakya, Süleyman Şâh’ın da Haleb civarına asker göndermeleri, aralarında muharebenin başlamasına sebeb oldu. İki ordu 1085 senesi Haziran ayında Amik ovasına akan Afrin çayı üzerinde Kunahil mevkiinde karşılaştı. Süleyman Şah, Haleb hâkimi Müslim’i yendi ve şehri kuşattı.
Bu zaferden sonra Haleb’i kuşatması Süleyman Şâh’ı, Şam meliki Tutuş ile karşı karşıya getirdi. Büyük bir Türkmen kuvvetine sâhib olan ve Anadolu’da setihleriyle meşhûr olan Eksükoğlu Artuk Bey de Tutuş ile birlikte bulunuyordu. İki ordu Haleb’in yaklaşık beş kilometre yakınında Ayn Seylem mevkiinde 1086 senesi Haziran ayında karşılaştı. Amca çocukları olan iki Selçuklu meliki arasında çok şiddetli bir muharebe oldu. Suriye seferinde Süleyman Şâh’a katılan Çubuk ve diğer Türkmen beyleri, Tutuş tarafına geçerek Süleyman Şâh’ın ordusunun bozulmasına sebeb oldular. Bu yüzden meydana gelen kargaşalık sonunda Süleyman Şah hezimeti önliyemedi ve muharebe meydanında şehîd oldu. Tutuş, Süleyman Şâh’ın cenazesini Haleb kapısına defnettirdi.
Süleyman Şah, Anadolu’da dokuz asır sürecek Türk hâkimiyetini kurmakla, Türkiye târihinde çok mümtaz bir mevkie sahiptir. 1075’de kurduğu Türkiye Selçukluları Devleti ile bütün Türkmenleri birleştirerek, Türkiye târihinde yeni bir devir başlattı. Süleyman Şâh’ın ölümünden sonra Melikşâh’ın Anadolu’da hâkimiyet kurma gayretlerine rağmen Birinci Kılıç Arslan’ın İznik tahtını ele geçirmesine kadar (1092) sultansız kalan Türkiye Selçuklu Devleti, yine de kendi istiklâl ve mevcudiyetini muhafaza etti. Bu durum Türkiye Selçuklu Devleti’nin ne kadar sağlam esaslar üzerine kurulduğunu göstermektedir.
Süleyman Şah askerlerine ve tabeasına çok iyi muamele ederdi. Antakya hıristiyanlarının onu davet etmeleri adaletinin meşhûr olmasından idi. Bizanslılar zamanında Anadolu’da büyük toprak sahiplerinin elinde esir veya topraksız duruma düşen köylüler, onun hâkimiyetinde hürriyete ve toprağa kavuştular. Onlar da göçebe Oğuzlar gibi Süleyman Şâh’a bağlanıp onun hâkimiyetini kuvvetlendirdiler. Süleyman Şah, toprakları köylülere dağıtmak suretiyle hem onları kendisine bağlıyor, hem de mahsûlün artmasını sağlıyordu. Göçebe Oğuzlar da, tedricen boş kalan ve devlete intikâl eden topraklara yerleştirilmişlerdi. Süleyman Şah, Anadolu’da Osmanlılara da intikal eden Mîri toprak rejimi, yâni mülkiyeti devlete, tasarrufu köylülere âid sistemi kurdu.
Anadolu’yu fethederek müslüman Türke vatan yapan Süleyman Şah, Anadolu Türkleri arasında gazilik payesi almış ve efsânevî bir hüviyet kazanmıştır.
Kaynaklar
1) Türkiye Târihi Selçuklular Devri (Mükremin Halil Yinanç) sh. 57
2) Ahbâr-ud-Devlet-is-Selçûkiyye; sh. 30
3) Selçuklular Zamânında Türkiye (O. Turan); sh. 4 vd.
4) Selçuklular ve İslâmiyet (O. Turan); sh. 38.