Alm. Sunna (f), Fr. Sunna (f), İng. Sunnah.
Din bilgilerinde senet, kaynak olan dört delilden biri. Sünnet lügatta yol, kânun, âdet mânâlarına gelir. Dînî terim olarak sünnet kelimesinin dînimizde üç mânâsı vardır: Kitab ve sünnet birlikte söylenince, kitap Kur’ân-ı kerîm, sünnet de hadîs-i şerîfler demektir. Farz ve sünnet denilince, farz Allahü teâlânın emirleri, sünnet ise Peyamberimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” sünneti, yâni emirleri demektir. Sünnet kelimesi yalnız olarak söylenince, İslâmiyetin bütün hükümleri demektir. Fıkıh kitapları böyle olduğunu bildiriyor.
“Sünnetimi terk edene, şefâatım haram oldu.” hadîs-i şerîfinde sünnet demek, İslâmiyet yolu demektir. Çünkü mümin kimse, büyük günah işlese de, şefâattan mahrum olmaz. Hadîs-i şerifte; “Büyük günah işleyenlere şefâat edeceğim.” buyuruldu.
Peygamber efendimizin yapılmasını övdüğü şeylere kavlî sünnet ve hadis devam üzere yaptıklarına da takrîrî sünnet denir.
Sünnet, dünyâ ve âhiretin efendisi ve bütün insanların her bakımdan en yükseği ve en iyisi olan Peygamberimiz Muhammed Mustafa’nın “sallallahü aleyhi ve sellem” yaptığı ve kaçındığı şeylerdir. Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” yaptığı ve kaçındığı şeyler iki kısımdır:
Birisi, ibâdet olarak yaptığı ve kaçındığı şeylerdir. Her Müslümanın bunlara tabi olması lâzımdır. Bunlara uymayan şeyler bid’attır. İkincisi, âdet olarak, yâni bulundukları şehrin ve o memleketteki insanların yapmakta oldukları şeylerdir. Bunları da beğenmeyenin, çirkin diyenin, îmânı gider. Fakat, bunları yapmak, mecbûri değildir. Bunlara uymayan şey, bid’at değildir. Bunları yapıp yapmamak, memleketlerin ve insanların âdetlerine bağlıdır. Mübâh kısmındandırlar. Din ile bağlılıkları yoktur. Her memleketin âdeti, başka başkadır. Hattâ, bir memleketin âdeti, zamanla değişir.
İbâdetler, yâni Müslümanlara yapılması emrolunan şeyler, dört kısımdır: Farz, vâcib, sünnet, nafile. Allahü teâlânın açık olarak bildirdiği emirlerine “Farz”; açık olmayıp, zannederek anlaşılan emirlerine “vâcib”; farz veya vâcib olmayıp, Resûlullah efendimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” kendiliğinden emrettiği veya yaptığı ibâdetlere “sünnet” denir.
Resûlullah efendimizin emrettiği ve kendisinin de yaptığı ibâdetler ve işler, birkaç çeşittir. Bunlar da şunlardır:
1- Müekked sünnet: Buna sünnet-i hüdâ da denir. İslâm dîninin şiârı olan, yâni bu dîne mahsus olan kuvvetli sünnetlerdir. Meselâ câmide îtikaf etmek, ezân ve ikâmet okumak, sabah namazının sünneti, öğlenin dört rekatlik ilk sünneti, akşam namazının sünneti, yatsı namazının son iki rek’at sünneti, cemâatla namaz kılmak, erkek çocukları sünnet ettirmek, misvak kullanmak böyledir. Peygamberimiz bunları devamlı yapmış, nâdiren de terk etmiş ve terk edenlere de birşey dememiştir.
Müekked sünneti özürsüz, devamlı terk etmek mekruh olur, küçük günah olur. Farz ve vâcib olan ibâdetleri nâfile olarak yapmak, müekked sünnetleri yapmaktan daha çok sevaptır.
2- Gayr-i müekked sünnet: Peygamberimizin ara sıra terk ettiği işler ve ibâdetlerdir. Meselâ ikindi namazının ve yatsı namazının ilk sünnetleri böyledir. Müstehab ve mendub da aynıdır.
3- Zevâid sünnet: Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” efendimizin, ibâdet olarak değil de, âdet olarak devamlı yaptığı şeylere sünnet-i zevâid denir. Elbiseleri, oturması, kalkması, iyi şeyleri yapmaya sağdan başlaması böyledir. Bunları yapanlara da sevap verilir. Bunlara sevap verilebilmesi için niyet etmek lâzım değildir. Niyet edilirse ibâdet olurlar. Sevapları çoğalır. Zevâid sünnetleri ve nâfile ibâdetleri terk etmek mekruh olmaz. Günah değildir. Bununla berâber, âdete bağlı şeylerde de Resûlullah efendimize tâbi olmak, dünyâda ve âhirette insana çok şey kazandırır ve çeşitli saâdetlere yol açar.
Peygamber efendimizin gösterdiği İslâmiyet yolunda bulunabilmek ve O’nun sünneti üzere yaşayabilmek için, önce Ehl-i sünnete uygun îmân etmek, sonra haramlardan sakınmak, sonra farzları yapmak, sonra mekruhlardan sakınmak, sonra müekked sünnetleri, daha sonra müstehapları yapmak lâzımdır. Bu sırada, önce olanı yapmayanın, sonra olanı yapmasının faydası olmaz ve önce olanı yapabilmek için, sonra olanı terk etmesi câiz ve hattâ vâcib olur.
Hadîs-i şerîflerde buyruldu ki:
Unutulmuş bir sünnetimi meydana çıkarana yüz şehit sevâbı vardır.
On şey sünnettir: Bıyığı kısaltmak, sakalı uzatmak, misvâk kullanmak, mazmaza, istinşak, tırnak kesmek, ayak parmaklarını yıkamak, koltuk altını temizlemek, kasıkları temizlemek, su ile istincâ (pislikten temizlenmek).
“Ümmetimin arasında fitne, fesat yayıldığı zaman, sünnetime sarılana yüz şehit sevâbı vardır.” hadîs-i şerîfi de “Selef-i sâlihîn, yâni ilk iki asırda yaşayan Müslümanların zamânındaki din bilgilerine uyan kimseye yüz şehit sevâbı vardır.” demektir.