Geçmiş zamanlardan şöyle bir fıkra anlatılır.
Herkesin orucunu tuttuğu bir zamanda Türk’ün biri gündüz vakti yiyip içen birine, “Sen Rum musun, Ermeni misin” demiş. Öteki bu suale karşı:
“Senin dedenin babası da bir gün oruç yemişti. Unuttun mu?” cevabını vermiş.
Haydaaa. Buyrun bu fıkrayı nasıl okuyalım nasıl anlayalım ve ne hükümler çıkaralım bundan…
Birincisi o kişi için Rum veya Ermeni hükmü çıkar mı? İkinci olarak bu ifadeden Rumları veya Ermenileri aşağıladığına hükmedebilir miyiz?
Elbette ki hayır. Sadece Rum ve Ermenilere bir anlamda Hıristiyanlara oruç farz olmadığı için herkesin orucunu tuttuğu bir beldede oruç tutmayan birine o dönemin anlayışı ve hitap şekli diye açıklama yaparsın. Oysa Müslümanların da ramazanda açıktan yiyip içtiği bugüne gelirsek bu neviden sualler kimsenin hatırına dahi gelmez.
Diğer taraftan sual tevdi edene karşı, “Senin dedenin babası da bir gün oruç yemişti” ifadesi ise, hırsızın kendisini itham edene karşı mezarlıktakileri suçlayan bir tilki kurnazlığıdır. Şimdi ben buna ne cevap vereyim!
Yahu be adam o gün dedemin babası hasta mı idi, seferî mi idi, hangi durumda tutamamıştı nereden biliyorsun? Hadisenin önünü arkasını bildin mi, araştırdın mı ona göre açıklama yapalım!
Biz bugün üniversitelerde “tarih okumaları nasıl olur, metin tahlilleri nasıl yapılır” hususunda dersler veriyoruz. Zira bunları yapamayanlar incelediği dönemi kavrayamazlar. Dönemin halkının anlayışını, zihniyetini, inancını, hadiselere bakışını, kelimelerin farklı anlamlarını bilecek, devrin içine girecek ancak o zaman sıhhatli bir yorumda bulunabilecektir.
Bunu neden yazdım. Soner Yalçın 23.5.2019 tarihli Sözcü gazetesindeki yazısında, Ekrem İmamoğlu hakkında “Rum mu, değil mi?” tartışmasına yelken açarken, Türk’ün 15. dedesinin babasından başlayarak cevap vermiş. Mailime bu konuda açıklama yapmam için o kadar çok soru geldi ki mecburen bu hususta fikirlerimi beyan etmem gerekti. Soner Yalçın’a göre güya:
“Yavuz Sultan Selim’e göre Türk eşekti. Koçi Bey’e göre mezhepsiz ecnebiydi. Hoca Sadettin’e göre leşti, hilebazdı, aşağılıktı. Bâki’ye göre kabaydı, Aksaraylı Kerimüddin’e göre hunhar köpekti…” vs. deyip Vahideddin’e kadar gelmiş. Yazara göre, Türk’e en aşağılayıcı sıfatları layık gören bu Osmanlı padişahları, âlimleri ve şairleri, Arab’ı, Rum’u ve Ermeni’yi ise öve öve bitiremiyormuş!
Adama “yok, Dingo’nun ahırı!” derler. Tarih metinlerini okuyup değerlendirmeyi bilmezsen, ideolojik saplantılarla tarih yorumlamaya kalkarsan acınası hâllere düşersin.
Bu nasıl bir zihniyet fukaralığıdır!
Soner Yalçın, kesin zannettiği hezeyanları için sadece bir metin ortaya koysaydı da biz de görseydik, okusaydık ve anlasaydık. Kime dedi, niçin dedi, olay neydi değerlendirseydik.
Yol kesicilik, eşkıyalık yapan, kadınları çocukları dağa kaçıran, zalim, cani, devlete isyan etmiş kişilere karşı söylenen sözleri alarak Osmanlı’ya saldırmak nasıl bir zihniyet fukaralığıdır. Yahut da gözü dönmüş bir Osmanlı düşmanlığıdır.
Yavuz Sultan Selim’den Bâki’ye, Aksaraylı Kerimüddin Mahmud’dan Tokatlı Nuri’ye kadar Türk’e ne söylendiğini bileceksiniz ama yol kesen eşkıyalık yapan Arap, Rum ve Ermenilere ne söylendiğini ise hiç görmeyeceksiniz! Bu nasıl bir körlüktür anlayan varsa beri gelsin.
Gelelim bunları yazma sebebine yani Ekrem İmamoğlu ile ilgili değerlendirmesine!
Şayet İmamoğlu Rum veya Pontus ise, siz tarihteki bu kadar zata iftira edince kurtulmuş mu oluyor? Adama ne alaka demezler mi?
Peki İmamoğlu tartışması nereden çıktı? Rum gazetesinin “İstanbul belediyesini Trabzonlu bir Pontus yani bizden biri kazandı” deyip bayram etmesi yüzünden!
Şimdi buradan hareketle Yalçın’a soralım:
Osmanlı padişahları İstanbul’dan Sigetvar’a Tebriz’den Mora’ya fetihlerde bulunurken siz bir kısım gayrimüslimlerin Pontuslar, Sırplar, Ulahlar veya Rumlar zaferler kazandı diyerek bayram edenini gördünüz mü? Size göre bu Osmanlılar bir de tam anlamıyla Türk düşmanı olunca bütün Hristiyanların bayram etmeleri gerekmez miydi? Öyleyse gösterin bakalım!
Şunu da unutmayın. Türk düşmanı diye yaftaladığın o adamların içinde ırken, Türk’ten başlayarak her milletten insan vardır. Ancak onların her birisi Müslüman olduklarından Avrupalıların gözünde “TÜRK” diye anılırdı. Bizde ise o dönemlerde ırk ön planda tutulmadığı, ırkıyla kibirlenene ahmak nazarıyla bakıldığı için milletler din potasında değerlendirilirdi. Müslüman, Gebran ve Yahudiyan gibi… Şurası meşhurdur ki Avrupalılar, Müslüman olan Fransız, İngiliz veya Rum’a dahi “Türk oldu” derlerdi. Oysa herkes bilir ki o yine kendi ırkındandır, aslı değişmez, ancak İslam olması ona Türk payesini verdirmektedir.
Soner Yalçın’ın, İmamoğlu’nu tartışmak yerine oradan hareketle sekiz asırlık şanlı tarihimizi karalaması, Osmanlıları azılı birer Türk düşmanı olarak göstermesinin mantığını anlamak mümkün değildir.
Soner Yalçın’ın iddialarını Uzunçarşılı’dan Faruk Sümer’e İlber Ortaylı’dan İnalcık’a kadar hiçbir ciddi tarihçi dile getirmez.
Yalçın bilmiyor ki Osmanlı bu ifadeleri kullanırken mezhep veya millet ayırımı da yapmamaktadır. Asi, câni, harami, hırsız, uğursuz her kim olursa olsun aynı sıfatı kullanabilmektedir…
Osmanlı’ya ve İslam’a kin duymak!
Diğer taraftan Yalçın’ın İmamoğlu’nu aklamak için 622 yıllık bir tarihi karalamaya ihtiyacı yoktu. Zira İmamoğlu hayattadır ve her akşam bir TV’de boy göstermektedir.
Hatta geçenlerde Ahmet Hakan CNN TÜRK ekranlarında kendisine bu suali yöneltti.
Ahmet Hakan sosyal medyada linç edilmesinden epeyce de yakındı. Haklıydı kendisi. Zira izlediğim kadarıyla bana göre de İmamoğlu’nu köşeye sıkıştırma gibi bir maksadı olduğunu çıkarmak mümkün değildir. Hatta bırakın bunu söylemeyi, kendisine yüzde yüz gollük bir pas verdiğini söylemek dahi mümkündür.
Ahmet Hakan’ın o sualine İmamoğlu şu cevabı verebilirdi:
“Ne demek kardeşim ben o sözleri kaale bile almıyorum. Beni bilen bilir. Ben Fatih’in fethettiği, Yavuz Sultan Selim’in valilik yaptığı, Kanuni Sultan Süleyman’ın doğduğu Türk oğlu Türk bir beldenin evladıyım. Bundan da zerre şüphem yoktur.”
Ben inanıyorum şu ifadeler bugün bütün Trabzon, Çayeli, Rize, Sürmene, Arsin, Yomra, Akçaabat vs. bölge halkının vereceği cevaptır. İnanmıyorsan Trabzon’da yolda rastgele birine, “sen Pontus musun” veya “Rum musun” diye sor bakalım. Sokakta yürüyebilecek misin? Geri dönebilecek misin?
Peki, İmamoğlu bu suale ne cevap verdi. Yok ben duymadım. Yok, kıytırık bir internet kanalı, yok kaşı yok gözü oynadı. Cevapları karşısında Ahmet Hakan dahi alıklaştı. Zira o gollük pası bebeler bile kaçırmazdı. İmamoğlu nasıl anlamadı, nasıl cevap vermedi ve nasıl kitleleri hemen kendi aleyhine kanalize etti bir türlü çözemedi.
Yahu kardeşim sana bir sual tevdi ediliyor. Ver cevabını bitir işi. Hayır, İmamoğlu bambaşka bir siyasetçi. İmamoğlu hiçbir soruyu sonuna kadar dinlemiyor. Yarısında söz alıyor başka bir noktaya götürüyor. Muhatabı sonunda ben onu sormayacaktım desin dursun. O fikirlerini söylüyor. Dikkat edin neredeyse her konuşmayı aldığında Sayın Cumhurbaşkanının kendisine oy vermeyen bütün herkesi terörist ilan ettiğini ifade ediyor. Halbuki ben böyle bir sözü sayın Cumhurbaşkanımızdan hiç duymadım. Sadece teröristlerle ittifakı ve Kandil’le irtibatı tenkit ediyor. Fakat aynı İmamoğlu, kendisine Kuleli fotoğrafı sorulduğunda böyle düşünenleri derhal şeytani bir sıfatla simgeleyebilmektedir. Kendi değerlendirmeleri ile hareket edersek bu durumda kendisine oy vermeyenleri şeytanlaştırmış olmuyor mu?
Yalçın’a bütün bunlardan hareketle son bir sual daha yönlendirelim. Şayet İmamoğlu, Ahmet Hakan’a yukarıda, vermesi beklenirdi diye ifade ettiğim cevabı sunmuş olsaydı kendisi yine Osmanlı padişahları, âlimleri ve şairlerini böylesine aşağılayan bir yazı kaleme alır mıydı?
Hayır, asla almayacaktı. O, “Fatih’in Yavuz’un Kanuni’nin şehri Trabzonlu olmaktan doğmaktan gurur duyuyorum” deseydi, Yalçın da şimdilik sadece İmamoğlu’na güzellemeler yapıyor olacaktı.
Osmanlı’ya ve İslam’a kinini gizleyip yeri gelince de sinsi iftiralarla saldırmak ve yalanlarla vurmak nasıl bir düşünce yapısı, nasıl bir ahlak anlayışıdır?
TEFEKKÜR
Şimdi uyuyanlar o zamanda uyanırlar
Bir subha reside olur âhir şeb-i âlem
Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil
31.05.2019
Türkiye Gazetesi