Türkiye Cumhuriyeti, tarihinin en mühim seçimlerinden birini geride bıraktı. Zira bu seçimle birlikte yeni bir döneme girildi. İnşallah hayırlara vesile olur. Artık bu yeni dönem biraz da evveliyle değerlendirilecektir. Dolayısıyla bir iki hafta Pazar Divanı köşemde tarihî perspektif içerisinde seçimi siz kıymetli okurlarım için değerlendirmeye çalışacağım.
Öncelikle bu devrin açılmasında iki siyasi dehanın müthiş birlikteliği ve mücadelesi vardır. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan Bey’in yanı sıra MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli Bey. Bu noktada tarihimizden yine bir kesit aktaracağım.
Hatırlayacaksınız önceki haftalarda yine bu köşemde Viyana’da Osmanlıya ihanet ederek Avrupa’dan geri dönüşün fitilini ateşleyen Murat Giray’dan bahsetmiştim. Bu hafta ise Murat Giray’dan sonra Osmanlı için “kara gün dostu” olan başka bir Kırım Han’ından bahsedeceğim. O, Selim Giray’dır.
Gerçekten de Bahadır Giray Han’ın oğlu olan Selim Giray, Viyana bozgunundan sonraki felaket yıllarında kara gün dostu gibiydi. O, bir taraftan Osmanlılara karşı Kutsal İttifak’a dâhil olan Rusların Kırım üzerine korkunç saldırılarına set çekerken bir taraftan Lehistan cephesine koşuyor bir taraftan da Avusturya kuvvetlerinin Balkanlar’a sarkmaması için fırsat buldukça bu bölgeye yardıma geliyordu.
Onun fevkalade gazalarının yanında Özbek Hükümdarı Sultan Kulu Han’a göndermiş olduğu mektubundaki şu ifadeleri devleti için fedakârlığını ve İslam birliğine verdiği değeri yansıtması bakımından çok mühimdir. Şöyle ki:
“Benim biraderim! Cümlemizden ulu olan Mekke-i Mükerreme hâdimi ve halife-i Müslimîn bulunan Âl-i Osman Padişahı Sultan Süleyman Han Hazretlerinin (II. Süleyman) def’i a’dası için her vechile mal, can ve askerimizle bizzat imdad-ı ianet etmek üzerimize vacip olmuştur. Layık-ı din ü devlet değildir ki, bizler ona yardım etmeyelim. Behemehal bu hususta ihmal ve gayretsizlik edersek dinimizi yıkmış oluruz.”
Özbek hükümdarı Sultan Kulu Han’ın bu gayretli Han’a verdiği cevap İslam ümmetine ve hükümdarlarına nasıl davranmaları gerektiğini ifade eden ve altın levhalarda çerçevelenmesi gereken bir vesika gibiydi:
“Benim karındaşım, taraf-ı biraderlerinden hangi gün asker talep olundu da gönderilmedi. Askerim benim değil, sizindir. Can ve baş üstüne. Gayret-i İslam muktezasınca her ne kadar imdada asker lazımsa ifade buyurun, derhal tedarik olup gönderilir. Vesselam.”
Kara gün dostu!
Öte yandan Selim Giray Han’ın bu gayretinden devletine verdiği güçten rahatsız olanlar da yok değildi. Bunlar padişahla kendisinin arasını açmak için her türlü fitne yolunu açmaya çalışıyorlardı. Onun için, “İstiklâl sevdasındandır” diyerek söylenti çıkarıyorlardı. Bu sözlerden müteessir olan Selim Giray veziriazama gönderdiği mektupta devlete sadakat ve bağlılığını arz ederek padişahın elini öpmek arzusunu şu sözlerle belirtti:
“Düşman ayaktadır. Bu kış mevsiminde Boğdan, Eflak ve Erdel ve bütün Rumeli Hristiyanları isyan edip Karadeniz kenarlarına kadar bütün memlekete yayıldı. Bundan dolayı İslamiyet gayretiyle Kırım’dan çıkıp Bucak’ta kışlamak için hareket etmek üzereyim. Düşmana fırsat verilirse memleket elden gider. Bundan başka bizzat gelip padişah hazretlerini ziyaret etmek isterim.”
Selim Giray Han bu hareketi ile bölücülerin, fitnecilerin, Osmanlı ve Kırım’ı birbirine düşürmek isteyenlerin emellerine yerinde bir müdahale ile mani oluyordu.
Bu sırada Yeğen Osman Paşa, Macaristan Serdarı idi. Ancak bunalımlı dönemden istifade ile başına buyruk hareketlerde bulunuyor, merkezden gelen emirleri dinlemiyor ve etrafı haraca bağlamaya çalışıyordu. Osmanlı devleti, bir taraftan Viyana bozgunu neticesinde hudut kalelerini kaybetme tehlikesini yaşarken diğer taraftan bu serkeş devlet adamı ile uğraşıyordu.
Selim Giray padişahın daveti üzere İstanbul’a geldiği zaman muharebe vaziyeti ile Yeğen Osman Paşa’nın durumu görüşüldü (8 Ocak 1689). Acıklı ve tehlikeli hâli yakından görüp öğrenen Selim Giray, heyetin ricasıyla ilk sözü aldı ve şöyle konuştu:
“Yeğen Osman Paşa, devlet adamlarının aczi ile bir küçük yılan iken şımartılarak yedi başlı bir ejder hâline getirildi. Bu şımarık adam göz göre göre hiç muharebe etmeden Belgrad’ın düşman eline geçmesine sebep oldu. O hâle geldi ki, “Yeğen” dediğiniz vakitte korkunuzdan akciğeriniz görünür! Kaht-ı rical mi vardır? Kaldı, kaldı da devlet bu herife mi kaldı? Çok yazık Âl-i Osman devletine ki bir hayırhah adamı kalmamış! İlk işimiz düşmanların ayaklandığı bir zamanda içimizdeki hainlerin işini bitirmek birliği temin etmektir” (Ocak 1689).
Bu görüşme sonrasında Osman Paşa Kamaniçe Kalesi kumandanlığına tayin edilirken Üngürüs (Macaristan) serdarlığı Arap Recep Paşa’ya verildi. Yeğen Osman Paşa ise kendisinden ve gücünden o kadar emindi ki yeni görevini tebliğe gelen çavuşa büyük bir hiddetle:
“Şimdi seni katlederim lakin elçisin ve hem ocak tarafından geldin. İşte meydan, ellerinden geleni geri komasınlar” diyerek açıkça isyan bayrağını açıp adamlarıyla Niş’ten çıkıp Vitoş Dağı’na gitti.
Ancak Recep Paşa ve Selim Giray seri hareketle Osman Paşa’nın işini bitirdiler. Selim Giray bu defa Kırım’a döndü. Zira Ruslar, kendisinin bölgede bulunmamasını fırsat bilerek büyük kuvvetlerle Kırım’a saldırmışlardı.
Kısa sürede toplayabildiği on beş-yirmi bin kişilik kuvvetiyle Ortakapı mevkiinde Rusların karşısına çıktı. Az bir kuvvetle akıl almaz kahramanlıklar gösteren Selim Giray Han, beş gün süren kanlı muharebelerden sonra, Rus ordularını dağıtarak perişan hâle düşürdü ve ağır kayıplar verdirdi (11 Mayıs 1689).
Kalpten gamı dûr eyle!
Bu habere sevinen Sultan II. Süleyman Han, Edirne’ye davet edilen Selim Giray’ı ayakta karşıladı ve elinden tutarak yanına oturttu. Başarıları için dualarda bulundu.
Selim Giray bundan sonra birlikleriyle süratle Üsküp üzerine yürüdü. Krapos adında bir Sırp sergerdesi, kendini Komonova kralı ilân edip, Osmanlı kuvvetlerini vurmaya başlamıştı. Selim Giray, etrafı kana ve ateşe boğan bir sergerdeyi iki yüz kadar adamı ile birlikte yakalatarak öldürttü.
Bundan sonra on beş bin kişilik seçkin bir Avusturya kuvvetinin kıskacındaki Kaçanik üzerine yürüdü. Selim Giray’ın yanında beş bin kişilik bir kuvveti bulunuyordu. Düşmanın çokluğu ve seçme birlikler oluşu yüzünden yanındakiler geri dönülmesini teklif ettiler. Selim Giray Han ise:
“Boğdan, Eflak ve Niğbolu dağlarını aşıp geldik. Bu düşmanı bertaraf etmeden gidersek artık düşman arasında nam ve şanımız kalmaz. Her ne olursa olsun akşama kadar ya düşmanı toprağa gömeriz veya cümlemiz kırılıp kıyamete dek bir nam koyup gideriz. Kalpten endişeyi terk ile, gönül birliği ile düşmanları basalım. Cenab-ı Hak muinimiz olsun” diyerek saldırı emrini verdi.
Kaçanik boğazında vuku bulan harpte Kırım birlikleri Avusturya askerlerine ağır bir darbe indirdiler. Avusturya birliklerinin büyük kısmı savaş meydanında kalmıştı. Selim Giray buradan Priştine ve Prizren taraflarına geçerek oraları da istirdattan kurtardı.
Bu büyük serdarın kahramanlıkları din ve devlete hizmetleri filmlere dizilere konu olacak mahiyettedir. Hizmetlerinin unutulmaması gerekir.
İşte 15 Temmuz işgal girişiminden beri dimdik duruşu, icraatları, yerinde ikazları, fitnecilere prim vermemesi, Cumhurbaşkanı’nın yanında birlik ve beraberliğin sembol ismi oluşu dolayısıyla Devlet Bahçeli Bey, Selim Giray gibi “kara gün dostu” olmuştur. Bu dostluk Selim Giray Han’ın dediği gibi devletedir, milletedir, ümmetedir ve dinedir. Şahısların geçici olduğunu unutmamalıyız.
TEFEKKÜR
Kim ki kaldı ikilikde yâr değil
Yoğa saygil sen anı kim var değil
Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil
01.07.2018
Türkiye Gazetesi