Rahmetli babam memlekette “İsmail Hafız” diye bilinirdi. Kendisini Boyabat ve köylerinde neredeyse tanımayan yoktu. Bütün sosyal faaliyetlerde yer alırdı. O kadar etkili idi ki 12 Eylül döneminde muhtarlığı elinden alından yedi muhtardan biri idi. Zira o dönemde muhtarlara dokunulmamış ve görevlerinde bırakılmışlardı. Seçimlerde göz hapsinde tutulurdu.
O, okumamız için çok gayret sarf eder ve her türlü desteği vermeye çalışırdı.
1985 yılında Rahmet-i rahmana kavuştuğu sırada Erzurum Atatürk Üniversitesinde asistandım. Yüksek lisansımı bitirmiş doktoraya hazırlık yapıyordum. Babamın hastalığında son 15 gün başında bulunabilmiştim. Belki hayattan neredeyse kopma günlerim olmuştu. Zira en sevdiğiniz bir kimsenin son demlerinde yanında olamamak nasıl bir duygudur yaşadım. Bir anlamda gurbetin acı zehrini içmiştim…
O dönemleri bugünün kırk yaş ve altındakiler rüyalarında görseler inanamazlar. Düşünün ki, gurbetten evinizi arayıp ana ve babamızla birkaç dakika görüşebilmek için postanede 7-8 saat oturduğumuz zamanlardı. Şimdiki gençler maalesef ellerindeki nimetin kıymetini bilmezler.
Dolayısıyla babamın vefatı ile birlikte artık üniversiteden istifa edip anacağımın ve sevdiklerimin yanında olmayı özler hâle gelmiştim. Bunun gelgitleri ve ne yapacağıma karar vereceğim o günlerde Tokat’a gittim. Doktora tezimin konusunu belirlemiş ve ön çalışma yapmayı planlıyordum.
O sırada Tokat Valisi Rahmetli Recep Yazıcıoğlu idi. Namı tüm Türkiye’yi sarmıştı. Kendisiyle görüşebileceğimi fazla ümit etmiyordum. Yine de bir ziyaret edeyim dedim. Zira Tokat’ın merkez köylerini de gezeceğim için desteğine ihtiyacım vardı. Daha kendisine arz etmelerinin üzerinden on dakika geçmeden huzura alınmıştım. Tanıştık. Tokat şehrinin 16. Asırdaki tarihini çalışacağımı belirtmemle birlikte yerinden kalktı geldi bana sarıldı tebrik etti. Ardından çekmecesinden Tokat tarihi ile ilgili bazı çalışmalar çıkarıp hediye etti. Müthiş memnun olmuştu.
Nerede kalacağımı sordu. Yeni geldiğimi ve otel bakacağımı söyledim. Hayır dedi benim misafirimsin derhal Tokat Öğretmenevini arayıp en güzel odayı hazırlamalarını söyledi. Çağırdığı bir şoföre hocamı önce kalacağı yere yerleştir ardından anlaşın ne zaman isterse emrinde olacaksın diyerek araba tahsis etti…
Gerçekten büyük bir şaşkınlık yaşamıştım. Rüyamda görsem inanamayacağım bir hareketti.
Öğretmenevine doğru giderken İmam-ı azam hazretlerinin bir kıssasını hatırlamıştım.
İlmin değeri
Rivayet olunur ki, İmam-ı Ebu Yusuf, hocası İmam-ı Azam Ebu Hanife hazretlerinden ders almaya başlamıştı. O, çok çocuklu ve yoksul bir aileye mensuptu. Bu itibarla kaynaklar, çocukluk ve gençlik yıllarının büyük sıkıntılar içinde geçtiğini belirtmektedir. Hatta kendisini bir kunduracının yanına çırak olarak vermişlerdi. Buna rağmen oradan kaçarak İmam-ı Azam’ın sohbet ve derslerine devam ederdi.
Bir gün annesi İmam-ı Azam’ın yanına gelerek;
“Hoca Efendi, bu çocuğun sanat elde etmesine neden engel oluyorsun? Kendisi bir kuruşa muhtaç bir yetimdir ve geçimimiz benim gibi bir ihtiyar kadının çıkrıkla eğireceği ipliğe bağlıdır. Onu o ustanın yanına günde üç beş kuruş kazanıp onunla geçinsin diye verdim. Yoksa, burada senin yanında oturmaktan ne hasıl olabilir?” diye çıkıştı.
İmam-ı Azam hazretleri gülerek, “Merak etmeyin çocuğunuz burada tereyağı, fıstık, badem ezmesi yemesini öğreniyor” demişti. Kadıncağız bu sözlerden bir şey anlamamıştı. Üzülüp, “sen ihtiyarlayıp bunadığın için ne dediğini bilmiyorsun…” deyip gitti.
İmam-ı Azam ise bu zeki ve kabiliyetli gence sahip çıkarak ona, kunduracıdan alacağı parayı fazlasıyla vererek ilim yolundan kopmasını önlemişti.
İmam-ı Ebu Yusuf ilimde yetişip büyük bir âlim olduktan sonra ona kadılık vazifesi verilmişti. Bu vazifesi sırasında bir gün halife Harun Reşid onu yemeğe davet etmişti. Sofraya tereyağı, fıstık, badem ezmesi getirdiklerinde Harun Reşid;
“Bunlardan ye, her zaman böyle yiyecekler ikram etmezler” demişti. Bu durum karşısında, hocasının yıllar önce annesine söylediği sözleri hatırlayıp hocasının kerametini anlayarak tebessüm etti. Harun Reşid niçin güldün deyince, hâdiseyi anlattı. Hocası İmam-ı Azam’a rahmetle dua ettiler…
Anlattığım iki hadiseden alınacak o kadar çok ders var ki.
Demek ki ilme yol açan valiler, vekiller, başkanlar unutulmuyor. Hür düşünceyi savunanları yerinde ve yapıcı tenkitlerde bulunanları desteklemek gerekiyor. Zira onlar olmazsa hatalı hareketlerin, yanlış icraatların önü alınmaz. Sonuç yerine göre milletin geleceğine istiklaline kadar uzanan gençliğimiz mahvolmaya sürükleyen noktalara kadar varabilir.
Son zamanlarda yapıcı tenkitlerde bulunan bir kısım ilim ve fikir adamlarına yönelik saldırılar, üst kadrolardan gelen engellemeler vetolar bu korkuyu artırmaktadır.
İşte sırf “İstanbul Sözleşmesi” hakkında yaptığım eleştiriler dolayısıyla Tokat Kitap Fuarı’na katılmamın engellenmesi karşısında, Tokatlıların program düzenleyerek beni davet etmeleri gerçekten büyük bir vefa örneği idi. Milletin bu yanlış anlayış karşısında vakarlı ve hürmetli duruşuydu.
Geçtiğimiz cumartesi günü Tokat’ta yediden yetmişe çok coşkulu bir kalabalıkla güzel bir tarih sohbeti gerçekleştirdik. Osmanlıyı konuştuk. Günümüzde milletimiz üzerinde oynanan oyunlara dikkat çektik. Tokat’ın tarihine ve kültürüne değindik. İsterdim ki Sayın Valimiz ve Belediye Başkanımız da orada olsunlar. İşte Recep Yazıcıoğlu Bey’i büyüten ve yücelten fark orada idi.
Tokat’ın 1455-1574 tarihleri arasında idari, iktisadi ve sosyal tarihini araştırmış bir akademisyen olarak öğle vakti olmasına rağmen salonu dolduran sevgili hemşehrilerime teşekkür ve şükranlarımı sunarım.
***************
Adaletten nimet, zulümden ateş çıkar!
Bazen gündem o kadar yoğun oluyor ki yazmak istediğiniz bir kısım mevzular geri kalabiliyor. Ancak bazı hususların geç de olsa unutulmaması ve yerine getirilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Bunlardan birisi Adalet Bakanı Sayın Abdülhamit Gül’ün 18 Eylül 2019 tarihli son derece mühim bir demeci idi:
“FETÖ ile mücadele FETÖ’cü yöntemlerle yapılamaz. Nerede ahlaksızca bir saldırı varsa bu FETÖ’nün bir tezahürüdür. Daha düne kadar FETÖ ile aynı maklubeye kaşık sallayanlar bugün utanmadan çıkıp FETÖ’yle mücadele dersi vermeye kalkmasınlar” mesajından sonra Yargı’da yaşanan son gelişmelerdi.
Zira, devletin temeli olan adaleti tesis edecek hâkim ve savcıların tayin, terfi ve tüm özlük hakları ile ilgili hususlarda tasarruf yetkisine sahip HSK’da 24 Ekim 2019 tarihinde çok kritik iki görevde atamalar yapıldı. HSK Genel Sekreteri ve HSK Teftiş Kurulu Başkanı sözde aflarını isteyerek istifa ettiler ve yerlerine yeni atamalar gerçekleştirildi.
Elbette bu istifaların perde arkasında neler yaşandığını biz bilmiyoruz. Ancak bilinen bir şey vardı ki bir Sayın HSK Kurul Üyesinin bu değişikliklerden rahatsız olduğu ve yeni seçilenlerle ilgili toplantıya katılmadığı idi. Bu hususun da önümüzdeki günlerde açıklığa kavuşacağı muhakkaktır.
Buradan sık sık bir noktaya özellikle parmak basmaktayım. Bilhassa Sayın Cumhurbaşkanımızın özellikle yakın çevresindekiler tarafından bazı konularda yanlış bilgilendirildiğini, bunun da gerek icraatlara gerekse görevlendirmelere olumsuz yansıdığını belirtmekteyim. Nitekim Adalet sahasında olduğu kadar, Milli Eğitim ve İstanbul Sözleşmesi hakkında yazdıklarım bunlara misaldir. İşte Abdülhamid Gül Bey’in sözlerinden sonra yaşananlar, başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere Sayın Adalet Bakanı’nın da bu durumun farkına vararak doğru hamleler yaptıklarını gösterdi. Bu olumlu gelişme için Sayın Cumhurbaşkanımıza ve Adalet Bakanımıza teşekkür ediyoruz.
Özellikle; 2014 yılı HSK seçimlerinde devleti ve hükûmeti yargı eliyle ele geçirmek isteyen FETÖ terör örgütü mensuplarına karşı Türk milletinin öz evlatlarından oluşan, siyasi kimliği, dünya görüşü, etnik kökeni ne olursa olsun Yargıda Birlik Platformu adı altında bir araya gelen, sonrasında Yargıda Birlik Derneği olarak yoluna devam eden, Sayın Cumhurbaşkanımızca da kabul gören oluşumun ruhuna uygun, tüm yargı mensuplarını kucaklayan, kıdeme, liyakati ve ehliyeti önceleyen tasarrufların artarak devam etmesi gerektiğini düşünmekteyiz.
Devlet hiyerarşisi dışında hiçbir hiyerarşiye yer olmadığı bilinciyle, kamu görevlileri arasında gruplaşmaya, hizipleşmeye, siyasal ayrımlara yer olmadığını, devletin temeli olan adalette ise aksine durumun hiç kabul edilemeyeceğini bir kez daha vurgulamak isteriz.
TEFEKKÜR
Hüsn-i tabir eylesin hakkında herkes gayret et
Geçmesin ömrün azizim korkulu rüyâ gibi
Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil
22.11.2019
Türkiye Gazetesi
https://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/prof-dr-ahmet-simsirgil/610881.aspx