Son yıllarda bizim dizi yönetmenlerimiz ve senaristlerimiz tarihimizi tabiri caizse hoyratça mahvederken Azerbaycan’ın usta sinemacılarından Vagif Mustafayev çok önemli bir projeye imza atıyor. Nasreddin Hoca’yı konu edinecek olan Mustafayev, filmin yönetmenliğini de bizzat üstlenmiş durumda. O Nasreddin Hoca’yı Türk âleminin en önemli ortak kahramanlarından biri olarak görüyor ve şöyle diyor:
“Bu tarihte benzeri olmayan bir proje. Altı Türk dünyası ülkesi ilk defa müşterek şekilde bir film meydana getiriyor. Bu eser bizi güzel bir geleceğe taşıyacak. Başarılı olmak için Allah’a dua ediyorum.”
Nasreddin Hoca’nın Türk dünyasının müşterek kahramanı olduğunu kaydeden Mustafayev “Nasreddin Hoca nice güzellikleri insanlara aktaran, hayata pozitif yönleriyle bakmamızı sağlayan ortak kahramanımız. Onun hakkında film ortaya koymak, Türk dünyasının medeniyetini ve mizahını dünyaya göstermek adına önemli. Nasreddin Hoca gibi bir kahramanın eşi benzeri yok. Onun hikâyeleri ve mizahı hayatının her yerine dokunuyor” demektedir.
Vagif Mustafayev’in konuşmasının devamında kullandığı şu sözleri ise bizim Ertuğrul Gazi, Osman Gazi, Selahaddin Eyyubi, Barbaros, Sultan Alparslan ve Fatih dizilerini çekenlerin suratlarına bir şamar gibi iniyor. Mustafayev şöyle diyor:
“Bu film mizah barındırsa da Nasreddin Hoca’ya ciddi bir şekilde yaklaşıyor. Nasreddin Hoca’yı bir folklor kahramanı değil, gerçek bir karakter olarak alacağız. hayata dair ders veren bir hoca olarak yansıtacağız… Nasreddin hoca elbette yeterli olmayacak ama bir yerden de başlamak gerekiyor. Tabii, Türk halklarının başka kahraman ve yazarlarına da sıra gelecektir. Bu film başarılı olursa sinemamıza örnek olacaktır…”
Evet Nasreddin Hoca zaten tarihe mizah kahramanı olarak geçmiş bir şahsiyetimiz bir âlimimiz. Fakat onu insanlara şaklabanlık yapan biri olarak göstermeyeceğiz diyor sayın Mustafayev. O, bu ifadeleri ile tarihî şahsiyetlerin vereceği büyük mesajlara dikkat çekiyor. Bunların ideolojileri aşılamak için değil hakikatlerden ibretlerden ders vermek için olacağına dikkat çekiyor.
Bizimkiler ise tarihî dizilerde kol bacak keserek, entrikalarla süsleyerek ne vermek istedikleri hâlâ belli değil. Cüneyt Arkın’ın bir kale insanı sırayla kesmesi kadınların tarihte her işe maydanoz olmuşlar gibi kurgularla anlamsız bir kurgu içinde devam ettiriyorlar.
Onun fıkraları derstir, ibrettir!
“Türk milleti tarihi boyunca sabırlı, mütevekkil; zorluklara, haksızlıklara, hatta hainliklere sonuna kadar mukavemetli, çalışkan, müşfik, merhametli ve misafirperver” diye tanımlanır. Bu hasletin nereden nasıl hasıl olduğu düşünülünce mensup olduğu dininin yanı sıra Hazreti Mevlâna, Yunus Emre ve Nasreddin Hoca örneklemeleri yapılır. Onlar yüzlerce sosyal ve siyasi felaketler karşısında bazen gülümsemeyle, bazen iman neşesiyle bazen de engin müsamahasıyla halkı ayakta tutan moral değerler olmuşlardır.
Nitekim Sayın Mustafayev’in film kahramanı olarak seçtiği Nasreddin Hoca bugün dahi bütün Türklük âleminin moral hocası olmaya devam etmektedir. Nasreddin Hoca, hikâyelerinin dolaştığı diyarların kendi evladı sayılmıştır. O, Türkiye’nin Nasreddin Hocası, Doğu Türkistan’ın “Ependi’si”, Özbeklerin “Afandı’sı” Kazakların “Koja Nasr’ı” ve Azerbaycanlıların “Molla Nasreddin’i” olmuştur…
Şu hâliyle gerçekten de Türk dünyasını bir anda birleştiren bir isimdir. Onunla insanımıza verilecek sayısız mesajlar var.
Zira Nasreddin Hoca fıkraları, asırlardır fıkra türünün Türk toplumundaki yeri açısından hem sözlü̈ hem de yazılı gelenekte en ön sırada yer almaktadır. Türk hayat tarzı ve düşüncesi yanında inanç sisteminin dahi derin bakış açısını yansıtır. Kültürümüze ait önemli malzemelere sahiptir.
Bunlardan biri de Türk aile yapısıdır. Hoca’nın ailesi başta olmak üzere Türk aile yapısı ve aile içi ilişkilerde iletişim yolları ve davranış yapıları hocanın fıkralarına fazlasıyla yansımıştır. Fıkralarda yaşanılan kültürün etkisi olduğu görülür. Bu kültürün aile içi ilişkileri dizayn ettiği bariz bir şekilde ortaya çıkar. Zira Nasreddin Hoca, şahsında temsil ettiği değerleri harmanlayarak hayata ve olaylara farklı bakış açıları getirmiş, bu da onun aile içi ilişkilerine yansımıştır.
Nasreddin Hoca bu özellikleri ile o kadar sevilip sayıldı ki ünlü edebiyatçı Fuat Köprülü, fıkraların ehemmiyetini göstermesi bakımından “Türk milleti, hayatın birçok hadiselerine karşı beslediği telakkileri ona isnat etti ve yüzlerce yıl kaybolmadan yaşattı” ifadesini kullanır.
Öte yandan Nasreddin Hoca fıkraları, idealize edilen bir hayat şekli değildir. Bunlar sosyal hayatta var olan ve her zaman yaşanması da mümkün olan gerçekçi bir hayatın kapılarını aralar. “Parayı veren düdüğü çalar”, “Ye kürküm ye”, “El elin eşeğini şarkı söyleyerek arar” ve “Damdan düşenin hâlini damdan düşen bilir, bindiği dalı kesmek, ipe un sermek” gibi fıkraların özünü gösteren cümleleri dillere pelesenk gibi yapışır, deyim veya atasözü gibi her daim kullanılır. Bu yüzden onu masal ve destan gibi diğer halk edebiyatı türlerinden ayırmak gerekir. Cezbedici ifadesi ve etkileyici gücü ile bu fıkralar, bir milletin fertleri arasında ortak düşünüş ve benzer tavır sergileme gibi fonksiyonlara yol açar.
Fıkralarından hareketle Nasreddin Hoca’nın insanı ve içinde yaşadığı toplumu çok iyi tanıdığını; aile, komşuluk, ahlak, dostluk, ekonomi, eğitim gibi alanlarda farklılıkları iyi gözlemlediğini, insan psikolojisini mükemmel bildiğini; toplumda yaşanan huzursuzlukları, acı ve ıstırapları gidermek için insanlara öğütler verdiğini söylemek mümkündür.
Netice olarak hocamız hadiselere beklenmedik noktalardan bakmayı seven, aklıselimi kuvvetli, neşeli, babacan bir şahsiyettir. Mizahı hiciv gibi yıkıcı değil, yapıcıdır. İyi niyetlerin timsalidir. Anadolu’nun ideali olan cemiyet nizamına değer veren bir ahlak anlayışına sahiptir. Dolayısıyla fıkraların hususiyeti de buradan doğar. Hoca herhangi bir aşırı davranışa karşı onun zıddı ile karşılık verir. Fıkraları insanı hem güldürür hem düşündürür!..
Adam olmanın yolu!
Nasreddin Hoca’nın fıkraları çeşitli açılardan tahlillere tabi tutulmuştur. Bu fıkraları tasavvufi açıdan değerlendiren âlimler de vardır. Hazreti Mevlâna’nın torunlarından Seyyid Burhaneddin Çelebi bunlardan biridir.
Bir fıkrada Hoca birinin bahçesine girer. Bahçedeki sebzeleri çuvalına doldururken mal sahibi gelerek; “Burada ne yapıyorsun?” diye sorar. Hoca; “Beni bir rüzgâr buraya attı” der.
Bahçe sahibi, “Peki bu sebzeleri kim kopardı?” diye sorar. Hoca “Rüzgar şiddetli olduğundan, beni oradan oraya attı ben de onlara tutundum, bu yüzden koptular” der.
Bostancı; “Peki bunları çuvala kim doldurdu?” deyince Hoca “İşte ben de onu düşünüyordum!” der.
Fıkranın yorumu şöyledir: Gerçek hayata göre, bir gölge bir hayal gibi olan bu dünya hayatında, düşünmeden, helal haram demeden, yarını düşünmeden tûl-i emel ile çalışan rızık toplayan kimseler, yarın bağbânı hakiki olan Cenâb-ı Kibriya’nın divanında öyle eğri büğrü sözleri kabul olunmayacağından, bu duruma düşmektense şimdiden tefekkür edip tedbir alınmalıdır.
Bir başka fıkrada Nasreddin Hoca’ya rüyasında dokuz akçe para vermişler. Hoca, hele on akçe olsun diye ısrar etmiş derken uyanıp bakmış ki elinde bir şey yok. Gözlerini tekrar kapatarak elini uzatan Hoca, “Getir dokuz akçe olsun” demiş.
Bu fıkranın tasavvufî izahı ise şu şekildedir: Bu fâni dünya bir rüya âlemi gibidir. Kavga ve dövüşle daha çok kazanmak için çalışmanız boşunadır. Elinizde iken sadaka ve hayratta bulunun, uyandığınız vakit eliniz boş çıkmasın.
Bir fıkrada, kapalı bir çeşmenin tıkacını şuursuzca açan hoca üstünü başını berbat eder. O bundan güzel bir netice çıkarır: Boşboğaz cahil bir kişinin söylediği şuursuz bir söz, tıkacı açılmış çeşmeye benzetilir. Böyle bir söz temiz bir insanı kirletir. Haksız dedikodulara sebep olur.
Herkesin bildiği gibi bir fıkrada Nasreddin Hoca eşeğe ters biner. Bundan kasıt nefsin dediğini yapmamak onun zıddına hareket etmektir. Zira nefis ruhun bineğidir.
Bir gün Hoca’nın bulunduğu bir sohbette sormuşlar: “Hocam, adam olmanın yolu nedir?” Hoca düşünceli düşünceli, başını bir o yana bir bu yana sallayarak “Söyleyen olursa dinlemeli, dinleyen olursa söylemeli” demiş…
İnşallah Nasreddin Hoca filmi, sadece Türk ülkelerini ortak bir paydada buluşturmakla kalmayacak, nice böyle faydalı projelerin ortaya çıkmasına da vesile olacaktır.
TEFEKKÜR
Dilini zapt eyle aklın başında iken
Çeşme-veş tâ ki başın ola esen
(Aklın başında iken diline sahip ol ki,
Başın normal akan çeşme gibi esen olsun.)
Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil
21.06.2024
Türkiye Gazetesi