Müslümanların zihni o kadar devşirildi ki sabah hayretler içinde okuduğunu akşam hatırlamıyor! Tuzaklara, fitnelere karşı tam bilendiğini düşünüyor fakat akşam tam manasıyla hazır olduğu tuzağa neredeyse balıklama atlıyor!..
Osmanlıdan ayrılan ülkelerin haritalarını İngilizlerin çizdiğini yıllardır dinliyor, biliyor, anlatıyor fakat aynı devletlerden tam bağımsız hareket etmelerini bekliyor. Onları mutlak bağımsız ve hatta sahiplerinin düşmanı gibi görüyor.
Ülkenin haritasını çizen, yönetim anahtarını kendi eliyle birilerine veren İngiliz, oraya adamlarını tam manasıyla yerleştirmeden çıkar mı demiyor. Evet İngiliz ve ardından onun görevini üstlenen ABD, bu ülkeleri öyle kolay kolay bırakmaz. Bunu nasıl sağlar. O devletlerin idarelerine tam hâkim olarak!
Bu itibarla da siyasetinden istihbaratına, üniversitesinden STK’larına, sendikalarından spor kulüplerine, cemaatlerinden diyanetine, basınından sosyal platformlarına kadar her sahaya kendine bağlı adamları yerleştirmeyi ve onları desteklemeyi sürdürür. Onları parlak nutuklarla övdürür, meşhur eder. Onların bulundukları noktalarda en üste gelmelerini sağlar. Bunlar da güya hür ve bağımsız hareket ederek ve hatta kendisini destekleyen bu ülkelere yerine göre karşı duruş göstererek kahraman konumuna girer.
Dolayısıyla böyle ülkelerde millî politikalar asla gelişmez. Şayet gelişecek gibi olursa darbeler devreye girer. Göreve gelenler de aynı milletin adamı olduğu için kolayca kabullenilir. Böylece Batı’nın bir 5-10 yıl daha sürecek hegemonyası tekrar başlamış olur…
Bu uygulama Osmanlının tarih sahnesinden çekilmesiyle birlikte İngiliz’in İslam dünyasını uyuşturduğu ve mahvettiği sistemin adıdır.
Müslümanların zihinleri tamamen işgal edilmiştir. Bunu aşmak, kırmak maalesef mümkün görünmemektedir. Zira Müslümanlar sadece tenkit hakkına sahiptir. Nesilleri inşa hakkına sahip değildir. AK Partinin 22 yılda millî eğitime, aileye ve kültüre hâkim olamamasının temelinde de bu durum yatmaktadır.
Aile yapımız göz göre göre paramparça edilmiştir. Batı’nın kadın hakları projelerine mal bulmuş Mağribî gibi yapışan sorumlular, içine düştükleri feci bataklığın farkında bile değildirler.
Diğer taraftan SSCB’nin dağılmasıyla İslam’ı düşman olarak seçen ABD, Orta Doğu ülkelerini daha küçük parçacıklara bölmek, parçalamak, yeniden dizayn etmek ve belki kendilerine bağlı bir “halifelik” ihdas ederek tek merkezden idare etmek üzere harekete geçmişti. Bunun o zamanlar görünmeyen asıl gayesi ise İsrail’e “arz-ı mevud” yolunu açmaktı.
Nitekim eski ABD başkanlarından George W. Bush, 11 Eylül saldırılarının ardından, zorba politikalarına karşı çıkması muhtemel ülkelere “Yeni Haçlı Seferi başlamıştır. Ya bizimlesiniz ya da onlarla” sözleriyle tehdit etmiş ve vaziyeti ortaya koymuştu.
ABD, Üçüncü Dünya Savaşını başlatmıştı. Bu cephenin ilk plandaki yeri Irak olmuştu. Ancak ABD askerlerinin Bağdat’a girişi dünyada büyük bir şaşkınlık uyandırmıştı (2003). Zira neredeyse askerlerinin karşısına hiçbir silahlı güç çıkmamıştı. Bu durum ülkenin içeriden çoktan işgal edildiğini gösterecekti.
İran-İsrail askerî tatbikatı!
Irak’ta ABD’nin varlığı zaman içerisinde düzeni altüst edecek ve iç karışıklıklarda yüz binlerce insan hayatını kaybedecekti. Bunlar hep ABD’nin hanesine yazılınca Amerikalılar Orta Doğu’da büyük prestij kaybına uğrayacaklar ve sonunda 2011 yılında Irak’ı boşaltmak zorunda kalacaklardı. Daha çok demokrasi diyerek girdiği ülkeden çıktığında geride korkunç problemler, acı ve gözyaşının eksik olmadığı bir Irak kalmıştı. Zalim denilen Saddam’ın yerini ondan daha zalim bin Saddam almıştı sanki. ABD bu defa haçlı seferinin seyrini değiştirecek ve ülkeleri “Arap Baharı” adını verdiği iç karışıklıklarla bitirmeye çalışacaktı.
Ancak en son Türkiye’de yaşadığı 15 Temmuz başarısızlığı bu planı uzun bir süre akamete uğratacaktı.
Öte yandan Türkiye’nin büyük oyunu, Zengezur Koridoru ile Türk Cumhuriyetlerine ılımlı politikalar ile İslam ülkelerine yanaşması İran, ABD, İsrail üçlüsünü yeniden harekete geçirecekti. İran’ın işareti üzerine İsrail’e saldırı düzenleyen Hamas, hem milletini hem de Gazze’yi yok oluşun ateş girdabına atıvermişti.
İsrail, ABD ve İngiltere’nin sınırsız desteği ile korkunç katliamlara imza atarken bir taraftan da İran’ın görevini tamamlamış etkili isimlerini yok ederek yerine bilinmeyen anlaşmalı elemanları yerleştirmeye başladı.
İlk önce ABD İsrail ortaklığı ve müttefikliği sonucunda 2020 yılında İran Devrim Muhafızları Ordusu’na bağlı Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani ile Haşdi Şabi Başkan Yardımcısı el-Mühendis öldürüldü.
2024 yılında General Muhammed Rıza Zahidi ve General Muhammed Hadi Hac Rahimi ve üst düzey daha birçok kişi öldürüldü.
Hamas Lideri İsmail Heniye yeni İran Cumhurbaşkanının törenine katılmak için bulunduğu Tahran’da İran Devrim Muhafızları tarafından korunan konutunda öldürüldü (31 Temmuz 2024).
Hizbullah lideri Hasan Nasrallah İsrail’in hava saldırısı sonucu Dahiya’da öldürüldü (27 Eylül 1924). Aynı saldırıda İran Devrim Muhafızları Kudüs Gücü komutanlarından General Abbas Nilforushan da öldürüldü.
İran eski Cumhurbaşkanı Reisi’nin şüpheli ölümünün üzerine de kalın bir sis perdesi çekildi ve unutuldu.
Peki, Hamas’ı tahrik eden, Hizbullah’ın hamisi olan İran ne yaptı? Kocaman bir hiç!.. Tehdit kokan sözler dışında hiçbir adım atmadı. Attığı adımlar ise dünyada alay konusu oldu.
İsmail Heniye için İsrail’e karşı beklenen ve sonra unutulan saldırısının akıbeti ise Nasrallah’ın öldürülmesi üzerine ortaya çıktı. Yeni İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan ABD ile Gazze’de ateşkes sağlanacağı sebebiyle anlaşma yaptıklarını duyurdu. Şayet böyle ise muhtemelen suikastın düzenlendiği ilk hafta içerisinde verilmiş olmalıydı. O zaman iki aydır savaş ve katliam neden sürüyordu. Bırakın sürmesini Lübnan’a da sıçramıştı. Yapılan bu anlaşmanın son tarihi ne idi. Nasrallah öldürülmese ortaya çıkamayacak mıydı? Bu sualler aslında İran’ın İsrail lehine çalıştığının net işaretleri idi…
Artık İran’ı İslam dünyasındaki yüz kızartıcı utanç durumundan kurtarmak gerekiyordu. Bu defa Müslümanları aldatacak yeni bir senaryo ortaya konuldu!.. 1 Ekim Salı günü akşamı dünya şaşkınlıkla İran’ın Tel Aviv üzerindeki “ışıklı gösterisini” izlemeye başlamıştı. Sosyal medyada aylardır, “İran’dan bir halt olmaz”, “İran zaten onların yardımcısı ve müttefiki” diye ahkam kesenler dahi gaza gelmişti.
“İran vuruyor işte”, “İran İsrail’in içinden geçti”, “Demirkubbe dağıldı”, “Tel Aviv yerle bir…” naraları atmaya başladılar. Asırlardır bütün düşmanlığı Sünni İslam dünyasıyla olan ve son yirmi yıldır Batılılar adına Orta Doğu’da Sünni Müslümanları katlederek İsrail’e alan açan İran mı birdenbire Yahudi’yi vuracaktı! Bu nasıl bir gözü kapalılık nasıl bir basiretsizlikti!..
Görev tamamlandı katliama başlayabilirsin!
İran’ın gövde gösterisinin başlamasının üzerinden iki saat geçmeden açıklamalar arka arkaya gelmeye başladı. İranlı yetkililer önce 500 füze attıklarını belirtirken saatler ilerledikçe füzelerin sayısı 180’e kadar düştü. Fakat ne hikmetse füzeler bir can dahi almamıştı! Batı Şeria’da bir kişi ölmüştü o da Filistinliydi. İki İsrail vatandaşında ise küçük sıyrıklar vardı.
Müttefiklerin askerî tatbikatı gerçek gibi sunulmuştu!.. Tatbikatın saati dolar dolmaz İsrail, daha aynı akşamdan halkına sığınaklardan çıkmalarını ve evlerinde rahat uyumalarını tavsiye ediyordu. Sanki harekâtın başlayacağı ve biteceği saatler, nerelere atış yapılacağı en detaylı bir şekilde görüşülmüştü. Netanyahu’nun sığınağa kaçma pozu ise olaya gerçek havasını ziyadesiyle kazandırmıştı.
Kurgu harekât boyunca İran propagandistleri bir yana, bu ülkeyi tanıdığını zannedenlerin yorumları zihnimizin nasıl bir işgale maruz kaldığını anlatıyordu!.. TV’lerdeki yorumcu ve moderatörlerin bu tiyatroyu, gerçek bir savaş gibi millete yutturmaya çalışmaları, hiç tarih bilmediklerinin ve bir yıldır devam eden Gazze Savaşı’nı hiç anlamadıklarının açık göstergesiydi.
Öte yandan sosyal mecralarda hadiseye doğru yorum getirenlere ise İran ve Yahudi propagandistler saldırıp küfrediyordu. Zira İran’ın imajının düzelmesi İran kadar ABD ve İsrail’in de işine geliyordu.
Bu beyinsizler Türkiye savaşa dahil olsa İran’ın ne yapacağını bilmekten aciz değiller. Türkiye Azerbaycan’ın yanında yer alıyorken Ermenileri cansiparane desteklediğini PYD ve PKK’nın yanında durduklarını çoktan unuttular.
Neticede ABD, İsrail, İran ve taşeronlarının, Sünni İslam dünyasını kahretme ve katlettirme planı tıkır tıkır işliyor!.. İran’ın zafer kazanmış gibi dünyaya duyurduğu bu son saldırısı nelere mal olacak göreceğiz. Lübnan’da kaç bin kişi ölecek kaç bin kişi daha göç yolunu tutacak Siyonist mezalim hangi yuvaları yıkacak. Gözyaşları nasıl sel olacak göreceğiz.
Çünkü İran, “benim görevim tamamlandı” diyerek kenara çekildi ve İsrail’in yeni mezalimlerini seyretme durumuna geçti. ABD ve Avrupa ise daha güçlü şekilde İsrail’in yanına yerleşti. İran Propagandistleri de yeni malzemeler bulmuş oldular. Bu korkunç ve eli kanlı birlikteliği deşifre edenlere de:
“Siz bir taş dahi atamadınız” ve aynen Gazze’de olduğu gibi, “zaten öleceklerdi, ölsünler ki Yahudi’nin zulmü anlaşılsın” diyerek safsatalarını tekrar edeceklerdir. Ya Rabbî, Müslümanlara akıl ve feraset ver!
Dünya Müslümanlarının tek güvencesi olan Türkiye’nin son derece dikkatli ve basiretli hareket etmesi lazımdır.
TEFEKKÜR
Yüzüne her güleni zanneyleme dost,
Nifak ehli ile yârân olunmaz!..
Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil
04.10.2024
Türkiye Gazetesi