Türkiye bugün “Parlamenter Sistem”den, “Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi”ne geçişini tamamlayacak olan seçimini gerçekleştiriyor. Başbakanlık bu seçim ile birlikte tarihe karışıyor. Bakalım bu yeni dönem ülkemize neler getirecek. Öncelikle seçimin milletimiz, ülkemiz, geleceğimiz, gençlerimiz ve İslam ümmeti için hayırlara vesile olmasını diliyorum.
Öte yandan ülkemiz artık sadece seçimler ile değil duruş, düşünüş, siyasi ve idari uygulamalar açısından da çok farklı davranışlar sergilemektedir.
Bilhassa devletimizin işgal girişimine maruz kaldığı 15 Temmuz’dan sonra bu siyaset bariz bir hâl aldı.
Devletimiz artık yıllardır tesiri altında bulunduğu ABD ve bazı Avrupa ülkelerinden bağımsız bir siyaset takip etmektedir. Açıkçası vesayet altında bulunmayı zül sayarak kendi siyasetini belirlemekte ve kendi çizdiği rotada ilerlemektedir.
Türkiye’den bu hamleleri beklemeyen dış dünya bunun şaşkınlığı içerinde bocalamakta ve buna karşı nasıl bir duruş içerisinde olacağını kestirememektedir.
Bunu son ramazan ayında Avrupa’da baş gösteren Türk İslam düşmanlığı ile bir kez daha şahit olduk.
Hollanda’da Pegida örgütü 4 Haziran günü için Utrecht kentindeki Ulucami önünde barbekü ve domuz çevirme etkinliği düzenlemeyi planladı! Örgüt bundan sonra ramazan boyunca diğer büyük kentlerde de benzer etkinlikler tasarlıyordu. Ancak Utrecht Belediyesi, bu etkinliğin kamu düzeni açısından büyük tehlikelere sebep olacağını belirterek isabetli bir kararla yasakladı.
Pegida örgütüne tek izin Rotterdam’ın Faslı Müslüman yöneticisi Ahmed Abutalip’ten geldi. Abutalip gösteri hakkı ve fikir özgürlüğünün anayasal bir hak olduğunu söyleyerek buna izin verdi. Aynı Abutalip 12 Mart’taki Rotterdam olayları öncesinde ifade özgürlüğünü unutmuş bulunuyordu! Devşirilen mankurtlara istediklerini daha rahat yaptırabildiklerine dikkat kesilelim.
Böyle bir etkinlik 19 Mayıs’ta Belçika’da yaşanmıştı. Flaman Çıkarı Partisi (VB), lideri Filip Dewinter, Flaman Ulusal Gençlik Federasyonu üyeleri ile birlikte Deurne kentinde domuz çevirip, barbekü yapmıştı. Dewinter, bununla da kalmadı. Etkinlikte çekilen fotoğrafları, #Ramazan etiketiyle Twitter üzerinden iğrenç mutluluk fotoğrafları ile paylaştı. Böylece bu tehlikeli girişimlerin öncüsü olmuştu.
Batı’nın istediği, güçsüz Türkiye!
Avrupa’daki faaliyetler sadece bunlarla sınırlı değildi elbette.
Nitekim Avusturya da “Siyasal İslam ile mücadele kapsamında” diyerek Müslümanları rencide etmeyi sürdürdü. Hükûmet, ülkede biri Türklere ait yedi caminin faaliyetlerinin durdurulmasına ve yurt dışından finanse edilen çok sayıda imamın sınır dışı edilmesine karar verdi. Avusturya Kültür Dairesi’nin bağlı olduğu AB Bakanı Blümel faaliyetleri sonlandırılma kararı alınan camilerden altısının Selefî dünya görüşüne sahip Arap Kültür Derneği’ne ait olduğunu, bu camilerde aşırı düşüncelerin yayıldığını ileri sürerek, kapatma kararı aldıklarını kaydetti. Türklere ait bir caminin Türk milliyetçiliğini yaydığı, caminin ülkede Müslümanları resmen temsil eden Avusturya İslam Cemaati’nden izinsiz olarak faaliyet göstermesi nedeniyle kapatıldığını savundu. Ancak bunların ileride Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) camilerini hedef almak için planlandığında hiçbir şüphe yoktur. Nitekim Almanya’daki saldırılarda bunun ipuçları açıkça görülüyordu.
Zira ramazan öncesinden başlayarak camilere yapılan saldırılardan en büyük payı Almanya’da bulunanlar aldı. Almanya’nın Köln kentinde bulunan DİTİB Genel Merkez Camii’nin duvarına geceleri lazer ışıkları ile siyasi figür ve yazılar yansıtıldı.
Türk ve Alman bayrakları ile DİTİB logosunun kullanıldığı saldırıda, DİTİB Truva Atı’na benzetildi, Türkiye aleyhine ifadeler kullanıldı.
Bunun gibi Almanya’nın çeşitli kentlerinde tam on üç cami saldırılardan nasibini aldı. Saldırılar aleni bir biçimde kamuoyu önünde yapılırken, saldırganlar da sosyal medyada pervasızca boy gösterdiler. Buna rağmen faillere karşı hiçbir girişimde bulunulmaması dikkat çekiciydi.
Şayet Türkiye’de bu tip hareketler yapılmış olsa bir kiliseye veya havraya aşağılayıcı tarzda eylemler vuku bulsa acaba neler olurdu? Avrupa neler söylerdi? Garip olan şu ki böyle bir durumda içeride ortalığı velveleye verecek olanlar dışarıda camilere ve Müslümanlara karşı girişilen bu saldırıları nedense hiç görmüyorlar. Bunun adını tam koyacak olursak İslam düşmanlığından başka ne diyebiliriz. Körü körüne düşmanlık gözleri kör, kulakları sağır, gönülleri ölü hâle getiriyor!
Unutmayalım!
Avrupa’daki bu davranışlar iyi değerlendirilirse bir anlamda tarihî korkuların eseri olduğu görülecektir. Zira büyük devletler böyle küçük hareketlere yönelmezler. Münferit ırkçı girişimlere destek çıkmazlar. Kamu huzurunu ateşe atmazlar. Bütün bu davranışlar Avrupa ülkelerinin içinde bulunduğu acziyeti göstermektedir.
Bu ülkelerin idarecileri Tanzimat’tan beri ülkemize ve devlet adamlarımıza tepeden bakmayı aşağılamayı marifet bilirlerdi. En acı olanı ise onlar ders verir ve emreder tarzda konuşurlarken bizim bir kısım siyasilerimiz özür diler tavırlar takınırlar, hatta gözlerine girebilmek için her kılığa bürünürlerdi. Milletimizin bu zillete artık tahammülü kalmamıştır.
Buradan milletimizin çıkaracağı çok dersler vardır. Zira yıllardır ABD, Sovyet Rusya ve Avrupa’nın gelişmiş ülkelerine küçüklük kompleksi ile bakan bu milletin evlatları artık sahip oldukları gücün, maddi ve manevi değerlerinin farkına varmışlardır.
Türkiye sağlam bir yolda ilerlemektedir. Bundan sonra en önemli iş eğitim ve müfredatımız olmalıdır. Zira şurası hiç unutulmamalı ki, Tanzimat’tan beri bizi ablukaya alanlar ilk önce eğitimimize el atmışlardır. Hem bizi hem de bizden koparıp oluşturdukları suni ülkeleri din, tarih ve edebiyatının düşmanı kılmışlar ve köklerinden koparmışlardı.
Bu yolda atacağımız ciddi ve kararlı adımlarla, tarihini seven, kendisine ve milletine güvenen, haysiyet ve vakar sahibi, fikir ve gönül ehli gençlerin yetişmesi birinci öncelikli hedef olmalıdır. Ancak bu takdirde iki yıldır devam eden vakarlı duruşumuz devam edecek ve dünyada sözü geçen itibarlı ülkeler arasında yerimiz sağlamlaşacaktır.
Batı işte bundan korkmaktadır!
Yoksa yıllardır “insan hakları” diyerek iç işlerimizi yönlendiren ülkemizi baskı altına alan Amerika, Almanya, İngiltere ve Fransa, Avrupa’nın göbeğinde Müslümanların maruz bırakıldığı bu tavırlara neden kör ve sağır kalmaktadır.
Unutmayalım!
TEFEKKÜR
Günah deposu onlar, hayrın adını anmaz
Nasırlaşmış vicdanlar ateşe atsan yanmaz
Madde için çalışır, manadan anlamazlar
Köle ruhlu insanlar hürriyetten hoşlanmaz
Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil
24.06.2018
Türkiye Gazetesi