Akıllı telefonlar sahiplerine okul, yurt arkadaşlığından iş arkadaşlığına, gönül dostlarından siyasi birlikteliklere kadar çeşitli sosyal medya grupları meydana getirdi. İnsanlar düşüncelerini burada paylaşıyorlar. Bu mecraların kimisi savaş alanı gibi kimisi ise muhabbetine doyum olmayan sohbetlere kapı aralıyor.
Bendenizin de birkaç grubu mevcut. Geçtiğimiz günlerde bunlardan birine İstanbul Sözleşmesi ile alakalı bir yazı düştü.
Çok ibretlik olduğu için başkanımdan da rica ederek o yazıyı gazete köşemde değerlendireceğimi belirttim.
Aslında platform özel bir grup olmadığı için belki böyle bir izne gerek yoktu. Zira orada ortaya atılan fikir bütün Türkiye ile paylaşılmış gibi bir manzara arz etmektedir. Maksadım bazı isimlerin yazıda geçeceği düşüncesiyle neden söylemediniz, şeklinde bir ifadenin yolunu kesmekti.
Yazının gruba atılmasını isteyen Sayın Fahrettin Altun Bey’in Hanımefendisi KADEM Yönetim Kurulu Üyesi Fatmanur Altun Hanım‘dı.
Yazan ise Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Serdar Çam Bey idi.
Şunu da açıkça ifade edeyim ki İstanbul Sözleşmesi hakkında yazmak artık içimden gelmiyor. Zira bu konuyu son üç senedir TV’lerden köşe yazılarıma Youtube programlarıma kadar her platformda defalarca dile getirdim. Milletimizi mahvetmek için büyük bir yıkım projesi olduğunu defalarca ortaya koydum. Artık karar yetkililerindir…
Bu konuda birilerine kızmıyorum: Bunlar HDP, CHP, LGBT’li kuruluşlar, Soros’tan nemalanan vakıf ve derneklerdir. Evet bunlara kızmıyorum. Zira hiçbirinin milletin hayrına güzel bir çalışmasına rastlamadım. Nerede bozgunculuk, nerede bölücülük nerede ahlaksızlık varsa onu savunma derdindeler. Nerede güzel dinimizin bir prensibini konuşuyorsun, karşısındalar. Nerede hayırlı bir iş var, yaptırmamak adına bütün güçlerini harcamaktalar. Dolayısıyla onların vazifeleri bu! Onlardan bir hayır beklemek yılanla çuvala girmek manasına gelmektedir.
Birilerine ise kızıyorum: Bunlar çeşitli gazetelerde kalem oynatan bir kısım sağcı, milliyetçi ve muhafazakâr dostlar ve arkadaşlar; genelde AK Parti ve MHP’de bugün siyaset yürüten kadrolar; KADEM vesair dernekler, vakıflar ve çeşitli sivil toplum kuruluşlarıdır. Zira buralarda görev yapan arkadaşlarla tek tek görüştüğünüzde aynı yolda olduğunuzu anlıyorsunuz.
Buna rağmen ne hazindir ki, bunların çoğu sözleşmeye hiç tepki vermiyor, duymuyor, başını kuma sokmuş gibi duruyor. Sanki böyle bir sözleşme yok. Bazıları, “okumadım canım, bu konu fazla abartılıyor” cinsinden ifadelerle geçiştiriyor. Bir kısmı “aman abi AK Parti hükûmeti zarar görür” endişesi taşırken bir kısmı da, “bana da trol mü derler” derdindedir.
Evet kızıyorum. Çünkü bunlar aslında İstanbul Sözleşmesi’nin “i”sine dahi tahammül etmeyecek kimseler. Fakat bir şekilde kendisini aldatmayı başarıyor. Şanlı Peygamber Efendimizin haksızlık ve kötü huylar karşısında nasıl davranılması gerektiği konusundaki ikazına zerrece değer verip bir adım atmıyorlar.
Ben size söyleyeyim. Bir gün gelir de İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmaya karar verirseniz, HDP’nin CHP’nin ve bilumum LGBT’li derneklerin mücadelesini görür ve utanırsınız.
Hiç okumadan fikir beyan etmek!
Şimdi gelelim İstanbul Sözleşmesi ile ilgili Sayın Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı’nın değerlendirmesine.
Sadece sözleşmeye karşı çıkanlar hakkındaki değerlendirmelerine değineceğim. Böylece zihniyeti anlamış ve yukarıdaki ifadelerimi tefekkür etmiş olacaksınız:
“Kıymetli dostlar!
Hukukçu değilim. Sözleşmeyi hiç okumadım, merak da etmiyorum. Hatta insan hakları, şiddet, kadın vs. konuları hiç ilgimi de çekmiyor.
Konuya çok yüzeysel bakılıp, biraz siyasi bir tahlil yapıldığında ve karşılaştırmalı birkaç farklı kişiden konu incelendiğinde, aslında işin mahiyeti tamamen AK Parti’yi dövme girişimi olduğu ortaya çıkmaktadır.
Maalesef en çok da bu konularda hükûmete saldıran gazeteler bizim dediğimiz köşelerden geliyor. Ya da konunun uzmanı olmadığı hâlde, sözde dindarlık, ahlak, aile vb. amaçlar adına vuruyorlar….
Özellikle de bu ‘Sözleşme’ gibi bazı gündem konularını köpürtme çabaları ile aslında, AK Parti siyasetinin daha da zayıflatılmasına dönük sistemli bir şekilde tuzakların kurulduğunu düşünüyorum…
2011’de imzalanan sözleşme, niye birden 31 Mart seçimleri öncesi gündeme gelmiştir? Esas bunu da iyi incelemek gerekir…
İstanbul Sözleşmesi’nin, varlığı yokluğu, doğruluğu, yanlışlığı zerre dikkate alınacak bir mesele değildir. Bu hükûmet sistemimizin içinde; şayet ihtiyaç hasıl olursa her sorun o devasa çarkın içinde öğütülür gider…”
Sayın Çam’ın bu ifadelerinin arasında sık sık ahlaksızlıklara karşı olduğunu uzun uzun belirttiğini de ifade edeyim. Bu hâl sözleşme yerinde dursun fakat ahlaksızlığa karşıyım zihniyetidir.
Bir taraftan okumadan incelemeden yorum yapacaksınız diğer taraftan zaten ahlaksızlık almış başını gidiyor deyip bunu hukuki ve fiilî engellemek yerine “boş ver gitsin be canım hukuken de serbest olsun” anlayışı içinde hareket edeceksiniz. Asıl çürümüşlük budur işte. Ahlaksızlıktan öte bir ahlaksızlık anlayışıdır bu. Bu zihniyete göre uyuşturucu nasıl olsa içiliyor, zina nasıl olsa yapılıyor, kumar vs. o hâlde yasak olmasının olmamasının ne önemi var demek suretiyle ahlaka adaba aykırı sözleşmelere imza koymak ve dahi onu meşrulaştırmaya çalışmak, hafife almak nasıl bir akıl tutulmasıdır?
Peki meş’um İstanbul Sözleşmesi’ni tenkit edenlerle ilgili şu değerlendirmeler, bakanlık düzeyinde görev ifa eden bir kimseye ne kadar yakışıyor söyler misiniz? Maalesef bugün İstanbul Sözleşmesi’ne söz çıkarmayanların üç aşağı beş yukarı söyledikleri hep bunlar. İlmî hiçbir bilgi ve değerlendirme yok! Ayrıca yapılan değerlendirmeleri okumak, anlamak gibi bir dertleri de mevcut değil. Trol de geç…
Anlayan varsa anlatsın!
Ben de buna karşılık şu mealde bir cevap yazdım:
“Sayın Bakan Yardımcısı sözleşmeyi hiç okumamış, merak da etmiyormuş, ilgisini de çekmiyormuş!
Ama nasıl oluyorsa, tenkitlerin AK Parti’yi dövmek için yapıldığını biliyor!!!
Demek ki bizim LGBT’lilere ve bütün ahlaksız akımlara karşı duruşumuz AK Parti’yi dövmek içinmiş!
Açıkçası insan bu ifadeler karşısında ne söyleyeceğini ne yapması gerektiğini bilemiyor!
Ben de okuyan, araştıran, inceleyen, Türkiye’deki etkilerini, insanların ve hatta AK Parti teşkilatlarının bu sözleşmeye bakışını bilen biri olarak şunu net söyleyeyim ki:
Bu sözleşme durursa işte o zaman AK Parti bitiyor!
Bu sözleşme dursun diyenler de AK Parti’nin bitmesini isteyenlerdir…
Arzu eden ve inanmayanlarla AK Parti teşkilatlarını birlikte gezmeye hazırım…”
Platformda bu sözlerime bir cevap çıkmadı!
Şimdi tekrar soruyorum buyurun!
Aile mefhumu ile birlikte AK Parti’yi de bitirmekte olan şu felaket sözleşmesinin etkilerini birlikte takip edelim. Gezelim, görelim, dinleyelim raporumuzu hazırlayalım!
Başta, Aile Bakanlığı yetkilileri ve KADEM olmak üzere var mısınız?
Şu soru da her zaman aklınızın bir köşesinde dursun ve içinizi bir kurt gibi kemirsin:
HDP, CHP ve bilumum LGBT’li dernekler ve teşekküller İstanbul Sözleşmesi ve 6284 nolu kanun hariç hangi konuda sizinle birlikte adım atmaktadır?
Gördüğüm o ki bu meş’um sözleşmenin sonu geliyor! Başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere AK Parti içinde savunanı yok! Öyleyse bu beklemek niye?
TEFEKKÜR
Âdem isen iyi iş yap adını andır hayr ile
Dünyadan âdem gider hayrı veya şerri kalır
Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil
15.05.2020
Türkiye Gazetesi