AK Parti 31 Mart’ta evvelce kaybettiği büyük kalelerini geri almak ve hatta ona yenilerini katmak ümidiyle girdiği yerel seçimlerde, 22 yıldan sonra ilk büyük hezimeti yaşadı.
Dolayısıyla bunun şoku büyük oldu. Bazıları AK Parti’nin miadı doldu diye yorumlara başladılar.
Neden kaybetti yorumları da yağmur gibi dökülmeye, herkes bir şeyler sıralamaya başladı. Kimisi kazanacaktı ama son bir haftada ne oldu diye araştırma yapmaya dahi başladı. Kimisi ise hemen mesaj alındı köklü değişimler olacak, bazı bakanlar gidecek bazlı yorumlara girişti. Bunlar, “Türk milleti balık hafızalıdır, herhâlde dertlerini birkaç ay sonra unuturlar” misali konuşmalar. Yapılan şikâyetleri devamlı sümen altı yapan müdürler gibiler.
Oysa bugünkü neticeleri anlamak için son üç seçime bakmak ve değerlendirmek gerekiyor. Zira son üç seçimde AK Partide ciddi oy kayıpları yaşanmaya başlamıştı. Sayın Cumhurbaşkanımız her seçimden sonra, “millet bize toparlanın mesajı verdi. Gereken tedbirler alınacak” yorumları yaptı.
Ancak bu sözler yoğun ve farklı gündemler içerisinde unutulup gitti. Bakan değişiklikleri dışında hiçbir şey değişmedi. Sonunda acı akıbet kapıya dayandı.
Peki neydi AK Parti’yi bu hâle getiren ve milleti küskünlüğe sevk eden sebepler? Kısa başlıklar hâlinde en önemli olanlarını yazalım!
Genç nesle ulaşmak!
Birincisi herkes biliyordu ki genç nesilde AK Parti’nin oyu gittikçe düşüyordu. Onlarla irtibat kurulamıyordu.
Bir kısım AK Parti belediye başkanları bunu Melek Mosso konserleri gibi konserlerle gidermeye çalıştılar. AK Partiye oy verenleri aşağılayanlara değer vermek gönülleri kanatıyordu. Aldırış edilmedi. Millet ona tepkisini yaparken yaptıranlar ödüllendirildi ve inat gibi daha büyük yerden aday gösterildi.
Üsküdar Belediye Başkanı günlerce yüz binleri ağırladık diye hoplama zıplama seansları yaptırdı. Belediyelerin paylaştığı milletin tepkisini çeken bu görüntülerin zararı bütün partiye çıkıyordu. Zira sosyal medyanın etki gücü artık çok farklıydı. Bir hata bütün partiyi sarsmaya yetiyor. Böyle durumlarda hata edene sahip çıkma lüksü artık kalmamıştır.
Neticede AK Parti’nin gençlere nasıl ulaşırım tezinin adı bir türlü konulamadı. Uzun yıllar FETÖ’cü bakanlara teslim edilen Millî Eğitim, Kültür, Aile ve Spor Bakanlıklarındaki tahribat ne yazık ki giderilemedi.
Millet uzun müddettir Kültür ve Turizm Bakanı’ndan rahatsızdı. Zira bir türlü turizmden başını kaldırıp kültür faaliyetleri ile ilgilenemedi. Yurt dışından satın aldığı birkaç taş parçasıyla milleti avutuyorum sandı. En sonunda Ayasofya Cami-i Kebiri üzerinde sayın Cumhurbaşkanımızın dünyaya rağmen attığı, milletimizi sevince boğan dev adımı da mahvetti. Ayasofya’nın bir bölümünü Fatih’in vakfiyesine aykırı hareketle bambaşka bir şekle yeniden müze hâline soktu. Tarihî sevince büyük gölge düşürdü. Son seçimde Kocaeli’de sahada çalışan AK Partili dostlar en çok bunun şikâyeti ile karşılaştıklarını belirttiler.
6284 No’lu Kanun!
2011’de kabul edilen, 2014’te ise yürürlüğe sokulan İstanbul Sözleşmesi üç yıl geçmeden mağdurların sayısını çığ gibi artırmıştı. LGBTİ dernekleri yurdu sarmıştı. Onur yürüyüşlerindeki ahlaksız görüntüler millette nereye savruluyoruz endişesini doğurmuştu. Bu gelişmeler AK Parti tabanında deprem etkisi yapıyordu. Sözleşmenin kalkmaması adına verilen büyük mücadeleyi dışarısı kadar maalesef AK Partide bir grup vekiller de yapıyordu. Sayın Cumhurbaşkanı sonunda sözleşmeyi yırttığında milletin sevincini yeniden hatırlayınız.
O gün Sayın Cumhurbaşkanımız sözleşmenin uzantılı ve sıkıntı veren maddeleri de değişecek diye söz verdi. Hatta bu konuda hukukçularını görevlendirdiğini söyledi.
Peki bunun en önemli uygulaması olan 6284 No’lu Kanunda ne değişti söyler misiniz?
Oysa sadece kadının beyanını esas alan ve iftiralara kapı aralayan bu kanun milleti inim inim inletmekteydi ve hâlen de inletmeye devam etmektedir. Aileler paramparça olmuştu. Boşanmalar artmış, evlilikler gittikçe azalmıştı.
KADEM bu dönemde yıllar önce de belirttiğim üzere dalgakıran rolü oynuyordu. KADEM Başkanı Saliha Okur Gümrükçüoğlu bırakın milletin feryadını işitmeyi yeni çalıştaylar ile milletin canına okuyacak projeler geliştiriyordu!..
Yine millete inat Ak Parti’nin önemli isimlerinden Özlem Zengin ve o sırada aile bakanı olan Derya Yanık, “6284 No’lu Kanun bizim kırmızı çizgimizdir” diye meydan okumuştu. Kendisini uyardığımda Derya Yanık bir gecede bana 16 tweet atmıştı. Hiçbir CHP’liye böyle bir tweet attığını hatırlamıyorum. Özlem Zengin evvelce İstanbul Sözleşmesini tenkit ettim diye beni Tokat fuarına sokturmamıştı… Bunlar maalesef İstanbul Sözleşmesi veya 6284 yaşatır, diyerek Pervin Buldan, İmamoğlu ve Akşener ile aynı rotada ilerliyorlardı.
Öyle ki Cumhurbaşkanımızın İstanbul mitinginde bütün millet tarafından bu isimler yuhalandı ise de maalesef görmezlikten gelindi. Küskünlük daha da ilerledi.
Geçim derdi
En önemli sebeplerden biri de ekonomi idi. Pandemi dönemi biterken ülkemizin ve hatta dünyanın içine sürüklendiği ekonomik kaos sonunda milleti bezdirecek bir noktaya vardı. İnsanlar kafasına göre kiraları, emtia ve yiyecek fiyatlarını artırma yoluna gitti. Devletin yaptığı zamlar da katlanarak geldi. Çalışana yapılan zamları fırsat bilenler, üst üste zamlarla halkı iyice bunalttı. Neredeyse insanlar aynı ürünü zam olmadan ikinci kez alamaz hâle geldi.
Tepkilere çözüm üretilemedi. “Üç harfli” marketlere ceza kesmek milletin derdine ilaç değildi. Kira artışları için getirilen %25 oran adaletsizliği daha da derinleştirdi. Evlerini evvelce ucuza kiraya verenler normal bir noktaya getiremezken yeni verenler ise beş on kat fazlasına kiraya vermeye başladılar. Herkes kiracısını çıkarmak için seferber oldu.
Devletin demir gücü ve caydırıcı tesiri bu noktada titizlikle devreye sokulmalıydı. Halk birilerinin insafına terk edilmemeliydi.
Öte yandan üst üste gelen seçimlerde AK Parti ilk defa popülist politikalara başvurmaya başladı. EYT meselesinde muhalefetin önüne geçmek, memura maaşta onların boş keseden vaatlerini gerçekleştirmek için sözler verildi. Sonunda zaten kırılgan olan ekonomimizin en ağır faturası emekliye bindi. AK Parti’nin oy deposu olan bu kesim iyice küstürüldü.
Sokak köpekleri
Son dönemlerde milletin en büyük dertlerinden birisi sokak köpekleri oldu. Neredeyse günaşırı, sokak köpekleri tarafından bir çocuğun, kadının veya adamın parçalanmış görüntüleri basına veya sosyal medyaya düştü.
Millet bu konuda çözüm için feryat ederken bazı bayan vekillerin, “iyi ısırıyorsun devam” der gibi “X”de köpek seviciliği paylaşmaları yaralara tuz biber ekti. Bunlar bizimle dalga geçiyor, aptal muamelesi yapıyor algısı yerleşmeye başladı. Bu vekillerin attıkları X’lerin altına yapılan yorumlar millet nezdindeki itibarlarını göstermeye yeter. Öyle ki seçimlerde halkın karşısına çıkamayacak hâle geldiler. Birçoğu sadece teşkilatları ile selamlaşıp, fotoğraflar çektirip döndüler.
O vekillere sormak lazım. Millet bu konularda kan ağlarken size bu paylaşımları yaptıran kimdir? Neden siyasette harakiri yapıyorsunuz? Neden Sayın Cumhurbaşkanımıza açıkça, göz göre göre zarar veriyorsunuz? Böylece mutlaka azmettirenleri de bulmak lazım. Ben açıkçası bazılarının azmettirme olmadan bunu yapacaklarını sanmıyorum.
Sporda kaos
Son dönemde AK Partiyi yıpratan uygulamaların başında ise spor geldi. Sporda bilinçli bir şekilde kaos çıkarıldı. Öyle ki Arabistan’da oynanması gereken süper kupa olayı dünya gündeminde itibarımızı sıfırladı. Adaletsiz uygulamalar futbol taraftarlarını bezdirdi. Bu konuda hiçbir adım atmayan hatta artık olayların baş müsebbibi olarak görülen TFF Başkanı pişkin pişkin yerinde oturmaya devam etti.
Sonunda Fenerbahçe-Trabzon maçı, kulüpleri ve aynı partinin kurmaylarını dahi karşı karşıya getirdi. Ülkesinin menfaatlerini unutan bazı siyasiler, kendini kaybeden taraftarlar gibi takımının amigoluğuna soyundu. Partisine büyük zarar verdi.
Defalarca söz verilmesine rağmen bir türlü çözülmeyen süresiz nafaka ve genç evlilere hapis cezaları da AK Parti’yi zaman içinde gittikçe yıpratan sebeplerden biri oldu.
Netice
Neticede AK Parti tabanı küskünlüğe itildi. Buna rağmen kitlenin büyük kısmının Reis’e olan sevdası başka partilere yoğun bir şekilde dağılmasını da önledi. Seçmen bu kez tepkisini önemli oranda sandığa gitmeyerek gösterdi. Bu durum, AK Parti’ye son bir fırsat tanımaktır diye düşünüyorum.
Dolayısı ile son seçimin tablosu, CHP’nin bir zaferi olarak değil, AK Parti seçmeninin partisine son ve ağır ihtarı sonucu ortaya çıkmıştır.
Şayet bu defa da hakkıyla değerlendirilip radikal kararlar almazsa AK Parti karanlığa doğru gömülebilir. Aydınlığa çıkış milletle barışmak yine de AK Parti ve özellikle Sayın Cumhurbaşkanının elindedir.
Yukarıda sıraladığım sebepler konusunda hep tamam çözeceğim şeklinde verilen sözler unutulmamalıdır. Bunlar derhal halledilmezse küskünlüğün yerini dargınlık ve ayrılık alabilir. DİKKAT!
TEFEKKÜR
Zahm-ı bâtın yine bâtından olur vâye-pezîr
Giremez hâne-i zahm-ı dile merhem-i küstah
Nâbî
(Yara içeride ise şifasını da ancak içeriden kabul eder,
Dışarıdan küstah bir merhem, gönül yarası hanesine giremez.)
Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil
05.04.2024
Türkiye Gazetesi
Allahü Teâlâ razı olsun hocam sizden. Uyarı olarak ne yapılması gerekiyorsa yaptınız. Bu tesbitleri değerlendirip gerekeni yapmak da yetki sahiplerinin görevi. Ya ders alır gerekli müdahaleyi yaparlar, ya da yok olup giderler. Koca bir milletin bedduasını alarak..