Dünyanın süper gücü ABD, son iki ay içerisinde iki dehşetli tokatla sarsıldı ve sarsılmaya devam ediyor. Bir anlamda süper güç dizleri üzerine çökmeye başladı!.. Bunun temel sebebi ise son hadiselerde bir kez daha ayın on dördü gibi dünyanın gözüne göründü. Bu durum her ne kadar bilinmeyen bir şey değil ise de gelinen nokta bakımından manidardır. Zira artık ortaya çıkan krizler bu büyük ve yenilmez denilen devin acı akıbetini haber verir boyutlara ulaşmıştır.
Korona konusunda fazla bahsetmeyeceğim. Ancak şu kadarını ifade etmeliyim ki korona ABD’de sadece beklenmeyen ölümlere sebep olmadı. ABD sağlık sisteminin çöktüğünü, kapitalizmin acımasızlığını da ortaya koydu.
Ancak ABD henüz korona sıkıntısını atlatamadan ikinci büyük dalga ile sarsıldı. George Floyd’un ölümü ile başlayan halk ayaklanması belki ilk kez bu şiddette bir tepkiyi gösteriyor ve artık ABD’nin uykularını kaçıracak bir dalgaya dönüşüyordu.
Aslında bu hadisenin çıkışında yaşanan iki unsur, bir dünya devinin neden bu hâllere düştüğünü ve daha nereye gideceğini göstermesi bakımından çarpıcı idi. Birincisi siyahi George Floyd’un boynu, ABD’li polisin ayak dirseği altında yatarken söylediği “Nefes alamıyorum” sözü idi. Floyd, “boynum acıyor”, “karnım acıyor”, “nefes alamıyorum”, “ölüyorum” iniltileri ile her saniye ölüme yaklaşırken, ABD’li polis mağrur bir şekilde acıma hissinin zerresini taşımadan zalim bir tarzda poz veriyordu. Bu esnada yanındaki diğer polisler ise duygusuz ve hissiz bakışlarla kendisini izliyordu.
Bu tavır ABD’nin sadece içindeki siyahi kimselere karşı bakışını gösteren bir husus değildir. Aynı zamanda dünyaya karşı duruşunu ve hissiyatını gösteren genel bir tavırdır.
ABD milletine karşı basit bir senaryo ile İkiz Kuleler hadisesini yaşatmış ve akabinde İslam’ı ve Müslümanları birinci düşman olarak göstermiştir. O gün ABD başkanı açıkça haçlı savaşının başladığını deklare etmiştir. Bu tarihten itibaren ABD’nin o acımasız dizi, İslam dünyasının boynu üzerine çökmüş ve nefes aldırmamıştır. İslam dünyası parça parça olmuş milyonlarca Müslüman ölüm acısını en feci bir şekilde tatmıştır.
Bilhassa Irak ve Suriye’nin yaşadıkları büyük dramdır. Mısır, tam demokrasiye geçiş sevinci içerisinde iken bir darbe ile bir kez daha içe kapanmış orada Müslümanların çektiği zulümlerin üzerine perde çekilmiştir. Libya vesair İslam ülkeleri de perişan bir hâle getirilirken üstüne üstlük bahar imajı ile hür dünyaya servis edilmiştir.
Müslüman ölmekte, zulüm görmekte, inlemekte, kahrolmakta buna karşılık tüm bu yaşananlar dünyaya Arap Baharı diye sunulabilmektedir. Aylarca bizim basınımızda da Arap Baharı, diktatörlerin devrilişi diye lanse edilmiştir. Her ne kadar diktatörler devrildi denilse de ABD eliyle yaşatılanlar, bu diktatörleri mumla aratacak bir hâle getirmiştir.
Şayet 15 Temmuz meş’um darbesi önlenmemiş olsa idi biz de, o baharın nasıl kanlı bir devrenin başlangıç kapısı olduğunu acı bir şekilde yaşayacak ve o acı zehri yudum yudum içecektik… Bu arada tüm dünya da güya bir diktatörden kurtuldu diye bizim adımıza bayram yapacaktı!..
Gezi olaylarında Türkiye’yi yangın yerine çeviren mihraklar, yaşananları dış basında Türk Baharı diye sunacaklardı. Türkiye üçe bölünmüş beş milyon kişi ölmüş onlar için önemli değildi.
Torunlarımıza da yüz sene bayram gibi kutlatırlardı! Tıpkı Sultan II. Abdülhamid Han ve sonrası yaşananlar gibi.
Tarihe kör ve şaşı bakanların bunu algılayabilme yetenekleri yoktur…
Zira onların gözleri önüne başka bir projektör konulmuştur. Tarihi onunla görmekte onunla okumaktadır. II. Abdülhamid Han’ı indirmek için gece gündüz gayret edenleri bugün hâlâ kahraman diye okuyanların, aklayanların, paklamaya çalışanların farklı gözlükleri de kullanmadan gerçeği görmeleri imkânsızdır.
Onlar ancak ölünce uyanacaklardır!..
Yağmayı siz öğrettiniz!
Son hadisede ABD’nin ikinci yüzünü gösteren önemli bir noktayı ise aktivist kız Tamika Mallory dünyaya bir kez daha ifşa etti. Göstericilerin sözcüsü gibi konuşan Mallory, sadece o günü değil ABD’nin tarihini anlatıyordu aslında. Göstermelik bir cezalandırmayı değil topyekûn değişimi öğütlüyordu. ABD’ye, bu zulüm devam ederse bir bakıma sonunun geldiğini haykırıyordu. Mallory’nin sözleri bu itibarla gerçekten çarpıcı idi. Şöyle ki:
“Bu olayları durdurmanın kolay bir yolu var. Polisleri tutuklayın, onlara suçlama yöneltin. Sadece Minneapolis’tekileri değil. İnsanlarımızı öldüren Amerika’nın her yerindeki tüm polisleri suçlayın. İşinizi yapın. Söylediğinizi yapın ve bu ülkeyi olması gerektiği gibi herkes için özgür hâle getirin. Siyahi insanlar özgür değil ve bundan yorulduk. Bize yağmadan bahsetmeyin. Yağmacı sizlersiniz. Amerika siyahileri yağmaladı. Amerikalılar buraya ilk geldiklerinde yerlileri yağmaladı. Yağma sizin işiniz, biz sizden öğrendik. Biz şiddeti sizden öğrendik. Şiddet bizim sizden öğrendiğimiz bir şeydi. Eğer bizim daha iyisini yapmamızı istiyorsanız, daha iyisini siz yapın…”
Evet ABD dışarıda hep özgürlükler ülkesi diye nam salmıştı. Bu ABD’nin güya dışarıya açılan parlak yüzüydü. Oysa dışarıya kan ve zulüm saçtığı gibi içeride de aynı durumda idi. Dışarıda petrol uğruna ülkeleri kırdırdığı gibi içeride de ırkçılık ABD’nin en bariz vasfı idi. Siyahilerin insan diye bir değeri yoktu. Milyonlarca vatandaşı açlıkla boğuşuyordu. Fakat bu durum arka sokaklarda görünmez olmuştu. Zaman zaman saman alevi gibi yükselen gösteriler de kısa sürede bastırılıyordu.
İşte son hadise ile ABD’nin bu vasfının da artık üstü örtülemez hâle gelmiştir. Bundan sonra yaşanan her karışıklık eskisini aratacaktır.
Korona ABD’nin yüz binden fazla insanını öldürdü. Ekonomisine büyük darbe indirdi.
İçerideki zulmüne karşı da isyan çığ gibi büyüdü. Onlarca şehrinde sokağa çıkılamaz hâle geldi. Ulusal muhafız ve ordu güçleri artık halkına karşı kullanılır hâle geldi. Yağmalar ve yaşananlar ile ekonomisinin zararı katlanmaya başladı.
Dünyadaki büyük imajı “İkiz Kuleler”i gibi devrilmeye yüz tuttu…
ABD’nin ülkeleri karıştırıp başkanların el ovuşturduğu, zevkten tweetler attığı günler artık geçti.
Artık kendisinin cilasının söküldüğü dönemlere gelindi.
Bundan sonra ABD içeride olduğu kadar dışarıda da darbelere maruz kalacaktır…
Dünyada illa ABD’nin hâkimiyeti sürecektir, diye bir kaide yoktur.
Güç, her zaman el değiştirir. Cenab-ı Hakk, zalime mühlet verse de ihmal etmez.
Bundan ders alanlar, adil olanlar, birlik olanlar yücelir. Aksi hâlde acı akıbetlerden kimse kurtulamaz. ABD’nin bitiş süreci başlamıştır…
TEFEKKÜR
Âsiyâb-ı feleğin gerdişine girmeyegör
Gösterir döne döne âdeme bin tane belâ
(Tayyarzâde Atâ)
(Felek değirmeninin çarkına girmeyegör,
Gösterir döne döne insana bin tane bela)
Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil
05.06.2020
Türkiye Gazetesi
https://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/prof-dr-ahmet-simsirgil/613847.aspx