Hamas lideri İsmail Heniyye, 31 Temmuz Çarşamba günü İran’ın başkenti Tahran’da düzenlenen menfur bir saldırı sonucu şehit edildi.
Olayın şekli ilk anda Anadolu Selçuklu Sultanlarından IV. Rükneddin Kılıcarslan’ı hatırıma getirdi.
İslam dünyasının Moğollar tarafından paramparça edildiği günlerdi. Selçuklu Devleti’nin varlığını, Moğollara tabi olarak devam ettiren sultanlar, ikili üçlü ortak idare ile ülkeyi yönetiyordu.
Selçuklu devlet adamları da birbirlerinin kuyusunu kazmakla meşguldüler. Moğollar bunları çok iyi kullanıyor ve işlerine gelmeyenleri birbirlerine düşürterek ortadan kaldırtıyorlardı.
I. Kılıçarslan 1237 veya 1240’da dünyaya gelmişti. Babası II. Gıyaseddin Keyhusrev öldüğü zaman (1246) II. İzzeddin Keykavus, Selçuklu tahtına çıkarılırken, kardeşleri IV. Kılıçarslan ile II. Alaeddin Keykubad (salt. 1249-1254) ise tahtın yanındaki kürsülere oturtulmuştu.
1246 yılında Moğol hükümdarı Güyük Han’ın (salt. 1246-1248) kağanlık merasimine II. İzzeddin Keykavus davet edilmiş, ancak o yerine kardeşi IV. Kılıçarslan’ı göndermişti. Moğolistan’daki Karakurum’a giden IV. Kılıçarslan, yaklaşık iki yıl sonra Güyük Han tarafından kendisine verilen saltanat yarlığı ve iki bin kişilik askerî birlikle iki yıl sonra Anadolu’ya dönmüştür.
Rükneddin Kılıçarslan 1249 yılında Sivas’ta hükümdarlığını ilan etti. Sivas’ın yanı sıra Erzincan, Amid (Diyarbekir), Malatya, Harput ve Kayseri’de hükmü altındaydı.
1258 yılında Moğol Hakanı Selçuklu ülkesinin IV. Kılıçarslan ile II. İzzeddin Keykavus arasında ortak idare edilmesini kararlaştırmıştı. Vezaret makamında ise Muînüddin Pervâne bulunuyordu.
Muînüddin Pervâne, II. İzzeddin Keykavus’u tasfiye edip devleti istediği şekilde idare etmeyi düşünerek Moğolları kışkırttı. Bu durum karşısında İzzeddin Keykavus Bizans İmparatoruna sığınmak zorunda kaldı.
Ancak Muînüddin Pervâne, bu defa da IV. Kılıçarslan’ı ortadan kaldırmak için Moğollara IV. Kılıçarslan’ın Memluklular ile bir ittifak yaptığını söyledi. Muînüddin Pervane’nin sözlerine inanan Moğollar, IV. Kılıçarslan’ın Aksaray’da öldürülmesini kararlaştırdılar.
Konya’da bulunan Sultan, yola çıkmadan önce Hazreti Mevlâna’ya danışmıştı. Mevlâna hazretleri ise, “seni tuzağa düşürürler” diyerek asla oraya gitmemesini tavsiye etmişti.
Dağ olsan havaya uçururlar!
Moğolların kendisine bir zarar vermesinden çekinen IV. Rükneddin Kılıçarslan Hazreti Mevlâna’nın sözünü dinlemeyerek Aksaray’ın yolunu tuttu.
Ancak burada namına verilen bir ziyafet sırasında boynuna yay kirişi geçirilmek suretiyle boğularak öldürüldü.
Rivayete göre Sultan Rükneddin boğulurken, “yâ Hazreti Mevlâna” diye bağırmıştı. Aynı sırada Konya’da Hazreti Mevlâna onun feryadını işitmiş gibi kulaklarını tıkamak zorunda kalmıştı.
Sonrasında da Sultan’a şu mealde bir şiir yazmıştı.
“Oraya gitme dedim sana,
Seni belâlara uğratırlar dedim,
Bilirim sana ne yapacaklarını…
Dedim ayaklarını bağlarlar.
Orada tuzaklar içinde tuzaklar var.
Sana kuşlar gibi tuzağa düşme demedim mi?
Dedim orada ne idüğü belirsiz kişiler var,
Bir lokma gibi kapıverirler seni,
Sana dünya hayallerine, dünya şekillerine razı olma demedim mi?
Atarlar ciğer gibi çorbalarının içine,
Gözyaşına bakmazlar.
Dedim hamur yoğurur gibi yoğururlar seni,
Dağ olsan havaya uçururlar dedim,
Hayale dönersin dedim sonra,
Demedim mi yol kesenler var,
Yolunu vururlar senin, tövbeni bozarlar senin
Oraya gitme dedim sana”.
İsmail Heniyye, İran’a gidip gitmemesi konusunda bir âlime danışmış olsaydı ne söylerdi bilmiyorum.
Ancak İslam dünyası, İran’a güvenmemesi gerektiğini anlayamadı ise vah hâlimize. İran bize belki siyonistlerden daha büyük düşmandır. Siyonist İsrail’in hakkınızdaki emellerini bilirsiniz, size karşı plan ve projelerini tahmin edersiniz. Fakat İran’ın bilemezsiniz.
İran dost gibi yaklaşır, takiye yapar, beklemediğiniz zamanda beklemediğiniz yerden darbeyi indirir. Ne olduğunu dahi tahmin edemezsiniz.
Bakınız neredeyse bir yıldır Zengezur Koridoru’nu hatırlayan var mı? Oysa 7 Ekim saldırısı öncesinde Türkiye’nin bir numaralı gündemi Zengezur Koridoru idi.
Azerbaycan’da Ermenileri destekleyen fakat arzusuna kavuşamayan ve Zengezur’u önleyemeyeceğini gören İran, Hamas’ı harekete geçirerek Gazze’yi ateşe atıverdi.
Gazze’de akılalmaz bir soykırım yaşandı ve yaşanmaya devam ediyor. Ne hazindir ki bu katliamlar yaşanırken içeride, “Zaten ölüyorlardı ölsünler” gibi akla ziyan yorumlar yapıldı ve hâlâ da yapılıyor. Ben bunların İrancı ve Selefi zekânın ürünü olduğunu düşünüyorum.
Gazze mahvolmakla kalmadı Lübnan, Suriye, Kıbrıs yeni hedef oldu. ABD, Netanyahu’yu meclisinde konuşturdu ve ayakta alkışlattı. Milletine ahmaklar dedirtti.
Bu gösterinin ardından İsrail’in tehlikeli bir girişimi beklenmeliydi. Heniyye’yi davet eden İran evinde Hamas liderini paramparça ettirdi.
Heniyye’ye ulaşabilseydik.
“Gitme, orada tuzaklar içinde tuzaklar var,
Seni belalara uğratırlar”
Diyerek sesimi duyurmak isterdim.
Artık Heniyye’ye sesimizi duyurmak ihtimalimiz de kalmadı.
İsrail’in dostları!
İslam dünyası ve ülkemiz hâlâ İran ve siyaseti konusunda uyumaya devam edecek mi bilemiyorum. Zira İran’ın ülkemiz üzerinde emelleri bitmez.
İran’ın Ehl-i sünnete husumeti eksilmez. Onun gayesi dinî ideolojisini ülkemize zerk etmektir. Ülkemizi Suriye gibi iç savaşın içine sürükleyip örgütlerini katliamlar için harekete geçirmektir.
Devletimiz bu gerçekleri hakkıyla değerlendirmek suretiyle Somali, Yemen, Suriye ve Irak’ta İran’ın yaptıklarını belgesellerle milletimize anlatmalı idi.
Ne gezer! Daha fecisi bu ülkede Diyanet’in en üst kademesinde bulunan DİYK üyesi Halis Aydemir’in, Tahran’da “vahdet toplantısı” denilen bir programa katılmasını düşünmek gerek! Acaba İran neyin vahdet toplantısını düzenliyor anlatabilir mi?
Ayrıca bütün katılımcıların konuşmasına ulaştığımız hâlde onunkine ulaşamadık! Neden acaba?
Öte yandan şu son savaş çıktı çıkalı mütefekkirler, stratejistler ve İran tarihini hakkıyla bilenler hep Acem tuzaklarına dikkat çektiler.
İran’a güvenilmemesi telkininde bulundular. İran’ın ABD ve İsrail ile perde gerisindeki ittifakına değindiler. Bu iki devletin varlığını ve gücünü birbirlerine borçlu olduğunu Türkiye ve İslam âlemi ne zaman öğrenecek acaba? 2001 yılından itibaren ABD’nin Irak, Suriye, Libya ve Türkiye’yi dizayn etme girişimi ile birlikte İran’ın İslam dünyasındaki rolü görülmüyor mu? İran’ın Ehl-i sünnet katliamını İsrail ve ABD adına bizzat gerçekleştirmesi hâlâ görülmeyecek mi?
Hamas’ın son savaşında da İran’ın büyük fitnesi vardı. Hamas’a başından beri destek çıktı. Fakat en küçük bir yardım faaliyetinde bulunmadı.
Sadece savaşın hep devam etmesi konusunda adımlar attırdı.
Savaş duraklayacak olsa anlaşma sağlanması yolunda bir işaret görülse derhâl İran’ın desteklediği Yemen’deki Husiler veya Hizbullah gibi gruplar harekete geçiyor ve yaptıkları atışlarla harbin devamını sağlıyorlar.
Bu yaptıklarını da dünyaya kahramanlık diye satıyor ve reklamlarını yaptırıyorlar. Hâlbuki onların bu adımları İsrail’e ballı kaymaklı ekmek sunmak gibi oluyor.
Hamas’ın ve Türkiye’nin ateşkes için çalışmasına bakılırsa savaşın devamı İsrail’in işine yaramaktadır. İsrail de bu itibarla asla anlaşmaya yanaşmamaktadır. Bu arada ABD’nin de devamlı desteğini arkasında hissetmek istemektedir. İşte İsrail’e yapılan saldırılar savaşın devamını sağladığı gibi ABD ve türevlerini de teyakkuz hâlinde tutmaktadır.
Bu itibarla Heniyye’nin İran’da öldürülmesi savaşın devamında önemli bir faktör olacaktır. Nitekim olay vuku bulduğundan beri İran, İsrail’i vuracağını haykırıp durmaktadır.
“Isıracak köpek dişini göstermez” demişler. Evvelki pek çok olayda da görüldüğü gibi İran’ın atacağı her adımın İsrail’in işine yarayacağı aşikârdır.
Evet İsrail savaşı devam ettirecektir. Zira hedefi arzımevuttur.
Artık Orta Doğu’da devamlı bir barışın imkânı gittikçe azalmıştır.
Bu durum ülkemizi mutlaka yeni siyasetlere yöneltmelidir.
Ülkemizde en çok dikkat edilmesi gereken İrani ve Selefi örgütlerin faaliyetleri olmalıdır. Sosyal medya ağlarını da organize bir şekilde kullanan bu gruplar gençlerimizi rahatlıkla tuzağa düşürebilmektedir. Bunlar Ehl-i sünnet Müslümanları Müslüman dahi görmemekte ve tekfir etmektedir. Bunların ilk karışıklıkta saldıracakları kişiler Müslümanlar olacaktır. Yemen’de, Irak’ta, Suriye’de, Somali’de Müslüman kıyımlarını bu örgütler yapmaktadır.
Devletimizin millî olduğu kadar asırlardan gelen ve milletimizi bir arada tutan dinî değerlerine de bağlı olması geleceğinin teminatıdır. Devletimizin derin siyasetini dizayn edenler ve istihbarat birimlerimiz bunun farkında olmalı ve tedbirlerini almalıdır.
Yoksa Türkiye’nin yeni yüzyılında hiç beklemediğimiz sonuçlarla karşı karşıya kalabiliriz!
Not: Bu hafta Taha Abdurrahman’ın düşünce yapısını anlatacağımı beyan etmiştim. İnşallah haftaya yazacağımı ifade eder okuyucularımdan özür dilerim.
TEFEKKÜR
Müstağni-i irşâd olur erbâb-ı basiret
Sükkân-ı Harem neyler imiş kıble-nümâyı
Seyyid Vehbî
(Kalp gözü açıkların, yol göstermeye ihtiyacı yoktur,
Kâbe çevresinde oturanlar, kıble göstericiyi neylesinler?)
Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil
09.08.2024
Türkiye Gazetesi