Geçen haftaki yazımda eski Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in Kurban Bayramında Habertürk TV’deki programını değerlendirmiştim. Orada Görmez’in çok vahim sözleri vardı ve en önemlisi kendisini “Peygamberler üstü” bir konumda değerlendiriyordu! Bir taraftan Peygamberlerin rüyalarının vahiy olduğunu bildiren hadis-i şeriflerin olduğunu anlatırken kendisinin buna katılmadığını da belirtmekten çekinmiyordu.
Diğer taraftan; “İbrahim aleyhisselam rüyasından oğlunu kurban etme çıkarımında bulundu. Ben ise şahsi okumalarımdan bunun böyle olmadığını çıkardım” demesi kendisine “peygamberler üstü” bir konum verdiğini göstermiyor mu?
Görmez, bu değerlendirmemizi görmezden geliyor. Ancak yazımda geçen salalar konusunda nedense çıldırıyor!.. Destekçileriyle birlikte karşı saldırıya geçiyor. Onu bizzat sahiplenmek için can atıyor.
Bu konuda bir suçluluk psikolojisi içerisinde olduğu hemen fark ediliyor.
Hâlbuki hemen herkes biliyor ki 15 Temmuz gecesinde verilen salalar konusu Ülke TV’de Turgay Güler Bey’in başlattığı ve ısrarla üzerinde durduğu bir husus. O gece zaten teyakkuzda olan halk bu konuda müthiş bir refleks verdi ve salalar bütün yurdu sardı.
Elbette Diyanet’ten onay bekleyen ve direnen görevliler de çoktu.
İşte bu noktada çok önemli bir husus devreye girdi. Görmez aranıyordu, bulunamıyordu. Ona ulaşılamıyordu!..
Sonrası ise çorap söküğü gibi gelecek ve Görmez üzerinde büyük şaibeler yaygınlaşacaktı.
Zira o gece Suriyeli bir âlimi de yanına alıp MİT binasına gitmişti.
Neden gündüzü bırakıp da gece gitmişlerdi? Neden bu ziyaret tam da o geceye rastlamıştı? Neden durum anlaşıldığında hem de MİT’te olduğu hâlde devlet yetkilileri ile irtibata geçmemişti? Neden en üst düzey yetkililer hatta Sayın Cumhurbaşkanımız aradığı hâlde kendisine ulaşamamıştı?..
Turgay Güler Bey kendisine ulaşabilmek için çırpınırken, o neredeydi ve ne yapıyordu? MİT binasında televizyon da mı yoktu? Haberler izlenmiyor muydu? Kendi telefonunu kullanmak istemediyse MİT’te kullanabileceği bir telefon yok muydu?
İşte bütün bu gerçekler onun uykularını kaçırıyor.
Görmez bu vahim durumdan kurtulmak için çırpındıkça yeni şaibelerin altında kalıyor.
Görmez’in o gece telefonunu bir kenara atarak bir mezarlığa veya köyde bir imamın evine saklandığı iddiaları oldu.
Bunun üzerine o, darbe gecesi, FETÖ’cülerin kendisini takip etmesi dolayısıyla telefonunu yanına almadığı ve başka bir telefonu yanına aldığı, şeklinde savunmada bulunmuştu.
Görmez bir açıklamasında da “Saat 22.00’den sonra ayrıldım, sala verdirdim” demişti. Hâlbuki görevlilere sala emri mesajı, darbenin başarısızlığı ortaya çıktıktan sonra 00.30 sularında geldi…
Daha sonra yaptığı bu açıklamayı da unuttu ve başka açıklama yaptı. Bu açıklamasıyla MİT’in misyonuna da zarar vermişti.
MİT’te olduğu hâlde darbe haberini eşinden almış(!)Misafiri ile birlikte sığınağa alınmış. Sonra zırhlı bir araçla MİT’ten uzaklaştırılmış.
Ayrılır ayrılmaz, güya Cumhurbaşkanı’nın onayını alarak sala verdirmiş…
Böylece Görmez, darbe gecesi ve sala konusunda hep çelişkiler içerisinde kaldı.
Müftünün meğer derdi varmış!
Gelelim bizim yazımızda açıkladığımız konuya. Salalar konusunda bilgi verildiği veya onayı alındığı sırada 16 Temmuz gününe çoktan girilmiş sabah olmak üzereydi. Peki Turgay Güler Bey’in müthiş yayınıyla hız kazanan sala okumalarına mecburen katılmak durumunda kalan Görmez, aynı gün (16 Temmuz) neden salaları durdurma emrini verdi?
Bunu geçen hafta yazdığımda eski İstanbul Müftüsü Rahmi Yaran, Haber 7’ye demeç vererek beni yalanladı. Oysa Görmez’den gelen; “İkinci bir talimata kadar sala okumaya ara verilmiştir. Personele iletilmesi önemle rica olunur” emrini de alıntıladıktan sonra kendisi de bizzat şöyle yazmıştı:
“DİB Başkanlığından şu an itibarıyla (15.10) alınan mesaj ektedir. Tüm ilçe müftülerimizin bu mesajı personellerine ulaştırması ve gereğinin yapılmasını rica ederim.”
Bazıları bu emrin birkaç gün sonra yazılmış nihai emir olduğunu söylüyorlar. Nihai emir olsa neden “ara verilmiştir” olsun? Neden kendisi beni yalanlarken ve iftira ediyor derken bu açıklamayı yapmadı. Ayrıca bu emir görevlilere da ulaşmadı. Zira anında geri çektirildi.
Belgesini yayınlamış olduğum bu emrin hakikatini ortaya koymak eski İstanbul il müftüsünün görevidir. Beni yalanlamakla iş bitmiyor. Belge meydanda. Bunun mahiyetini açıklayın Türkiye öğrensin. Hâlâ insanları kandırmaya devam etmeyin. Belgeyi kimin geri çektirdiğini de açıklayın!
Tekrar ifade ediyorum. Bu belge 16 Temmuz tarihlidir. Erbabı ve orijinalini okuyanlar bunu çok iyi bilmektedir.
Rahmi Yaran bu konuda beni yalanlamakla kalmadı. Asıl karın ağrısını da ortaya koydu. İşte Haber 7’ye verdiği beyanattan bazı ifadeleri:
“Kutlu Doğum Haftası’nın bir FETÖ projesi olduğunu da düşünmedim ve başta okullarımız olmak üzere toplumun geniş kesimlerinde yapılan planlı programlarla Peygamber Efendimizin anlatılmasına vesile olan bu haftanın devamının daha isabetli olacağını ben de savundum… Fakat neticede maalesef bu haftayı FETÖ projesi olarak takdim edenler etkili oldu ve faaliyetler eski heyecanını ve etkisini kaybettiği gibi hedef kitle de büyük ölçüde daraltılmış oldu.”
Bakın bu ve bunun gibiler hâlâ FETÖ’nün dinî etkisinin dışına çıkabilmiş değiller. Diyanet’teki değişikliğin ardından Kutlu Doğum Haftası, sabitlenen tarihten çıkarılmış olsa da hicri tarihle “Mevlid-i Nebi Haftası” olarak aynen devam etmektedir.
Mevlid-i Nebi haftası ile hedef kitlenin daraltılması ne demek oluyor söyler misiniz Sayın Yaran?
Sadece AK Partililere kutlayın emri çıktı da ben mi göremedim? Yoksa sadece yaşlılara mı münhasır kılındı? Valilere, kaymakamlara, okullara “siz kutlamayın” mı dendi?
Böyle bir emri şayet ben duymadı isem Sayın Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş Bey açıklasın.
Kutlu Doğum Haftası her kesimce kutlanırken Kılıçdaroğlu dahi koşa koşa gelirken hicri tarihe alınınca neden birden durdu? Niçin bu hususu hiç irdelemiyorsunuz? Sizin düşünce melekeleriniz dumura mı uğradı?
Diyanet tarafından 35 yıl önce hicri tarihe göre (ki dinî günler hep böyledir) bir hafta olarak kutlanması çıkarılan Kutlu doğum haftasının, miladiye alınarak sabitlenmesinin hikâyesini demek ki koskoca İstanbul Müftülüğüne gelen şahıs hiç duymamış!
Neymiş; “Başta okullarımız olmak üzere toplumun geniş kesimlerinde yapılan planlı programlarla Peygamber Efendimizin anlatılmasına vesile olan bu haftanın devamının daha isabetli olacağını” bu beyefendi de savunmuş.
Kadir gecesini, Regaib kandilini, Miraç gecesini de toplumun daha fazla kesimi kutlasın diye miladi takvime göre sabitlenmesini de kabul eder misiniz sayın müftü? Planlı programlı yaparız hem.
Diyelim ki sabitlenen Kutlu Doğum, FETÖ projesi olmayıp Diyanet’in işi idi. Size soruyorum: Diyanet yanlış yapınca doğru mu oluyor? Diyanet bid’at çıkarınca kabul mü görüyor!
Bir dönem dünya âlimleri toplantısında İslam meseleleri tartışılırken bizim ülkemizden bazı ilahiyatçılar “Yılda bir defa düzenlenince hac çok kalabalık oluyor, iki veya üçe bölünsün” diye savunmuşlardı. Hatırlıyor musunuz sayın müftü?
Bir hocamız; “Hac Arafat’tır. İkinci Arafat’ı gösterin” deyince o kişiler susmak zorunda kalmıştı. Fakat öyle yapılırsa size göre daha çok kimse hacca gider ve daha rahat olur öyle mi sayın müftüm?
Sizin beğeninize göre ictihad yapmaya kalkarsam görüyorsunuz ya ne din kalır ne iman Sayın Yaran…
Şunu kabul edin artık, müsteşriklerden okuya okuya afyonlanmışsınız. Lütfen biraz da tarihimizden, âlim ve velilerimizden okuyun!
Neyin danışmanı?
“Habertürk TV, Mehmet Görmez’i tekrar parlatmaya mı çalışıyor?” dedim. Programın moderatörü olan Mehmet Akif Ersoy isimli bir zat (Beni güya hafife almak için böyle hitap ettiği için yazıyorum. Yoksa düşmanım olsa böyle ifade etmek tarzım ve üslubum değildir. Ama kibirliye karşı ezilmek de hiç hoş değildir) üst üste tweetler atarak savunmaya geçmiş.
Zaten onun savunmaya bu denli geçmesi sorumu da doğrulamış oluyor. Görmez’le olan ilişkisini de ortaya koymuş. Açıklamasına göre meğer darbenin olduğu dönemde kendisinin danışmanı imiş. Hayret doğrusu bu bilgi karşısında iyice şaşırdım!
Asistanı idim dese meseleyi anlardım. Bu zat, Diyanet İşleri Başkanı ve profesör birisine hangi konularda nasıl bir danışman olabilirdi acaba? Her neyse şimdi bu müthiş danışman zatın ifadesine kulak verin:
“15 Temmuz’da bizzat kendisinin danışmanı olarak çalışıyordum. Hain darbe teşebbüsü başladığı andan itibaren Sn. Görmez’le irtibattaydık. Darbecilerin püskürtüldüğü saatlerde değil. Sokaklara yayılmaya çalıştığı anda birileri ne oluyor bir anlayalım diye düşünürken şahsıma ve birlikte çalıştığımız arkadaşlara darbeye karşı derhal bir metin hazırlanması ve akabinde salaların da tüm camilerden okunması yönünde talimat verdi…”
Vayy vay vay! Ne kahramanlar varmış da bizim haberimiz yokmuş. Turgay Güler Bey ne der bu sözlere bilemiyorum. Biz iftiracıyız bunlar doğrucu öyle mi?
Cumhurbaşkanı dâhil bakanların, TV’lerin ulaşamadığı zat meğer danışmanı ile irtibat hâlindeymiş. Hem de darbenin başladığı saatlerde… Birileri ne oluyor diye düşünürken bunlar darbeyi püskürtecek planları çoktan yapmışlar meğer(!)
Bakınız bir dokunduk ne müthiş gerçekler saçıldı ortaya. Bu danışman efendi de o sırada MİT binasında mıydı acaba? Yoksa telefonu yanında olmayan başkanıyla ve diğer mesai arkadaşlarıyla nasıl yürüttüler bu muazzam harekâtı?
Haydi, çözün bu muammayı şimdi. Sahi neyin danışmanı idiniz, yoksa Dinlerarası Diyalog Masasının Şefi mi idiniz beyefendi? Şu danışmanlık hikâyesini biraz daha açar mısınız? Gerçekten çok heyecanlı oluyor.
Bu arada hocanın çok kıymetli danışmanına son emri olan Soren Kierkegaard’ın “Korku ve Titreme” kitabının değerlendirmesini de haftaya yaparız inşallah…
TEFEKKÜR
Ârifiz âyine-i ibret-nümadır gönlümüz
Rûzigârıhrefn cünbüşünden sanmayın gafilleriz
Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil
14.07.2023
Türkiye Gazetesi
https://www.turkiyegazetesi.com.tr/kose-yazilari/prof-dr-ahmet-simsirgil/sucluluk-psikolojisi-638991
Sayın Hocam, emeğinize yüreğinize sağlık.
Kimlerin kimlerle yürüdüğünü.
Ne dümenler çevirdiklerini öğrenmemize vesile oluyorsunuz.
Allah razı olsun, Yüce Rabb’im yar ve yardımcınız olsun.
Çalışmalarınızda başarılar diliyor, saygı-sevgi ekseninde selamlar gönderiyorum.
Hocam kaleminize sağlık nasıl çizmişsiniz üzerlerini……
Allahü teâlâ razı olsun Ahmet abi.
Yasin Aktay da ögrenmiş olduk
Allahu Teala ilminizi artırsın,dünya ve ahiret saadeti ihsan eylesin hocam