Eskiler, “Barika-i hakikat müsademe-i efkârdan doğar” derlerdi. Fikirlerin çatışmasından hakikatler ortaya çıkar demektir. Günümüzün hastalığı ise muhatabını dinlememek oldu. Aydın geçinen insanlar dahi TV tartışmalarında sadece fikrini dikte ediyor. Muhatabını zerre kaale almıyor. Bazıları ise günümüzde ilminin en üst derecesi profesörlük makamına çıktığı hâlde yüksek ses tonu ve el kol hareketleri ile üste çıkmaya, muhataplarına konuşma fırsatı dahi tanımamaya çalışıyor. Böyle kimseleri dinleyerek yetişen bir toplumun sonunda nereye varacağı belli değil mi?
Akademik hayatımda tam kırk yılımı doldurdum. Verdiğim dersler, yüzlerce konferans yanında otuz yedi eser kaleme aldım. Eserlerim tamamen tarih ve kültür üzerinedir. Binlerce talebe yetiştirdim. Son senelerde pek çok kanalda TV programları yaptım. Hâlen de Lalegül TV’de haftada bir düzenli program yapmaktayım. Altı yıldır yine düzenli olarak gazetemizde köşe yazısını devam ettiriyorum…
Gençlerimize tarih bilgisi yanında tarih şuuru vermek, onlara vatan millet sevgisi aşılamak ve dış mihrakların piyonu olmamaları için dikkatlerini çekmek yolunda gayret ettim.
Bu konular elbette bir taraftan da siyasetin önemli bir alanını oluşturuyor.
Zira tarih, ideolojilerin at oynattığı bir alandır. Siyasiler tarih referansını çok kullanırlar. Ancak bu kullanım çoğu defa kendi arzularına göredir. Tarihi, istedikleri gibi dizayn etmek isterler.
Hatta sadece içimizdeki siyaset adamları değil dışımızdakiler dahi aynı konuda ahkam kesmekten geri kalmazlar. Avrupa ülkelerinde Osmanlı tarihi en karalayıcı bir şekilde anlatılır. Büyük imparatorluklar kurmuş Türk milletinin ve muazzam tarihlerinin onların nezdinde pek bir değeri ve yeri yoktur.
Osmanlıların geçmişte hâkim oldukları yerlerde tarih kitaplarını İngilizler yazdırmış tarih tezlerini yine onlar dizayn etmiştir.
Dolayısıyla tarihçi, milletinin geçmişini, idarelerini, devletlerin neden yıkıldığını tarih boyunca ülkesi üzerinde oynanan büyük oyunları geçmişten geleceğe doğru çok iyi gören adam olmalıdır.
Bunun neticesi olarak geleceğe dair en keskin uyarıları tarihçi yapar. Gençlerin ufkunu açar. Hadiselerin derinliğine analizini ortaya koyar. Elbette ki bu faaliyetleri, onu gerek gündelik siyaset ve gerekse geleceği okumak adına birtakım tahlillerin içerisine çeker.
Hâl böyle iken siyasi bir değerlendirme yaptığınız da hemen şöyle bir tepki ile karşılaşıyorsunuz: Hocam sen tarihte kal! Sakın siyaset yapma!..
Cebi para ile dolmuş iş adamı, avukat, doktor, mimar mühendis, işçi, çiftçi, herkes siyaset yapacak. Fakat tarihçi siyasi bir yorumda bulunmayacak öyle mi?
Öncelikle şunu belirteyim ki siyaset sadece Meclis’e girenin işi değildir. O bir partinin temsilcisidir. Partisinin tüzüğü, hedefleri, ilkeleri onun birinci önceliğidir. Yasama ve yürütmenin temsilcisidir. Yerine göre de muhalefet görevindedir.
Bu durumda onların siyasetine yorum getirecek olan yine ilim adamlarıdır. Kendilerine yön gösterecek, doğru ve yanlışlarına işaret edecek olan da onlardır.
Nitekim evvelki devletlerimizde siyasetname kitaplarını yazanlar genellikle devlet görevlisi insanlar değildi. Daha çok ilim ve fikir adamları idiler. Zira en objektif değerlendirmeleri ancak onlar yapabilir.
Fikirlerine katlıp katılmamak başka bir konudur. Fakat bu düşünce adamlarına “sen sus, sen konuşma, sen falan mevzuda kal!” demek ancak ahmaklıkla değerlendirilebilir. Bu kişiler ya çok ahmak veya bir fikrin körü körüne fanatiğidir.
Biz susalım The Economist konuşsun!
Siz siyaset yapmazsanız, o boşluğu kimler dolduruyor bir bakalım… Türkiye adına ABD Başkanı Biden siyaset yapıyor. Fransız fikir adamları Türkiye’yi değerlendiriyor. İngiliz dergileri Cumhurbaşkanımız hakkında ahkam kesiyor. Almanya Türkiye’nin her meselesine maydanoz oluyor.
“The Economist” dergisi günlerdir tweet atıyor.
Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın devrilmesi için bütün gücünü kullanıyor. Erdoğan’ı devamlı bir şekilde diktatör diyerek yaftalarken muhalefeti ülkemize refah ve hürriyet getirecek diyerek cilalamaya devam ediyor. Keza Avrupa’da pek çok TV yorumcusu ve pek çok köşe yazarı sistemli bir tarzda “ilahi” bir görevmiş gibi bu faaliyete destek veriyorlar.
Bunlar neden bu kadar Türkiye ile ilgileniyorlar! Daha müreffeh, daha güçlü ve daha istikrarlı olması için mi?
Vatanını ve milletini seven Türk fikir adamları bilim adamları, edipleri, şairleri susarsa veya susturulursa meydanı kimlerin dolduracağı aşikâr değil mi?
Zamanında doldurmadılar mı?
Sultan II. Abdülhamid Han döneminde Fransız akademi üyeleri İngiliz devlet adamları konuşuyordu. Sadece kendileri konuşmakla kalmıyor devşirdikleri din adamlarını ve aydınları da kendi emellerine hizmet ettiriyorlardı. Ne hazindir ki, Türk fikir ve devlet adamları da onları taklit etmekten başka bir yol bulamıyordu.
M. Akif Ersoy’un, Tevfik Fikret’in, Rıza Tevfik’in, M. Emin Yurdakul’un Yusuf Akçura’nın, Musa Bigiyef’in, Abdullah Cevdet ve İbrahim Temo’nun aynı siyaset anlayışında birleşmeleri mümkün müydü?
Fakat onları yönlendiren zihniyet kendilerini Sultan II. Abdülhamid Han düşmanlığında birleştirmişti.
Bunların hepsi Fransız akademi üyelerinin ve İngiliz Glandston’un ağzıyla Müslümanların halifesi ve hakanına ağza alınmayacak hakaretler ediyorlar ve kendisini küfürle itham ediyorlardı. Bunların en büyük fikir babaları da Efganî ve Abduh gibi masonlardı…
Maalesef günümüzde de aynı siyaset anlayışı devam etmektedir. Suudi Arabistan ve İngiltere’de doktora yaparak yetişen bir kısım zevat gerek siyasette gerek dinî alanlarda ve gerekse edebî konularda aynen onların ağzıyla konuşmakta ve gençlerimizi yönlendirmektedir.
Onları deşifre ederek bozuk fikirlerini ortaya saçtığınızda ise dört bir taraftan, “sen işine bak”, “sen siyaseti bırak”, “sen falan konuda ahkam kesme” diyerek saldıran paralı veya kukla troller hemen yaygaraya başlamaktadır.
Maksat büyük oyun görülmesin ve Türkiye bir kez daha ABD ve Avrupa’nın pençesine düşsün. İslam dünyasını son otuz yılda bir kez daha paramparça eden bu güçler şimdi bütün güçleriyle ülkemize yönelmiş durumdadırlar. Zira son yirmi senedir kendilerine itaat etmeyen bir Cumhurbaşkanı vardır. Bu başkan yine yirmi senede ülkesini hemen her alanda dünya liderliğine doğru taşımaktadır.
Bu durum düşmanlarımızın uykusunu kaçırmaktadır. Bunun için son birkaç yıldır asıl hedef olarak Cumhurbaşkanımızı seçmişlerdir. Aynen II. Abdülhamid Han örneğinde olduğu gibi sistemli bir tarzda kendisini karalamakta ve mutlaka devletin başından uzaklaştırmak istemektedirler. Bunun için de ülkemizdeki muhalefet güçlerine olanca destek vaatlerini sunmaktadırlar.
Tarihten ibret almayan veya çeşitli vaatlere aldanarak gözü kamaşan muhalefetin hem de muhafazakâr geçinen bir kısmı bu oyunun bir figüranı olmaktan kurtulamamıştır!.. Bir kısmı ise yıllardır zaten bölücülüğün temsilcisidir. Bunları hangi güç ne maksatla bir araya getirmektedir iyi tefekkür etmelidir.
Evet ülkemiz bu hafta sonu seçime giderken:
Bir tarafta yıllardır yaşanan gelişmelerin ve kazanımların karşısında bir anlayış var. Bunlar İHA, SİHA, TİHA, Akıncı, TCG Anadolu, köprüler, yollar, tüneller, hastaneler, okullar, ülke için atılan her hayırlı adımı engelleyen, küçümseyen, görmeyen ve yok sayan bir güruhtur.
Bu zihniyet yıllarca Osmanlıyı kapitülasyon ile suçlarken günümüzde ise “Neden Batı’dan borç almıyorsun?” diyerek tekrar boyunduruk altına sokmak isteyen bir kafa yapısına sahiptir.
Yine, Türkiye’nin menfaatlerini büyük bir azim ve dirayetle gözeterek Mavi Vatan, Azerbaycan, Suriye ve Libya meselesinde tavizsiz uygulamaları ile başarılı olarak destan yazan devletimizin her girişiminin karşısında yer alırken Rusya’ya karşı Ukrayna safına sokmak için çırpınan bir anlayıştır.
Özerklik çığırtkanlığı yapan, Kandil’in talimatları ile hareket eden bir siyasi teşekkülle sarmaş dolaş olan, kafa karıştırıcı ortaklıklar içerisine giren, hiçbir proje ortaya koymayan “istemeyiz” sözünden başka bir mahareti bulunmayan, Avrupa Birliği ne derse kayıtsız şartsız uygulayacağız diyen bir ittifakın bu ülkeyi nereye götüreceğini hiç tefekkür ettiniz mi?
Hâl böyle iken biz susalım The Economist konuşsun öyle mi?
Evet artık milletin konuşma ve kararını vermesine sadece iki gün kaldı.
Cenâb-ı Hak seçim sonuçlarını milletimiz için hayırlı eylesin!
TEFEKKÜR
Sakın ikbâl içün eşhâsa olma âlet-i ağrâz
Sana lâzım mı olmak âleme cellâd lâzımsa
Ziya Paşa
(Sakın yükselmek için kötü niyetlilerin âleti olma,
Âleme cellât lazımsa, senin mi olman gerekir?)
Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil
12.05.2023
Türkiye Gazetesi
https://www.turkiyegazetesi.com.tr/kose-yazilari/prof-dr-ahmet-simsirgil/tarih-ve-siyaset-638126
Allah kaleminize zeval vermesin inşaallah Allah’a emanet olunuz