Türkiye, Suriye’de üçüncü harekât için gün sayıyor. Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekâtlarından sonra eller bir kez daha tetikte. İlk ikisinde Türkiye istediği neticeyi net bir biçimde elde etti. Uygulamaları ile bölge halkının büyük güvenini kazandı. Bu itibarla Suriye’nin, terör örgütleri elindeki diğer bölgelerinde de yıllardır perişanlık içerisinde yaşayan halkı, Türkiye’nin müdahalesini özler hâle gelmiş durumda olup her vesile ile bunu dillendirmektedir.
Bu durum elbette ki bölgenin sorumsuz ve despot ağası olma yolunda ısrarla müdahalesini sürdüren Amerika’nın hoşuna gitmemektedir.
O zaman şöyle soralım: Amerika Türkiye’nin bu yeni harekâtına nasıl bakıyor? Sayın Başkanımız, Amerika ile uzlaşıldığını beyan ediyor. En üst yetkiliden söylenen bu söz elbette ki geçerlidir. Amerika, Türkiye’ye Fırat’ın doğusunda belli bir noktaya kadar yeşil ışık yakmış olmalıdır.
Peki 2016 yılından beri Türkiye ile ilişkilerinde hiçbir biçimde güven vermeyen Amerika bu geri çekilme ile ne yapmak istemekte veya neyi tasarlamaktadır? Bu noktayı mutlaka iyi hesaplamalı ve asla göz ardı etmemelidir.
Aksi takdirde Amerika’nın on sekiz bin tırdan fazla silahı oraya neden sevk ettiği ve aylardır eğittiği, bölgede güvenli bir müttefiki olmaktan öte kendi birlikleri gibi gördüğü YPG ve PYD güçlerini bir kalemde sileceği sonucunu çıkarmak gerekir ki bu durum mümkün değildir!
Bence Amerika, Türkiye’ye karşı yeni bir hinliğin peşindedir. Bu hinliğin temel amacı Türkiye’yi zayıflatmaktır. Türkiye bir bataklığa doğru çekilecek, yıpratılacak ve akabinde yeniden içeride girişilecek operasyonlar ile maksatlarına ulaşmaya çalışacaklardır.
Nitekim ABD’nin son bir yılda bölgeye yaptığı silah ve asker yığınağı eskisine göre çok daha fazla olup akıl sınırlarını zorlamaktadır. Ayrıca Türkiye’nin yanında yer alan ÖSO güçlerini açıkça tehdit etmesi ve Türkiye’nin yanında yer almasını istememesi de bunun göstergesidir.
Bu değerlendirmem Türkiye’nin Fırat’ın doğusuna operasyon yapmasının yanlışlığı üzerine değildir. Zira Fırat’ın doğusunda gittikçe yerleşen ve gün geçtikçe güçlenen bu devasa gücün Türkiye’yi bugün olmazsa yarın rahatsız edeceği ve hatta başını ciddi derecede ağrıtacağı açıktır. Öyleyse ejderha daha da güçlenmeden icabına bakmak yerindedir. Benim dikkat çektiğim husus Amerika’ya asla güvenilmemesi ve Amerika’nın kendilerine karşı girişebileceği bütün olumsuzlukları düşünerek tedbirler alınmasıdır. Daha çabuk neticeye gidecek harekâtı planlamalıdır.
Zira ülkemiz içeride de önemli bir dönemecin arifesindedir.
Sarı Yelekliler!
Ülkemizde bir taraftan seçim sath-ı mailine girilmiştir. Diğer taraftan da Avrupa’da “Sarı Yelekliler” hareketinin Türkiye’ye de sıçramasını isteyen bir grup hazır kıta beklemektedir.
Aslında Sarı Yelekliler hareketinin pek çok sonuçları görülmüştür. Bir defa Avrupa kıtasının sadece maddi doyum içerisinde bulunduğu ancak güç bakımından kâğıttan kaplan olduğu gözler önüne serilmiştir. AB’nin iki güçlü ülkesi Almanya ve Fransa, ABD’nin uygulamalarına hafiften cephe alıp, “Avrupa Ordusu”nun kurulması hususunu dillendirmeleri en nihayet Türkiye ve Rusya ile Suriye konusunda masaya oturmaları sonucunda ABD Başkanı Trump tarafından yüksek dozda azarlanmış ve şamar oğlanı pozisyonuna düşürülmüşlerdir.
Sonuçta Merkel zoru görüp erkenden teslim bayrağını çekerek başbakanlığa tövbe edecek vaziyete gelmişken, Macron gençliğinin verdiği ataklık ve enerji ile, “ABD’nin egemenliğinde değiliz” demesinin faturasını ödemeye devam etmektedir. Daha nereye kadar ödeyeceği ve sonunun ne olacağı da şimdilik kestirilememektedir.
AB’nin diğer ülkelerinde de sahnelenen Sarı Yelekliler hareketi ile bir anlamda bütün Avrupa ülkelerine mesaj verilmekte ve diz çöktürülmektedir.
Aslında bu durum “Ordusuz Avrupa”nın içler acısı hâlini ortaya koymuştur. Şunu da göstermiştir ki; Avrupa’nın Türkiye olmadan ayakta kalması mümkün değildir. Türkiye’ye ihtiyacı vardır. Bunu anlayabilirler mi bilmiyorum. Anlamaları için belki birkaç tokat daha yemeleri gerekecektir. Zira artık Avrupa’yı daha da zor günler beklemektedir.
İçeriye dikkat!
Avrupa’nın ABD karşısında düştüğü acıklı durum aslında Türkiye’nin iki yıldır yürüttüğü şanlı mücadelesinin boyutlarını göstermesi bakımından çok önemlidir. Fransa’yı sarsan “Sarı Yelekliler” hareketi, Türkiye’nin belki sadece Gezi hadisesine eş değer idi. Onun üzerine Türkiye’de hükûmeti devirmek için 15 Temmuz 2016’daki işgal hareketi de dâhil onlarca girişimde bulunuldu. Hükûmet bütün bu hain plan ve projeleri bertaraf ederken, El-Bab ve Afrin hattından ülkemizin abluka altına alınmak istenmesine karşı giriştiği iki harekâtı da başarı ile sonlandırdı.
Türkiye büyük ordu gücü, asırların devlet refleksi, istihbaratın dış bağımlılıktan kurtulup tamamen millî hâle gelmesi, askerimizin ve özel harekâtçılarımızın müthiş savaş yeteneği sayesinde bu başarıyı elde etmiştir.
Yine Sayın Başkan Erdoğan ve Devlet Bahçeli Bey bu şanlı mücadelenin baş mimarlarıdır. Milletimiz de bu birlikteliğin önemini kavramış olup desteğini olanca gücüyle vermiş olup vermeye de devam etmektedir.
İşte yeni bir harekatın arifesinde asıl önemli olan, bu birlikteliği zayıflatacak girişimlere karşı dikkatli olunmasıdır. Şurası muhakkak ki Türkiye harekâtı başarılı bir şekilde sonuçlandıracaktır. Beka mücadelesini yılmadan devam ettirecek Allah’ın izniyle başaracaktır.
ABD’nin en önemli beklentisi ise Türkiye’nin burada ağır zayiat vermesidir. Onlar bunu iç kamuoyuna malzeme yaptırıp karışıklıklar çıkarttırmak suretiyle direncimizi kırmak sevdasında olacaklardır.
Daha şimdiden Sarı Yeleklilere özenenler işte bu planın taşeronlarıdır. Onlar toplumu her vesile ile germeye, ayaklandırmaya ve hükûmete olan desteğinden soğutmaya hazır kıta beklemektedirler.
Dolayısıyla siyasilere, yargıya ve milletini, devletini sevenlere büyük görevler düşmektedir. Bilhassa AK Parti siyasetçileri, Sayın Devlet Bahçeli Bey’in iki yıldır devam etmekte olan müthiş desteğini ve Cumhur İttifakı’nın maddi manevi gücünü unutmamalıdır.
Bir yargı kararı neredeyse bu birlikteliğe büyük bir darbe indirecekti. Bazı siyasiler de hemen yangına benzin dökmeye başlamışlardı.
Ancak çağın liderleri Sayın Erdoğan ve Bahçeli Beyler bu sinsi oyunu çabuk çözdüler. Çözerken belki nicelerinin içyüzlerini de tanımış oldular. Yerel seçimlerde daha da yakınlaşarak fitnecilere prim tanımadılar.
İşte bu anlayış ve zihniyetin devamı ülkenin bekası açısından elzemdir. Liderlerin gösterdiği bu örnek ittifakı, işbaşındaki bütün siyasi kadroların aynı hassasiyetle sürdürmeleri gerekmektedir. Tayin ve terfilerde asla AK Partili veya MHP’li ayırımı yapılmamalıdır. Halkı sokağa çağırıp yangın yerine çevirmek isteyenlerin bulunduğu bir sırada “benim adamım” mantığından uzaklaşmalı ve “millî” olanların yanında yer almalıdır.
Yargıya gelince, adalet her zaman ve her şartta milleti bir araya toplayan unsur olup bir devletin olmazsa olmazıdır. İnsanları zulüm dağıtır. FETÖ ve fikirlerini otuz beş yıldır tenkit eden birisi olarak, bu örgütle zerre bağı olanları hariç tutarak söylüyorum. Büyük ihtimalle FETÖ’cülerin ihbarıyla aylardır hatta yıllardır işinden olan veya içeri alınan bir kısım insanlar FETÖ ile hiçbir irtibatı olmadığı belgelenerek dışarı çıkmaktadır. Ancak aylardır mağdur olan bu insanlar ne yazık ki görevine geri dönememektedir. FETÖ ile zerrece bir bağı olmadığı mahkeme kararı ile sabit hâle gelen bu insanların mağduriyetlerini devam ettirmek hangi aklın ürünüdür ve kime hizmet eder?
İşte yeni harekâtın öncesinde millî birlik ve beraberliğimizi sarsmamak adına içeriye daha bir dikkat kesilmek gerek! Bizi hep içeriden vurmaya çalıştıklarını unutmadan…
TEFEKKÜR
Kışın iyi gününe, hasmın iyi sözüne
Her kim aldanırsa pişmanlığı üzerine
Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil
21.12.2018
Türkiye Gazetesi
https://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/prof-dr-ahmet-simsirgil/605704.aspx